“Sonra görüşürüz.. kendine dikkat et!” dedi biri. Pencereden çekilip camı kapadı. Tül perdeyi çekerken ötekine el salladı. Öteki bu vedaya gülerek karşılık verdi.
“Rüzgâr var ve hava soğuk.. üşür hasta olurum?” dedi öteki.
“Rüzgâr o kadar sert değil ve havada üşütecek kadar soğuk değil!” dedi biri.
“O zaman ben niye üşüyorum eğer rüzgâr yoksa ve hava da üşütecek kadar soğuk değilse ben niçin üşüyorum?” dedi öteki.
“Bilmem!” dedi biri. “Belki hastasındır, ateşin çıkmıştır, ondan üşüyorsundur.”
“Hayır!” dedi öteki. “Hasta değilim ve ateşim de çıkmış değil, hava soğuk, bak içim titredi şimdi.. görüyor musun nasıl titriyorum?”
“Buradan göremem ki!” dedi biri. “Benim gibi balkonda olsan belki görürdüm! Öyle odanın penceresinde durduğun sürece göremem!”
“Ama,” dedi öteki. “Balkona çıkarsam daha da fazla üşürüm. Daha çok titrerim!”
“Haklısın,” dedi biri.“Odanın içinde bile üşüyorsan balkonda hayda hayda üşürsün, hem daha fazla üşürsün. Isıtma aracı yok mu odada?”
“Isıtma aracı mı? Ne tuhaf sözcükler kullanıyorsun! Elektrikli-elektriksiz soba, kalorifer, klima, mangal.. artık hangisiyse, yok mu diye soramıyor musun?” dedi öteki.
“Elektrikli elektriksiz soba, kalorifer, klima, mangal.. artık hangisiyse, yok mu? Varsa çalıştırmıyor musunuz? Çalıştırsanız üşümezsin!” dedi biri.
“Doğal gaz var.. çalışıyor.. yine de üşüyorum işte!” dedi öteki.
“O zaman kesin hastasın.. ve ateşin çıkmıştır, yoksa üşütecek hava yok, hem de evin içinde bir odada duran birini üşütecek hava.. yok!” dedi biri.
“Hasta olmadığımı, ateşimin çıkmadığını daha önce söyledim ya.. hem sen niye balkonda duruyor da sokağa çıkmıyorsun? Hadi itiraf et! Soğuk o yüzden değil mi?” dedi öteki.
“Ben de daha önce soğuk olmadığını söyledim, hatırlarsan.. Sokakta kimse yok, o yüzden çıkmıyorum. Tek başıma sokakta ne yapayım?” dedi biri.
“Sokakta kimse yoksa haklısın!” dedi öteki. “Tek başına sokakta insan ne yapar? Emin misin kimse olmadığına iyice baktın mı?”
“Eminim.. iyice baktım” dedi biri. “İncin top oynuyor derler ya, işte öyle! Sokağın durumu.”
“O zaman soğuk olmalı, yoksa herkes mi hasta?” dedi öteki.
“Aslında.. itiraf edeyim ki belki biraz soğuk.. ama dışarı çıkılamayacak kadar soğuk değil aslında.. anlayamadığım bir tuhaflık var!” dedi biri.
“İnsan anlayamadığına tuhaf der zaten!” dedi öteki.
“Tuhaf olduğu için anlayamamış olamaz mıyız?” dedi biri.
“Haklısın!” dedi öteki. “Belki de tuhaf olduğu için anlayamıyoruz ve anlayamadığımız için de tuhaf diyoruzdur. Anlasak belki tuhaf olduğunu bile anlayabiliriz. Yani tuhaf dediğimizde gerçekten tuhaf olduğu için tuhaf demişizdir. Oysa şimdi bilemiyoruz. Anlayamadığımız için mi tuhaf, tuhaf olduğu için mi anlaşılmıyor!”
“Bence de öyle!” dedi biri. “Ama yine de sokağa çıkmayış nedenini anlamış değilim. Gerçekten! Ne soğuk havalarda birlikte ne kediler kovalamış, ne köpeklerle oynaşmıştık. Çember çevirdiğimiz soğuk günleri unutmuş olamazsın! Hem soğuk hem rüzgârlı hem de yağmurlu günler, unuttun mu yoksa?”
“Hayır, hayır!” dedi öteki. “Unutmuş değilim.. ama o günlerdeki heves yok içimde. Bak şimdi itiraf ediyorum ki ya da itiraf edeyim ki üşümemin nedeni bu hevessizlik bile olabilir. Ah, hevesimi yitirmiş olabilirim!”
“Hevesini yitirmek mi?” dedi biri. “İnsan hevesini nasıl yitirebilir ki? Cepte, cüzdanda, kesede, kasada, çekmecede taşınan bir şey midir ki hevesini yitirsin insan? Abartıyorsun bence. Sen bana inan.. ben de bazen hasta olduğumun farkında olmadığım zaman, bir kırgınlık taşıdığım da bedenimde ben de senin gibi tepki veriyorum. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor!”
“Bedenimde bir kırgınlık yok ve yineliyorum, hasta da değilim!” dedi öteki. “Şuncacık şeyi anlamakta niye zorlanıyorsun, anlamıyorum ki!”
“Yani heves yitirilen bir şey mi diyorsun?” dedi biri. “Böyle bir şey inandığına dünyada inanmam!”
Güldü öteki. Ötekinin gülmesine şaşırdı biri. Öteki hep böyle yapardı. Alaycılıkta üstüne yoktu ötekinin. Biri ötekinin bu huyunu sevmezdi. Biri ötekinin hiçbir huyunu sevmezdi aslında. Hele halı saha maçı yaparlarken birilerinin şortunu –külotlarıyla beraber- aşağı çekmesi iç çamaşırıyla birlikte şortu çekilen kişinin öylece donup kalması, beceriksizce bir eliyle önünü kapamaya diğer eliyle şortunu yukarı çekmeye çalışırken gülmesi. Öteki bu yüzden çokça dayak yemişti. Neyse ki birinin şortuyla hiç uğraşmamıştı öteki. Şimdi niye gülüyordu ki öteki?
“Ne oldu? Niye gülüyorsun?” dedi kuşkuyla biri.
“Köpeğe!” dedi öteki. “Köpek can sıkıntısından kendi kuyruğuyla boğuşuyor! Bugün köpekler de sokağa çıkmamış. Hadi evcil köpeklerin evde olmalarını anladık da sokak köpeklerinin sokakta olmayışına ne dersin!”
“Bizim sokakta olmayışları sokakta olmadıklarını göstermez ki!” dedi biri yine kuşkuyla.
“Öyle de.. her zaman birkaç tanesi olurdu.” dedi öteki.
“Evet!” dedi biri. “Birkaç tane olurdu.. yine de belki senin görüş alanının dışında bir noktada vardırlar.”
“Kimbilir!” dedi öteki. “İstersen gel gidip bakalım!”
“Üşüyorum!” dedi biri. “Köpek peşinde koşacak havada değilim!”
“Anladım!” dedi öteki. “Anladım.. ya hevesini düşürmüşsün bir yerlerde ya havan yok.. hele bir bak ki nefes alıyor musun? Hani belki soluk almıyorsundur da sen aldığını sanıyorsun.. bu ne böyle!”
Gülüyordu öteki. Biri ötekinin ne için güldüğünü biliyordu bu kere. Somurttu biri ötekinin gülmesine.
Öteki birinin sürekli somurtmasına kızardı. Çıtkırıldımlığına. Birinin dirençsizliğine içerlerdi bile öteki. Biri çok müşkülpesentti. Tam bir kalem efendisiydi biri ve bu da ötekini çileden çıkarırdı. Somurtuk, ciddi, kaşlar çatık. Biri, her an beklenmedik bir şey olacağının kaygısıyla kuşkulu ve tetikte olandı ve bu da hiç eğlenceli değildi kuşkusuz. Eğlenceli olmadığı gibi insanın neşesinin keyfinin içine ederdi biri.
“Niye böylesin?” dedi öteki.
“Nasılım?” dedi biri.
“Hiç.. ne bileyim.. somurtuk, çekingen, kuşkulu, keyifsiz..” dedi öteki.
“Beni böyle mi görüyorsun?” dedi biri.
“Evet.. değil misin?” dedi öteki. “Her hevesin, her özlemin, her isteğin, her keyfin içine eden somurtuk, kaygılı, kuşkulu bir eşşeğin tekisin! Farkındaysan ‘ş’ üzerine abanarak “eşek” dedim, ki öylesin. Seni böyle görüyorum.. seni başka türlü gören oluyor mu, sana başka bir paye veren var mı? diye sorsan, sanmam derim!”
“Bütün bunlar üşüyor oluşumdan mı kaynaklanıyor?” dedi biri, içerlediğinin anlaşılmasına özen göstererek.
“Hayır!” dedi öteki. “Öyle olduğundan kaynaklanıyor.. hatta üşümenin kökeninde de adım gibi biliyorum ki bu var!”
“Aslında,” dedi biri. “Sana nasıl katlanıyorum bilmiyorum.. sana katlananların olduğuna da hayret ediyorum.. gerçi sanmıyorum ya.. neyse! Ben içeri giriyorum!”
“Dur ya!” dedi öteki. “Bir başına sıkılmayacak mısın? Ne güzel laflıyorduk.”
“Evet de..” dedi biri.“Hakaret etmene aldırış etmememi beklemiyorsun sanırım!
“Hadi ama!” dedi öteki. “Biz böyle nice yarenlikler yapmadık mı? İlk kez mi böyle konuşuyoruz? İlk kez mi bana bozguncu dedin, ilk kez mi sana somurtuk dedim? Bence başka bahane bulmalısın.. rüzgâr şiddetlendi, hava daha da soğudu, üşümem daha da arttı, desen daha inandırıcı olursun, ya da konuşmaktan yoruldum desen hadi neyse!”
“Sen kötüsün biliyor musun?” dedi biri. “Gerçekten kötüsün ve kötü olmandan daha kötüsü kötü olduğunun ayrımında değilsin!”
“Tamam, sen çok iyisin!” dedi öteki.“Sen o kadar iyisin ki ve bu iyiden daha iyi olan iyi olduğunun ayrımında olmak!”
“Bak!” dedi biri. “İşi hemen alaya vurmaya başladın!”
“İyi olduğunu söylemem alay mı yani?” dedi öteki. “Sana şaşırıyorum, daha önce demiş miydim bilmiyorum, ama sen insanı gerçekten şaşırtıyorsun. Ben sana iyi olduğunu söylüyorum, sen bu söyleyişimin alay olduğuna hükmediyorsun. Bunu mu diyorsun, yani sen kötüsün ve kötü olduğunun bilincindesin ve ben senin kötü olduğunu bile bile iyi olduğunu söylüyorum? Sen iyi olduğunu kabul etmiyor musun? İnan bak şimdi büyük bir şaşkınlığa düştüm. Ve bu düşüşte senin payın var.. düzeltiyorum, sen kötüsün ve kötü olmandan daha da kötüsü kötü olduğunun ayrımında olmaman, nasıl hoşuna gitti mi?”
“Niye seninle çene yarıştırıyorum ki?” dedi biri. “Her şeyi ters yüz etmekte mahirsin ve bu maharetinle de sarhoşsun.”
“Bence senin ateşin çıkmış..” dedi öteki. “Ateşin var ve bu yüzden de böyle abuk sabuk konuşuyorsun!”
“Haklısın!” dedi biri. “Pencereye çıkmadan önce ateşimi ölçmüştüm.. biraz ateşim var. Ama biraz.. otuz dokuz değil. otuz sekiz buçuk fazla değildir, değil mi?”
“Sanmam.. gerçi kesin bir şey diyemeyeceğim..” dedi öteki. “Ve fakat eğer istersen hemen öğrenirim.. iltihabi bir durum mu var? Dişin falan apse mi yaptı?”
“Yok.. sinüzit gibi.. bu havalarda azıyor.” dedi biri.
“Bence içeri girmelisin..” dedi öteki, “Rüzgâr daha da azdırıyor sinüziti.. sen de çok iyisin valla, madem sinüzitin var ne diye böylesi bir havada pencereye çıkıyorsun! Hadi gir içeri! Ben de gideyim!”
“Sonra görüşürüz.. kendine dikkat et!” dedi biri. Pencereden çekilip camı kapadı. Tül perdeyi çekerken ötekine el salladı. Öteki bu vedaya gülerek karşılık verdi.
Cemal Çalık, 18.03.2016, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü