16 Mart 2016 Çarşamba

SA2632/KY36-CK56: Frederik Hof: "ABD'nin Suriye Politikası Amaçsız ve Tutarsızdan da Tutarsız”

"Günün sonunda şu çok iyi anlaşıldı ki Suriye’de olanlar Suriye’de kalmadı"


O Amerika'nın Suriye politikasının mimarlarındandı. Suriye'de gösteriler başladığında, 2012 yılında Obama kendisini ABD hükümetinin özel Suriye temsilcisi olarak atadı. Frederik Hof, en üst düzey devlet onur nişanları ile süslü diplomasi kariyerinin en zor kavşağındaydı. 

Ancak Hof'un bu görevi uzun sürmedi. Kısa zaman içinde istifa etti. Obama'nın Suriye politikasına itiraz ederek istifa eden Hof'u daha sonra, ABD eski Suriye elçisi Robert Ford, savunma bakanları Panetta ve Hagel izleyecekti. 

Hof geçtiğimiz hafta "Simdi ve Burada" programına çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Obama'nın Suriye politikasındaki yanlış neydi? Türkiye ile ABD arasında Suriye konusunda neler yaşandı? Obama hükümetinin kimyasal silah konusundaki kırmızı çizgisi ilk defa ne zaman ihlal edilmişti.

Hof tüm bu soruları cevaplandırdı...

Suriye’deki son ateşkes için ne düşünüyorsunuz? Muhalefet ateşkesten sonra Rus uçaklarının sivilleri vurmaya devam ettiğini iddia ediyor. Ateşkesten sonra, muhalefet ile rejim güçleri ve Kürt militanlar arasındaki çatışmalar da sona ermiş değil. Sizce ateşkes cidden sağlandı mı?

Frederik Hof: Rusya ve Esad rejiminin operasyonlarının devam ettiğini İran’ın milis güçlerinin de çatışmalara destek verdiğini söyleyebilirim. Ancak bu çatışmalar geçmişe göre belirgin bir şekilde daha az gerçekleşmekte. Dolayısıyla özellikle Suriyeli siviller arasındaki kayıplar önceki zamanlara göre daha düşük. Şiddet seviyesinin azalması Cenevre’de müzakerelerin devam etmesini sağlayabilir. Bu ideal çözümden çok uzakta bir şey ama barış müzakerelerinin yeniden başlaması için yeterli bir şart oluşturabilir

Amerikan istihbaratının son raporları Kuzey Suriye’de PYD'nin Suriyeli muhaliflere karşı Esad rejimi ve İran’la iş birliğini yaptığını gösteriyor. Bu şaşırtıcı bir durum mu sizin için?

Frederik Hof: Hayır. Başından beri İran’ın Beşar Esad rejimini koruma rolü çok önemli olmuştur. Örneğin, 2013 baharında İran Hizbullah’a talimat verdi. Ve Lübnan Hizbullah’ı Esad’ı askerî bir mağlubiyetten kurtarmak için müdahale etti. Rusya hava operasyonlarının başladığı 2015 Eylül ayının son gününden beri İran’ın bir araya getirdiği milisler kara gücü olarak Rusya bombardımanından faydalandı. İran’ın Suriye’den kendi askeri güçlerini çektiği yönünde haberler çıksa da bu haberleri gerçekten kanıtlayacak bir şey dikkatimi çekmedi. Benim anladığım hâlâ Suriye’de İran devletinin çalışanları askerî danışman ve üst düzey komutan olarak orada bulunmakta.

Türkiye’nin ABD ve PYD’nin iş birliğini kınaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konu nasıl çözülebilir?

Frederik Hof: Ah, bu çok zor bir mesele olacak. Bu büyük ölçüde ABD ve DAEŞ karşıtı koalisyon meselesinin bir sonucu. DAEŞ’e karşı savaşta koalisyonun yeterli bir kara gücü yok. ABD ve koalisyonun PYD ile Suriye’nin doğusunda kurduğu ilişki umutsuz bir zorunluluktan kaynaklanmakta. PYD dışında DAEŞ’e karşı hava operasyonu düzenleyen koalisyondan faydalanan başka bir kara gücü yok. Bence bu ikilemin çözümü Suriye’nin doğusuna girip DAEŞ’i yok edecek bir profesyonel kara gücü oluşturmak. Bu Suriye muhalefetinin kendi özgürleştirilmiş alanlarına sahip olmasına izin verecek bir gelişme de olur.

ABD Dışişleri Bakanlığı PYD ve PKK’nın birbirinden farklı ve ayrı yapılar olduğunu söylüyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?

Frederik Hof: PYD ve PKK arasında bir ilişki var. Fakat kabul etmeliyim ki Amerikan hükümeti PYD ve PKK’nın farklı yapılar olduğunu ve bu ilişkinin operasyonel sonuçlarının sınırlı olduğunu düşünüyor.

Amerikan yönetiminin Suriye’nin politikasının bir amacı, hedefi var mıydı? Yoksa en başından beri tamamen tutarsızlık mıydı?

Frederik Hof: Amaçsız ve tutarsızdan da tutarsız bir politika izlediklerini düşünüyorum. En başında, özellikle 2011'de Amerikan yönetimi Beşar Esad’ın kısa zamanda gösteriler sonucu devrileceğine inanıyordu. Bence Başkan ve diğerleri başka yerlerde olup bitenlere Arap Baharı penceresinden bakıyorlardı. Mübarek, Binali ve hatta Kaddafi gibi çok uzun yıllarca ülkelere hükmetmiş güçlü politik figürlerin devrildiği dönemde, Esad’ın da tıpkı benzerleri gibi devrilip gideceğini düşünüyorlardı. Dolayısıyla Esad’ın gitmesini vurgulayacak bir strateji geliştirme çabasında bulunulmadı. Daha çok Cumhurbaşkanını söyledikleriyle tarihin doğru tarafında göstermek arzusu vardı. Dolayısıyla 2011 Ağustos’unda Esad’a çekil açıklaması yapıldı ve zannederim Beyaz Saray bunun çekilmesi için yeterli olacağını düşünüyordu.

O zaman 2011’e dönelim tekrar. 2011 Ağustos ayında Amerikan hükümeti Türkiye’nin Esad’ı istifaya çağırması gerektiğini söyledi ve Türkiye’nin bu konuda isteksiz olduğunu ima etti. Türkiye ve ABD arasındaki o dönemki Suriye müzakerelerinin arka planını anlatmanız mümkün mü?

Frederik Hof: Esad’a istifa çağrısı üzerine geniş kapsamlı müzakereler yapıldığını hatırlamıyorum. Obama’nın Esad’ı görevi bırakmaya çağıran bir açıklama yapacağı önceden Türkiye’ye bildirildi. Ve Türkiye’nin bunu yakinen destekleyen bir pozisyon almasının umulduğu belirtildi. Hatırladığım kadarıyla Ağustos 2011’de Türkiye hükümeti buna hazır değildi. Dışişleri Bakanı’nın (Davutoğlu) Esad’ı silahlı müdahale yapmaktan geri adım attırmaya ikna için devam eden çalışmaları vardı. 

Anlamlı siyasi reformlar yapsa ve bazı siyasi taviz ve uzlaşmalara girseydi biliyorsunuz ki Suriye bu krizleri atlatır ve birlik ve bütünlüğü korumuş olurdu. Bence Türkiye bunun için çok çok çok önemli ve samimi bir mücadele gösterdi. O tarihte ABD Cumhurbaşkanı bu açıklamayı yaptı. Türkiye’nin bu çabaları devam ederken Türkiye ise böyle bir açıklama yapmaya hazır değildi.

Geçtiğimiz günlerde Amerikan Dışişleri Bakanlığı sizin tarafınızdan 22 Kasım 2011 tarihinde yazılmış bir emaili yayınlandı. Bu emailde Türkiye’nin nihayet Esad’ın çekilmesi yönünde çağrı yaptığını not düşüyorsunuz. Bahsettiğimiz dönem Kasım ayı. Türkiye’nin Esad’a yaklaşımı Ağustos ayından Kasım ayına nasıl değişebildi?

Frederik Hof: Güzel bir soru. Sizin de bildiğiniz gibi Türkiye’nin gerçekten Esad’ı daha yapıcı bir noktaya yönlendirmek için ciddi çaba sarf ettiğini düşünüyorum. Tarihlerden emin değilim ama Dışişleri Bakanı (Davutoğlu) Şam’a 2011 yılı Ağustos ayı içinde bir ziyaret yapmıştı ve Esad ile görüştü. Bu görüşme sonucunda Dışişleri Bakanı, Suriye Başkanı ile görüşmesinden ilerleme sağladığına emin olarak Ankara’ya döndü. Fakat zaman geçtikçe anlaşma durumunun aldatıcı olduğu ve Esad’ın kabul ettiği şeyleri uygulamaya koymadığı ortaya çıktı... 

Türkiye yıllar, yıllar boyunca Beşar Esad’ı eğitmeye, onunla iyi ilişkiler kurmaya gayret etti. Ancak zaman geçtikçe Esad’ın dediklerine güvenilmeyeceği, onla el sıkışmanın anlamsız olduğu sonucuna ulaştı. Esad tek yönlü bir yola girmişti, toplu cezalandırma ve toplu katliam yoluna. Ve kimsenin onu diplomatik olarak ikna edemeyeceği bir yola. Dolayısıyla bu Türkiye’yi de en sonunda Esad’ın gitmesi için çağrı yapmasını doğuran bir sonuca getirdi.

Siz Obama yönetiminin Suriye politikasına getirdiğiniz eleştirilerinizle biliniyorsunuz. Yanlış olan neydi?

Frederik Hof: Bence her şeyden öte en büyük yanlışlık yönetimin ciddi bir strateji ortaya koymaması idi. Başkan Esad’ın gitmesi isteğini gerçekleştirecek şekilde bir strateji şekillendirilebilirdi. Bugüne dek yönetim kendi içerisinde ciddi anlamda sistemsel bir zorlanma yaşadı strateji ortaya koyma konusunda.

Siz ABD yönetiminin Esad kendi halkına karşı kimyasal silah saldırısı yaptığında nasıl bir tavır takınmasını tavsiye ederdiniz?

Frederik Hof: Şunu söylemeliyim ki; bu zaten olmayacaktı. O saldırı ilk değildi. O saldırı muhtemelen Obama’nın kimyasal silah konusunda çektiği kırmızı çizginin belki de 12. ve 13. ihlaliydi. O ilk defa değildi yani. Ama bu çok geniş çevrelerce duyulan bir olaydı, çok büyük bir kıyımdı bu yüzden de  göz ardı edilemeyecek bir olay hâline gelmişti. Bu olay olduğunda aslında ben ABD’nin önemli bir askerî cevap vereceğinden emindim. Belki de Esad’ın tüm terör araçlarını açığa çıkaracak bir cevap, mesela hava gücü gibi, ağır silahları, Scud füzeleri gibi; yani kimyasal silah saldırılarında kullanılsın kullanılmasın Suriye’de sivillere ölüm ve yokoluş getiren tüm her şeyi.
21 Ağustos 2013’te bu saldırı gerçekleştiğinde ben ABD’nin bu şekilde bir askerî cevap vereceği yönünde güçlü bir bahse girerdim. Ve elbette bu iddiayı kaybetmiş olurdum.

Obama yönetiminin Suriye halkına karşı ahlaki ve insani yükümlülüklerini yerine getirdiğini düşünüyor musunuz?

Frederik Hof: Bu oldukça üzücü bir durum, objektif olarak eldeki verilere bakıldığında şunu söylemeliyiz ki ABD Suriye’deki tek bir kişiyi bile korumadı orada sürüp giden toplu cezalandırma ve katliama karşı. Bu oldukça talihsiz bir durum. Tüm Amerikalılar gibi ben de anlayabiliyorum ki, Obama olsun başka herhangi bir ABD Başkanı olsun çok dikkatli şekilde ölçüp tartardı. ABD’yi böyle bir iç savaşa ve 5 yıl süren böyle bir ayaklanmaya sokmak konusunda oldukça isteksiz davranırdı. Fakat ne olursa olsun, insanları böylesi bir toplu kıyımdan kurtarma çok önemli bir insani gereklilikti ve yerine getirilmedi.

Olayın insani yönünden etkilenmeyen kişiler için bile bu yaşanan şey iğrenç bir durumdur. Olayın siyasi sonuçlarından, Suriye için Suriye’nin Türkiye dahil yakın komşuları için doğan sonuçlarından fazla etkilenmeyen kişilere göre bile bu böyleydi. Türkiye’nin ötesinde, Avrupa’nın bazı bölgeleri için, Batı Avrupa için bile oldukça ciddi sonuçlar doğdu. Günün sonunda şu çok iyi anlaşıldı ki Suriye’de olanlar Suriye’de kalmadı. İşte tam bu yüzden Batı’nın çok daha aktif bir karşılık vermesi gerekiyor...


Ceren Kenar, 16.03.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Ceren Kenar Yazıları










Sonsuz Ark'ın Notu: Ceren Kenar Hanımefendi'den yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 31.08.2015


İlk yayınladığı yer: Türkiye Gazetesi

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/ceren-kenar/590573.aspx

Seçkin Deniz Twitter Akışı