"İzlenme oranlarının rakamsal verileri elbette önemli, ama televizyon yayıncılığı pek çok sektörden önemli farklılıklar içeriyor. Kendine özgü kurallara, dinamiklere sahip bir alan. Televizyonda her şey sadece izlenme oranlarının üzerine kurulu değildir."
Yakın geçmişte espri konusuydu; sorulduğunda sadece belgesel izliyorum demek, ama çaktırmadan dizi izlemekten de geri kalmamak. Bu duruma düşmek istemem ama; içeriği, kurgusu, çekimleri, oyuncu hataları, gereksiz yere uzatılan sahneleri derken ben de pek yerli dizi izleyemiyorum.
Bazılarına televizyoncu gözüyle inceleyip, eleştiri yazacak kadar bile dayanamıyorum. Çekimlerini, rejisini beğendiğim birçok dizi var elbette, ama ya senaryo ve içerik cezbetmiyor ya da oyuncuların abartılı yorumları beni uzaklaştırıyor. Tarihi dizilerde de belli bir gerçeklik üzerinden yola çıkıp, sonra da gerçeğe sadık kalmadan yapılan kurgu ve yorumlar, günümüze atıflar yapmak üzere ortaya atılan tezler de çok zorlama geliyor açıkçası. Fakat bu durum dizi izlemediğim anlamına da gelmiyor.
Şu sıralar milyonlarca Game of Thrones hayranı altıncı sezonun yayını için saatleri sayarken dizilerle ilgili bazı notlarımı sizinle paylaşmak istedim. Çünkü dizi sektörü bizim dışımızdaki dünyada daha farklı kurallarla yürüyor. Biraz mukayese etmekte fayda var.
Mesela Amerika’da yeni başlayan bir diziye bir kaç bölüm değil, en az bir-iki sezon şans tanınıyor. Seyircinin diziyi fark etmesi ve dizinin de kendisine bir seyirci kitlesi edinebilmesi için gereken süre de zaten bu kadar. Bizdeki yayıncı kuruluşların bu konudaki yanlışlarını ve kendi iç yapısal sorunlarının dizilerle ilişkisine dair bir yazı yazmıştım.
Rating rakamlarına bakarak ancak günlük ya da haftalık yayın planları yapabilirsiniz. Ama uzun vadede televizyon yayıncılığı, ratingleri ölçüp yorumlamanın ötesinde, önemli nüanslar ve nosyon gerektirir. Dizi sipariş etmek veya yeni bir dizinin yapılmasına karar vermekle ilgili kriterler bunlardan sadece birisi.
İzleyicinin seçim kriterlerini ve içerikle ilgili eğilimlerini tespit etmek, dijital yöntemlerle elde edilen izlenme oranlarını yorumlamaktan daha fazla emek ve zaman gerektiriyor. Bunun için rating ölçümlemelerini de aşan hedef kitle analizleri yapılıyor. Bir dizi yayındayken izlenme oranlarının yanı sıra, seyircinin izleme alışkanlıkları, beğeni ve eğilimlerini etkileyen faktörler de gözlemleniyor.
Bizde ise 'Bu dizi tuttu, ama bakalım ne kadar sürecek?' mantığı hakim. Hangi yapım şirketine ne kadar para dağıtacağız diye bir hesap sorunu olduğu konusuna ise hiç girmiyorum. Bir dizisi çok tutsa bile, 'O yapım şirketine para yeterince veriyoruz biraz da diğerlerine verelim' diyerek adalet sağlamaya çalışırken başarılı olanı cezalandıranlar bile var. 'Bizim o kanalda şu an bir projemiz yayında, ikincisini verirsek reddedilir' diyen yapım şirketleri de bu gerçeği kabullenmiş durumdalar.
Dünyada ise bizdekinin tersine, 'Tutmuş diziden bir dizi daha çıkarabilir miyiz?' diye kafa yoruyor ve araştırma yapıyorlar. Yani diziden yeni bir dizi üretmek. Bu yönteme çatallama (fork) deniliyor. Dizinin yayını sürerken, aynı temanın üzerine kurulu yeni bir kurgu oluşturup, mekan ve cast farklılaştırması yaparak ikinci hatta üçüncü dizilerin üretilmesi. Cazip, ama Türk dizi sektörünün ve yayıncı kuruluşların göze alamayacağı kadar uzun vadeli çalışmalar gerektiriyor.
Bizde bunu yapmaktansa diziyi bir kaç bölüm yayınlamak, ratinglere bakarak karar verip yayından kaldırıvermek gibi aslında sektöre maliyeti hiç de azımsanmayacak bir yöntem tercih ediliyor. Çünkü yapımına karar verilirken ne doğru ve belirgin kriterler göz önünde bulunduruluyor, ne de 'Yap yayınlayalım' diyenler sorumluluk üstleniyor.
Kanallar o kadar sabırsız ki, daha yeni yayınlanmaya başlamış bir dizi seyirci tarafından fark edilemeden üçüncü bölümde yayından kaldırılabiliyor. Bu sabırsızlık, reklam alma konusundaki performansa bile bağlı değil aslında. Çünkü reklam veren, televizyon yönetimlerinden çok daha bilinçli tercihlerle davranışlarını belirliyor.
İzlenme oranlarının rakamsal verileri elbette önemli, ama televizyon yayıncılığı pek çok sektörden önemli farklılıklar içeriyor. Kendine özgü kurallara, dinamiklere sahip bir alan. Televizyonda her şey sadece izlenme oranlarının üzerine kurulu değildir. Farklı sektörden gelenlerin televizyonun mantığını ve yayıncılık kurallarını kısa sürede öğrenmeleri oldukça zor. Müşteri gibi düşünmek ile seyirci gibi düşünebilmek farklı şeyler.
Bunları söylediğim zaman bana kızıyorlar, ama başka alanlardan televizyonların başına gelmiş olanların aldığı sonuçlar ortada. Meslekten yetişmemişseniz, ancak diğerinde olanı taklit edebilirsiniz.
Televizyon için bir çekim yapmaktan öte şeylerden bahsediyorum elbette. Mesela sinemada hayatında hiç bir filmde görev almadan film çekmiş ve ilk filminde büyük başarılara imza atmış dahi yönetmenler gördük. Ama televizyon yönetimlerine farklı meslekten gelmiş kişilerin başarısı hiç görülmedi. Bir projenin daha çok izlenmesi için neler yapılması gerektiğiyle ilgili söyleyebileceği hiç bir şeyi olmayan adamlar, rakamlara bakarak bu projeleri üretenlerin ekmekleriyle oynuyorlar.
Senaryo, içerik, çekim, reji, ışık, dekor, görsellik, sunum, kurgu, akış, tanıtım stratejileri? Tık yok. Bir sonraki dizi projesinde benzer hatanın tekrarlanmaması için bir öngörü de yok. Neye göre yeni proje başlatacak? Meslek tecrübeleri olmadığından ve neye göre karar vereceklerini bilemedikleri için ancak yayından sonra eldeki tek veri olan rating rakamlarına bakarak dizi cellatlığı yapıyorlar. Bir de diğerinde ne yapılıyorsa taklit etmek gibi bir kolaycılıkları da var. Dünyayı takip etseler neyse, ama sadece birbirini izleyip taklit ederek rekabet ettiğini zanneden benzer içerikli kanal doldu ülke.
Televizyon patronlarının yönetime getirdiği alakasız kişilerin hatalarının ortaya çıkması, belirginleşmesi ise en az iki yıl alıyor. Ancak bu iki yıl içerisinde yanlış yönetim kararlarından dolayı zarar edildiği netleşiyor ve görev değişikliği kaçınılmaz oluyor. Sık sık yönetici değiştiren kanalların haberlerini medya sitelerinden okuyoruz. Aynı kanallar, sürekli yayından kaldırılan dizi haberlerinin de olduğu kanallar zaten. Aslında başka sektörden gelen kişinin zararı bu iki yılla da kalmıyor. Kendisinin iş bilmezliği pek belli olmasın diye bu süre içerisinde değişik kademelerde sadece tecrübesiz kişileri görevlendirdiği için, onların değişimi de kanalın toparlanma sürecini uzatıyor.
Dizi konusuna dünyadan birkaç örnekleme yapmak amacıyla girmiştim, fakat bizdeki sektörün sorunlarına değinmeden edemedim. Bir sonraki yazımda dünyada on sezondan daha uzun süreyle yayınlanan ve üç değişik çatallaması olan bir diziyi incelemek istiyorum.
Ekrem Ergüder, 23.04.2016, İstanbul, Sonsuz Ark, Sinema-TV, Medya
Ekrem Ergüder Yazıları
İlk yayınlandığı yer:
https://eerguder.wordpress.com/2016/04/22/diziler/