"Ya da bazen heveslerimizi yıksak sezdirmeden birimiz diğerine. Ya da bazen yol versek yol kesen heveslere. Ya da çocuksu hevesler dışında kalanları sürgün etsek bir daha dönmemecesine."
Ya da aradığımız bir gölge yer değil mi? Aradığımız bir gölgelik olmasa da aradığımız kılsak Aradığımız gölgelik olsa! Ya da gölge bir yer özlemi satın alsak gölgeye özlem duymasak da. Ya da özlemlerimiz arasında bir yer bulsak gölgelik bir yer için. Ya bulamazsak bir gölgelik özlemi? Ya bütün gölgelik özlemleri sürgün edilmişse bir yerlerden bir yerlere?
Ya bulamazsak hiç kullanılmamış, hiç el değmemiş bir gölgelik özlemi? Ya özlemlerimiz arasında en keskini gölgelik özlemi olursa bulduğumuzda? Ya bulamazsak nev-i şahsına münhasır gölgelik bir yer özlemi?
Ya hep kullanılmışsa? Ya da varsın ikinci el olsun. Ya da az kullanılmış, yer yer yıpranmış, birazcık eskimiş de olsa öğretsek içimize bu özleme sarılmayı. Ve o huşu ağaçları gölgesi altında terennüm etsek sevdayı, aşkı, sevmeyi, merhameti, şefkati.. ya da.
Ya da bazen yürekleri ağza getiren korkulardan söz etsek huşu ağaçları gölgesi altında. Ya da bazen korkularımızı sigaya çeksek. Ya da bazen korkularımızı emziren göğüsleri kurutsak. Ya da bazen korkuları diriltenleri çarmıha gersek. Ya da bazen ninniler söylesek korkunun haykırışlara boğduğu içimizdeki çocuğa. Ya da bazen arkaik söylenceler eşliğinde raks etsek bitap düşünceye kadar. Ya da bazen umuttan heybeler diksek, kumaşı umut olan heybelerin içini umutla doldursak, dirençle, direnişle kutsasak.
Ya da bazen ellerimizi uzatsak hiçbir gerekçesi olmadan. Ya da hiçbir gerekçeye sığınmadan. Ya da bazen tüm sığınma gerekçelerini boğsak derin bir ırmakta. Ya da kör bir kuyuda. Ya da kimsenin bilmediği yarlardan aşağı savursak gizlice. Ya da aşikar yapsak bütün bu eylemlerimizi. Ya da bazen gizli bazen aşikar yapsak. Ya da bazen...
Ya da ötüşüyle irkildiğimiz, ötüşüyle coştuğumuz, ötüşüyle kendimize geldiğimiz, ötüşüyle esridiğimiz, ötüşüyle mest olduğumuz, ötüşüyle can bulduğumuz, ötüşüyle dinlendiğimiz ve fakat bir türlü göremediğimiz o kuşun adı üzerine bahse tutuşsak. Ya da onun ötüşünün çağrıştırdıklarının albenisine kapılmadan uyanık kalsak. Ya da bazen unutsak inkârı mümkün olmayanı, olmayanları.
Ya da unutmuş gibi yapsak. Ya da bir daha olmazlığı için planlar kursak. Ya da planlar yapsak. Ya da bazen unutmanın kollarına bıraksak. Ya da bir kuşun ötüşünün çağrıştırdıkları üzerine konferanslar, paneller düzenlesek. Ya da bıraksak kendisi olarak kalsa. Ya da bazen kendiliği üzerine yorumlar yapsak sadece. Ya da yorumları yormasak. Ya da..
Ya da bazen ay ışığının eşliğinde bir sundurmada öyküler anlatsak ağaçlar üzerine. Ya da kuşlar üzerine. Ya da kediler ve köpekler üzerine. Ya da kalbin kırılganlığı üzerine. Ya da umudu, direnci, direnişi diri kılan şeyler üzerine. Ya da yaşamak üzerine. Ya da kendi olarak var olmanın, kendi olarak yaşamanın, kendi olarak soluk almanın kendi olarak ağlamanın ve kendi olarak gülmenin üzerine dedikodu yapsak.
Ya da bazen sadece anlatsak sıradan şeyleri anlatır gibi kendimizi birbirimize. Ya da bazen heveslerimizi yıksak sezdirmeden birimiz diğerine. Ya da bazen yol versek yol kesen heveslere. Ya da çocuksu hevesler dışında kalanları sürgün etsek bir daha dönmemecesine. Ya da bazen kalbimizde yer bulsak dinginliğimize. Ya da bazen…
Ya da sözcüklere sırtımızı dönsek, gönlümüze öğretsek konuşmayı. Gönül diliyle konuşsak. Ya da gönlün dilini bayraklaştırsak. Gözden alsak görmeyi gönle versek. Gönüller bakmayı bilse, bakmayı öğrense ya da.
Ya da gönülle bakabilsek her şeye. Her şey gönlün süzgecinden geçebilse ya da. Ya da gönül imbiğimiz olsa tek çalışan. Ya da..
Cemal Çalık, 13.03.2016, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü