31 Mart 2016 Perşembe

SA2697/KY35-YTK73: Eğer Göründüğü Gibi Olsaydı

"Geçen hafta yemin billâh savunduğunuz şeylerden herhangi birine bakın isterseniz… hâlâ orada mı?"


Haberler uçuşuyor, sosyal medya çalkalanıyor. Deniz kıyısında akşam üstü kumlara yapılan kaleler gibi hepsinin akıbeti. Biraz sonra deniz yükselecek bütün o özene bezene yapılan şeyler suya karışacak.

Ama sular durulmayacak. Sayılamayacak kadar çok dalga vuracak büyüklü küçüklü aralıksız. Hayatımızı kuşatmaya çalışan haberler tweetler, facebook mesajları, yorumlar, altyazılar her gün yeniden ve yeniden dolup boşalacak. Yağacak üstümüze ıslatmadan.


Çoğu konunun özüne inemeden yansımaları yankıları tepkileriyle “bilinçlenecek” milyonlar.

Bir fikri olacak duyan gören okuyan herkesin.

Gerçekte ne olduğunu ne olmakta ve ne olacağını anlama zahmetine girmeden yargılar verilecek.

Her şeyin kişisel sanıldığı meselelerde devletlerarası büyük çatışmaları görmeyecek çoğunluk.

Çoğunluğun büyük küresel mesele sandığı şeydeki insanî boyutu ıskalayacak kitleler.

Sahilde biraz sonra dalgalara direnemeyecek kumdan kaleler diken çocuklar gibi vakit geçireceğiz. 

Bir çocuk gibi inanacağız kalenin sarsılmazlığına, yıkılmazlığına… Sonra yemek ardından biraz daha oyun ve nihayet günün teslim almasını kolaylaştırdığı derin bir uyku.

Ertesi gün yeniden başlayacak bütün bu çevrim.

Daha yaşanırken unutulmaya hazır bir yaz günü tatili olsaydı her şey, işimiz kolaydı.

Her şey göründüğü gibi olsa çok daha kolay.

Ama öyle değil.

Meseleler de ciddi ve göründüğü gibi değil çoğunun aslı.

Kıtalararası gezinen bir terör hayaletiyle boğuşan dünyaya çarpan bu kuşaklar genelden kendi yaşadıklarına geçiş yapamıyor.

Belli ki henüz sadece kitleler değil etkili pozisyondaki insanlar da işleri bunu analiz etmek olanlar da yeni bir dünyayla karşı karşıya olduklarının, geçmiş tecrübelerin, kalıpların, açıklamaların yetersizliğiyle yüzleşiyor. Batıda da doğuda da kuzeyde de güneyde de böyle, dünyanın hiçbir köşesinin kaçamadığı yeni ve ciddi sorunlar hepsi.

Sosyalist Blok dağılınca “tarihin sonu” diye yazmak ve hatta yanılmak kolaydı.

Ardından “medeniyetler çatışması” iddiasında bulunmak daha kolay.

Zor olan şimdi 'ne oluyor ve nereye doğru evriliyor'u ikna edici biçimde açıklamak.

Bunca belirsizlik içinde hâlâ kimi eski kurallar, adetler, yerleşik davranışlar sürüyor elbet. Devletlerin de kendi aralarında ilişkilerini belirleyen teamüller var. Uymayınca sonra herkesin diğerine hesabını sorabileceği, soracağı türden şeyler.

Bütün bunları yok sayıp kendi ideolojik pozisyonumuz, kendi kişisel tercihlerimizle bir bardak suda fırtına koparmanın sınırları belli. Nihayetinde yalancının mumunun yatsıya kadar yandığını bilen bir toprakta yaşıyoruz. Ama öte yandan 'çamur at izi kalsın'ın da yine bilindiği topraklar burası.

Bu kadar çok abartının, uydurmanın, çarpıtmanın köpürdüğü bir dönemin en büyük zaafı hepsinin dijital bir platformda yürütülüyor olması.

Dijital yani iz bırakan. Yani izi çıkmayan. Yani silinemeyen.

Bugün abarttığınız, çarpıttığınız, uydurduğunuz şey siz isteseniz de istemeseniz de kaybolmuyor.

Eskinin silgiyle çıkarılamayan hafif mor bir lacivert renge sahip sabit kalemi gibi bir türlü silinemiyor. Sildim sandığında izi kalıyor. Alttan kötü kötü sırıtıyor.

O yüzden hayat herkesin önüne yanıldığını acı bir gerçek olarak koyduğunda kaçılacak yer kalmıyor.

Her yerli ya da uluslararası gelişmeyi canının istediği gibi sonuçlanacak bir yürüyüşün dev adımı gibi yansıtanlar aradan iki gün geçmeden bir daha o konuya değinmiyor meselâ.

Küresel patronların canı ve kârı öyle istediği için yasaklamaya çalıştığı bir ticarî ilişkiyi görmezden gelip;

Bu ilişkinin cezalandırılma çabalarını yok sayıp;

Bu itirazın yerli, cezalandırma çabalarının “gâvur” işi olduğuna gözünü yumup gidip gidebileceğin yer arabanı sağlam şekilde çarpacağın bir duvar oysa.

Millî meseleyle şahsî meselesini karıştırmazdı eskiden insanlar. Daha doğrusu karıştıranlar bu kadar görünür değildi. Bu kadar pervasız. Bu kadar rahat…

Hep vardı da iletişim teknolojilerindeki yaygınlık ve bunun yan etkisi olan bombardıman sayesinde aslında olmayan ama var olduğu düşünülen “unutkanlık sığınağı” böyle bir genişlik verdi anlaşılan.

Oysa öyle değil.

Ne meseleler öyle ne unutkanlık için bir kovuk var ne gerçekler iddia edildiği gibi sadece göründüğü, gösterildiği gibi…

Her saat her gün ve her hafta bunun kanıtı zaten.

Geçen hafta yemin billâh savunduğunuz şeylerden herhangi birine bakın isterseniz… hâlâ orada mı?


Yaşar Taşkın Koç, 30.03.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları








Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015


İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak, Tarih:4 Temmuz 2014

http://www.yenisafak.com/yazarlar/yasartaskinkoc/eger-gorundugu-gibi-olsaydi-2027853

Seçkin Deniz Twitter Akışı