"Sevgili karîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"
PAZAR YAZILARI -17-
ATALETİN KRONOLOJİK TETKİKİ ÜSTÜNE DİLE GETİRİLECEK SKEPTİK HÜKÜMLERİN LEGALİTESİ ÜZERİNE ÖRNEK BİR USLAMLAMA
- ya da kolaycılığın albenisine kapılmamak için öneriler-
Hiç kimse inkâr edemez ki nesneler adlarıyla var olurlar. Adı olmayan bir nesnenin varlığından söz edemeyiz. Bu böyle iken yani isimlendirilen isimlendirilene kadar durduğu yerde ya da olduğu yerde var olmayı beklerken uzamda bir yer işgal ederken isimler de ad olacağı nesneyle buluşuncaya kadar nerde durmakta ve ne yapmaktadırlar?
Kuşkusuz onlar da bir nesneye ad olmadan var olmamalılar ancak olmayışları ad oluncaya kadar olan bir süreçtir. Aksi takdirde ataletin mutlaklığından söz edilir ki bu da gözler önünde olan devingenliğin bir yadsınması olur. Öyle ise adların uzamı neresidir? Gelişigüzel zihinsel bir edim midir? Yahut varlar da biz onları var oldukları yerden alıp – kuşkusuz keşfettiğimiz nesneye uygunluğunu göz önünde bulundurarak- öyle mi kullanmaktayız?
Atalete yönelik her çözümleme ya da çözünleme bu soruların yanıtında içkindir, diye düşünmüyor değiliz. Burada Platonvâri bir edim içinde olduğumuz yanılgısına düşülmemelidir. Muhterem karîlerimiz bu hususta oldukça hassas olmalıdırlar. Zira temel kaygımız kolaycılığa düşmektir. İtiraf edelim ki her birimiz bu ifsat edici durumu gün aşırı yaşamaktayız.
Hadi deyin ki, “Ben hiç kolaycılığa düşmem, hep kılı kırk yararım?” Oysa bu hal dahi bir kolaycılıktır. Şıpıniş ne olduğunun ayrımında olunacakken eğer kılı kırk yarmaya kalkışıyorsa kişi burada bellediği –ki bu belleyişte kolaycılık egemendir, hem de mutlak anlamda bir egemenliktir bu- “Kılı kırk yarma!” kolaycılığına kapılmış demektir. Ve bunun dahi ayrımında değildir. Zaten kolaycılık ta işte tam budur. Neyin ne olduğunun ayrımında olmamak. Öyle olduğunu sanmak.
Pek muhterem karîlerim, sizin dahi çok iyi bildiğiniz gibi ders verir türünde yazmaktan hazzetmediğimiz için yukarıda son tümceler biraz ders verir gibi bir edayı sezdiğimiz için “öyle olduğunu sanmak”tan sonra bir nokta koyalım ve sorgularımızı sürdürelim, ders verir edadan soyunup uslamlamaya devam edelim. Ya da sorgulamayı deneyelim.
Atalet -yenicesi ile durgunluk- temelde bir yanılsamadır. Hareketin -yenicesi ile devinimin- olmadığı değil bir devri bir anı dahi düşünmek olası değildir. Hem madem olası değildir nasıl oluyor da “Ataletin Kronolojik Temelleri”nden söz edebilmekteyiz ve hatta bu makalenin başlığı dahi olabilmektedir? Olabilmiştir? diye sual edilse deriz ki dirimin kendisinde bir ataletten söz edilmiş değildir öyle bir göndermede bulunmak usumuzdan geçmemiştir. Geçmez de.
Ataletten kasıt bireyin yapıp etmeyi kurması bunları eyleme dökmemesi salt kurgu olarak kalmasıdır. Bu kurguların tamamını birey kendine kronolojik olarak belirlemekte güçlük çekmez.
Demez miyiz,“Yarın olsun da şu işi yapayım!”, “Biraz sonra şöyle yapayım!” vb. kurgusal önermeler mezarlığı değil midir her birimizin içi. Böyle bir tek önerme sahibi olmayan var mıdır acep acunda?
Böyle birini biz tahayyül dahi edemezken “Var!” savıyla arz-ı endam eden biri ya da birileri çıkarsa o sav sahibine verilecek yanıt kuşkusuz “hadi oradan!” dan başka bir şey olmayacaktır. Erdiğin şey umduğun şey değilse ertelediklerini gözden geçirdiğinde bunun niçinini görecek ve “Var!” savını sürene dahi göstererek mezkûr savın bir kuruntu olduğunu gözleri önüne serebileceksin.
Burada “agide şekerleri”nin etkisini dahi gözlemlemek mümkündür. Yani ataletin temellerini irdelediğimizde agide şekerlerinin etkisini rahatlıkla gözlemleriz.
Daha çocukken alıştırılmaz mıyız? “Onu yapmazsan sana agide şekeri veririm!” diyerek önü kesilmemiş midir çocukların? Çocukluğumuzun! Kesilmiştir, kesilmektedir. Ya biz? Ergenler, yetişkinler de toplumsal varlık tarafından “Şunu yapmazsan şunu elde edersin?” türü agide şekeri önerileri sunulmuyor mu?
“Şunu yaparsan şunu elde edersin” de bu kategoridedir. “Şunu yaparsan şunu elde edersin”, “Şunu yapmazsan şunu elde edersin” aynı karakteristiğe havidir.
Cemal Çalık, 20.03.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Pazar Yazıları