23 Nisan 2016 Cumartesi

SA2793/KY27-ŞT40: Nazarzede Kliniği: Ahmet Kadir'in Kaderi mi, Kaçınılmaz Seçimi mi?

"Oysa iyi olmak, iyi olanı sevmek, hakkın ve hakikatin yanında olmak iyiyi, hakikati ve hakkı güya sevmek değil, direşken bir biçimde yanında durduracak kesinlikte içsel bir yetenek ve tercih meselesidir."


Hızın, hazzın ve başarının, metropollerin en yükseğinde ve en görünür yerinde parlatılıp tek yol ve tek yön olarak gösterildiği bir zamanda başarılı bir reklamcının köşedeki kestaneciden aldığı beş liralık yedi kestanenin yedisinin de çürük çıkması sadece bu çağın kesin hazcılığına özgü bir felakettir. Öyle bir şeydir ki bu, gözünüze görünen tek şey bu yedi adet çürük kestanenin sadece ve basit bir biçimde çürük olduğudur. Oysa Sadık Yemni’nin son romanı Nazarzede Kliniği’nin kahramanı Ahmed Kadir’in asıl düşünmesi gereken şey bu beş liralık yedi kestanenin tam da onun ellerinde çürümüş olduğu gerçeğidir.

Aynı zamanda çürümeye yönelik bir nedenselliğin de unutulduğu bir başka gerçeklik vardır bu gerçeğin içinde. Değil mi ki, her saniyesine kadar hesaplanmış bir gün içinde her saniyeyi paraya tahvil ederek yaşayan bir adam için bu yedi çürük kestane hiçte hak edilmiş bir şey değildir. Hatta böylesine başarılı bir adam için büyük bir haksızlıktır bu…

Hele hele bütünüyle kazanmaya ve başarmaya yazgılı olduğu vesvesesi ile yaşayan bir adamın kırk tilkiyi birden dolaştırdığı yedi delikli başından aşan işleri arasında ağzının tadını bozan yedi adet çürük kestaneyse bu, bu felaket aynı zamanda deccaliyet zamanlarına özgü toplumsal bir felaket anlamına gelmek zorundadır. Zira böylesine değerli zamanları tüketen ve habire kazanan bir adamın ağzının tadını bozan bu yedi çürük kestanenin alınıp satılabildiği bir dünya baştan başa anlamını yitirmiştir. İşin daha da vahimi bu anlamsız dünyada bu gerçekliği bu başarılı reklamcıdan ve onu gibi ışıltılı hayatı yaşayabilen bir avuç insandan başkası fark etmemiştir.

Kadir'in kaderi mi, kaçınılmaz seçimi mi?

BAŞARMAYA MECBUR İNSAN

Hızın, başarının ve sınırsızca kazanımın arsızca büyüttüğü bu deccaliyet zamanında ezberlenen algıya göre çürümenin insanın hem de kendi içindeki sebeplerini düşünmek ve kendisini sigaya çekmek gibi bir lüksü de yoktur. Zira bu deccal algısına göre her şeyin temizi, büyüğü, parlak ve özel olanı sadece ve sadece bu zamanda hız sahibi olanın, başaranın ve her ne pahasına olursa olsun kazananın hakkı olarak nitelendirip öylece belirlenmiş durumdadır.

Başarmaya yazgılı ve mecbur edilmiş insana kalan tek şey bu tescillenmiş ve belirlenmiş durum dışında her şeyi unutmak, geleceğe ve daha fazlasına kilitlenmek üzere yoluna çıkan anne, baba, aile, arkadaş, dost, sevgili gibi ayak bağı olacak her şeyden azade biçimde yaşamaktır. Bu anlamda geçmiş, her şeyiyle unutulması gereken bir geri zamandan başka bir şey değildir. Ve bu unutulması gereken geri zamanda bütün yapılanlar ve yapılmayanlar da sanki büyülü bir el tarafından sürekli biçimde silinip temizlenerek ileri zamanlardaki kazanımlar için güdüleyiciler olarak transfer edilmiş durumdadır.

Bu esnada isterse adını ‘Hız…Hızhız, Hazhız…’ diye yanlışça ezberlemiş olsun Ahmet Kadir’in Hızır Aleyhisselam’dan duyduğu şu değerli ikazı duyup işitse de bu ikazın gereğini yapacak ne zamanı ne de buna yönelik bir yeteneği de olmayacaktır.

Çünkü o Ahmed olmaktan çok Ahmet’tir. Hatta bunu da kimseye söylemeyecek kadar derin bir gizem içinde ilk adını hep saklayarak yaşadığı gibi gözbebeği şirketi ‘Modus Vivendi’nin yenilmez, yıkılmaz büyük patronu Kadir Bey’dir. Az biraz çalkantılı duygular içinde, samimi olduğu tek bir arkadaşı bile olmasa da, hâlâ telefonu çalmakta, konuşmakta, en azından yardımcısı Cem, şoförü ya da ne kadar çabalasa da eski nişanlısı Nehir’in hayatında bıraktığı boşluğa yerleştiremediği güzel kadın Suzan’la zoraki ve kısa sohbetler edebilmekte ve kendini yeni seviyesine her geçen gün daha da uyarladıkça daha bir güçlenmekte, eskiye dair ne varsa tümünü alt düzeylerde kalmış şeyler olarak sürekli biçimde ötelemekte ve iki yanından güle konuşa gelip geçen insan kalabalığını daha bir güçle yarıp geçebilmektedir. Hayat onun için bir bilgisayar oyunudur ve bütün oyunlar da son tahlilde kazanabilmek için oynanacaktır. Sürekli olarak yükselmek gereken mertebeler vardır bu oyunun her aşamasında. Yön yukarıya doğrudur ve tektir. Yukarıya hep daha yukarıya çıkmak şarttır. Çünkü bu zaman öyle bir zamandır ki, yükselmeyen muhakkak düşecektir.

İYİ OLMAK TERCİH MESELESİ

Büyük ve zengin reklamcı Kadir’in kaderi midir bu yoksa bile isteye seçip anlamlandırmaya çalıştığı ama bir türlü anlamsızlıktan kurtaramayıp giderek bütün varlığını esir alan bu anlamsızlığı anlam haline getirmeye doğru onu alıp götüren yeteneksiz yeteneğinin kaçınılmaz sonucu mudur?

Evet sevgili okur; Sadık Yemni’nin Nazarzede Kliniğiadlı romanında böylesine postmodern bir zamana özgü, yerli bir Faust gibi yaşayan bir kahramandır Kadir.

Hep göstermeye odaklanan ve son tahlilde herkesi görmeye ve görülmeye- nazar edilmeye, ama ne pahasına olursa olsun nazar edilmeye- hazırlayan bir zamanın başarılı kahramanıdır o. Bir inancın şeksiz şüphesiz mümini olmaktan zor bir şey yoktur bu zamanda. Zira bu zaman akıp geçtiği her bulvarda nice mega tuzakla dolu, her şeyi bir tık öteye kadar yakınlaştıran bir hipergerçekliğin zamanı olarak hakikatin kaybedildiği bir devirdir artık. 

Ve Kadir gibi başarılı insanlar da dahil herkes sürekli olarak izlenen noktacanlardır. Bu zamanın hâkimleri başarılı olmak isteyen bütün Kadir’leri işte böylesine acımasızca ödüllendirerek keyfe ve hazza boğmaktadırlar. Öylesine kaçınılmaz bir ruh çölleşmesi yaşanmaktadır ki, tıpkı bir zamanlar Nietzsche’nin söylediği gibi; ‘Vay haline, içinde çöl taşıyanın…’ diye ince ince yağan bir hüznü taşıyacak birkaç iyi kalpten başka yer de kalmamıştır artık.

Oysa iyi olmak, iyi olanı sevmek, hakkın ve hakikatin yanında olmak iyiyi, hakikati ve hakkı güya sevmek değil, direşken bir biçimde yanında durduracak kesinlikte içsel bir yetenek ve tercih meselesidir. İnsanın böyle bir tercihi yapacak yeteneği yoksa eğer, kısmetine devrin güzel kadını Suzan’lardan biri mutlaka düşecek lâkin, içinde çöl taşımayan Nehir’ler ellerinin arasından su gibi akıp geçecektir.


Şahin Torun, 23.04.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Şahin Torun Yazıları



Sonsuz Ark'ın Notu:  Şahin Torun Beyefendi'nin çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Bu çalışma 07 Kasım 2015'te Star Kitap'ta yayınlanmıştır. Seçkin Deniz, 23.04.2016


Kitap:
Nazarzede Kliniği
Sadık Yemni
Erdem Yayınları

Seçkin Deniz Twitter Akışı