"Şimdiki zaman körelmesinde hazırlanıyor geleceğin 28 Şubat’ı. Edebiyatın ihmalleri, bu körelmenin hem sebebi hem sonucu."
İnsan niye okur, düşünür, yazar; niye soruların peşinde koşar? Bildiği şeyleri garanti altına alma kaygısı tek açıklama olamaz. Yeteri kadar konuşulmayanın, yorumlanmayanın sebep oluştuğu boşluk geleceğin tarihini şimdiden tahrip ediyor.
Hiç de olması gerektiği gibi konuşulmadığı için tahrip sebebi olanın yorumlanması, şahitliğin bir gereği. Sanat ve edebiyat, hemen şimdi konuşmanın cevabına yetişemediği asli soruları üstlenebileceği için de yerini ne siyaset doldurabilir ne medya. Sesi duyulmayana ses verme, adı olmayana, özellikle de siyasal dilin dışladığına ad verme yeteneğiyle edebiyat, siyaset için gerekli. “Edebiyat, siyasetin işittiği dilin ötesini duyabilen bir kulak gibidir, siyasetin algıladığı renk skalasının ötesini görebilen bir göz gibidir” diyor ya Calvino…
Bu açıdan bakılacak olursa “28 Şubat Edebiyatı” diye konuşulan olgu, bir dönemin önünde ve arkasında yer alıyor denilebilir. 28 Şubat kuşkusuz bir zulmün sistematik bir şekilde uygulanmasında nirengi noktalarından biri. Benzer zulümler önceki yıllarda da yaşanmıyor değildi. Ancak Türkiye toplumu bu zulümleri artık taşımak istemediğini yansıtmaya başlamıştı, bardak taşmaktaydı, fark ediliyordu.
Aynı açıklama 28 Şubat edebiyatı için de geçerli. Böyle bir edebiyat var mı; eksikse, bunun sebepleri nelerdir? Sevda Dursun’un Gerçek Hayat’ta irdelediği “28 Şubat’ın Henüz Romanı Yazılmadı” başlığını taşıyan inceleme, bu alanda bir boşluk olduğunu ortaya koyuyor.
Gerçi öncesinde ve sonrasında yaşanan ve kurgulanan her şey 28 Şubat’ın içinde olmalı; eğer böyle bir tarih varsa… 28 Şubat gökten zembille inmiş değil. Daha önceki tarihlerde sergilenen baskı ve sindirme operasyonları, “28 Şubat” diye adlandırılan dönemden keskin bir şekilde ayrılamaz çünkü. Beri taraftan, 12 Eylül döneminde yaşanan zulümlere değen romanları saymak istesek, bir elin parmaklarını geçmeyecektir muhtemelen.
Öyleyse sormak gerekir: Metin Yüksel ve Sedat Yenigün üzerine kaç roman yazıldı, kaç film yapıldı? İstiklal Mahkemeleri’nde idam edilen Erzurumlu bohçacı Şalcı Bacı’yı Nimet Arzık yazdı, Çetin Altan gündeme taşıdı ve biz onlardan öğrendik. Hatice Babacan hangi romana, hangi filme konu edildi? Kurgulanamayan gerçeği çok çabuk eritiyor zamanın çarkı, sanat ve edebiyat alanında işlenmeyen acılar ise üzerinde yeniden düşünülemediği için nadiren bir söyleme dahil olabiliyor.
Sevgi Engin’in 2004’te yayımlanan romanı “Bir Nehir Gibi”de işlediği linç içeren hikaye benzeri nice tecrübe yeteri kadar anlatılamadığı için de 28 Şubat mizansenleri bütün tuhaflıklarına karşılık zihinleri bulandırabilmişti.
Faili meçhul, sadece cinayet ve katliamlarla ilgili bir olgu değil. Biz aslında büyük susturma sebebini bir kenara bırakarak, sanat ve edebiyat alanındaki verimsizliği sorguluyoruz. Susturma, daha ziyade ekran kanalıyla gerçekleştiriliyor. İzleyicilik hayatımızın merkezinde yer tutuyor şimdi, tabii oyunculuk da… Birileri bizim adımıza konuşsun, birileri bizim adımıza tepki versin… Linç kampanyaları ise eşiğimize kadar gelmediğinde umursamadığımız, kitlenin ahlaki erdemlerini tırpanlamaya yönelik bir büyük ahlak tuzağı.
1990’lar hem şiddetin hiç olmadığı kadar tırmandığı hem de yüksek sesle ve berrak bir dille konuşma ihtiyacının dile geldiği yıllar. Kısa bir süre sonra da tıkanan siyasetteki ihtiyaca binaen AK Parti iktidara geldi. Bu süreçte 28 Şubat bağlamında romanlar ve öyküler yazabilecek, filmler yapabilecek birçok yazar ve sanatçının siyasi kadrolara ve bürokrasiye katılmasının edebiyat açısından bir kayıp olduğunu söylemek mümkün.
Tabii daha önce belediyeler döneminde de yaşandı bu şekilde bir potansiyel sarfı. Bu dönem aynı zamanda edebiyat alanındaki varoluşun, başat edebi söylemlerin ağırlıklı olarak medya tezgâhlarında belirlendiği bir zaman aralığına denk düşüyor. Bu tür bir belirleme mekanizması yetenekli gençleri edebiyat alanında sabretmektense –yazı zamanı fırsatı bulma umuduyla- medyada yerleşme tercihine götüren bir etki uyandırmaya devam ediyor.
Sarsıcı olguların layıkıyla sanat ve edebiyata aktarılamıyor oluşu konusunda iki farklı meseleye daha işaret etmek isterim: Büyük travmalar sanat ve edebiyat alanlarında belli bir mesafeden sonra daha doğru bir şekilde ele alınabiliyor. Bunun yanı sıra, 28 Şubat’ı işlemesi beklenebilecek yazar ve sanatçıların önemli bir kısmının bu konudaki hevessizliği ya da geç kalmışlığının, İslami duyarlığa sahip yazarların edebi temaları bütünü içinde kurcalanması gerektiği açık. Öteden beri benzeri konuları ele alan yazarların 28 Şubat dönemini ayrı bir paragraf olarak ele almadan işlemeyi tercihi, bir diğer açıklama.
Kültür endüstrisi yazarlar ve okurlar olarak bilinçlerimize farkına varmayı önemsemediğimiz tuzaklar kuruyor olmalı. Çocuklarımız bizim hikayelerimizde yaşamak istemiyor, demişti Necdet Subaşı. Yıldız Ramazanoğlu, Fatma Barbarosoğlu, Sibel Eraslan, Güray Süngü yazdı şiddetin karanlık labirentlerini; kendim dahil birçok yazar öyküleriyle ele aldı; başından geçen edebiyatçı niye yazmıyor?
O dönemlerin zorluklarını yaşamış öykücü bir genç hanımla bu konuyu irdeledik geçtiğimiz günlerde. İlk metinlerine konu ettiğinde üslubu 28 Şubat şiddeti tarafından gasp edilebilirmiş gibi bir çekingenlik içinde. Kuşkusuz irdelemeye değer bir çekingenlik. Genç kadın yazarların tereddütü, bir önceki kuşağın edebi metinlerinin –ne yazarlarsa yazmış olsunlar- başörtüsü parantezine alınmasıyla ilgili bir endişeden de besleniyor.
Travma anlatılmadığı takdirde bambaşka hikayelere de bulaşmadan edebilir mi? Öncesini tam zamanında fark etmeyen sonrasını da göremiyor. “28 Şubat”, hep sonradan tanımlanan bir tarih. Birileri yaşıyor, kılı kırk yararak anlatıyor; birileri sonradan şamatalı bir sahip çıkmayla yaşamış gibi yapıyor. Şimdiki zaman körelmesinde hazırlanıyor geleceğin 28 Şubat’ı. Edebiyatın ihmalleri, bu körelmenin hem sebebi hem sonucu.
Cihan Aktaş, 12.03.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Perspektif Yazıları,
Sonsuz Ark'ın Notu: Cihan Aktaş Hanımefendi'den yazıları için yayın onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 09.05.2015
Yazının ilk yayınlandığı yer: Dünya Bülteni:
http://www.dunyabulteni.net/yazar/cihan-aktas/20599/28-subat-gecikmenin-tarihi