25 Nisan 2016 Pazartesi

SA2801/ÇY10-AÖ11: Bir Doktor Röportajı: Tıp Okumak ve Doktorluk

"Eğitim'de de aynı şekilde, Türkiye olarak eksiğimiz olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'deki tanıdığım doktor ve tıp öğrencilerinin yabancılardan eksiği yok fazlası var."


Sunum

Doktorluk kutsal sayılan mesleklerin başında geliyor. Altı yıl gibi zorlu bir sürecin ardından yine zorlu bir süreçle devam ediliyor, sorumluluk alanı artarak genişliyor. Bu zorlu yolculuğu yurt dışında tıp okumuş gurbetçi bir kardeşimizden (Adı ve diğer kişisel bilgileri kendi isteği üzerine röportajdan kaldırılmıştır. Seçkin Deniz, 2 Aralık 2024) dinledik.

Ahu Öztürk: Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

26 yaşındayım, 3 erkek kardeşin en büyüğüyüm. Türkiye'de doğdum, çocukluk yıllarım Türkiye'de geçti. 12 yaşıma geldiğimde ailemle birlikle Fransa'ya yerleştik, o günden beri gurbet içinde gurbetteyiz.

Ahu Öztürk: Hangi üniversiteden mezunsunuz? 

Fransa'da bir fakülteden mezunum.

Ahu Öztürk: Avrupa'daki üniversiteleri merak ettim, eğitim ücretli mi? Türkiye’de gibi özel okullar mevcut mu?

Fransa'da tıp eğitimini devlet üniversiteleri üstleniyor, harç parası dışında başka bir ücret ödemiyoruz. Özel okullar mevcut, fakat sadece belirli bölümlerde. Paris'in ünlü ticaret okulları bunlara dahil, aşırı pahalı ve her ailenin gücü yeteceğini sanmıyorum. Bu şekilde birkaç bölüm sayabilirim, ama sayıları çok az. 

Fransa’da okumak isteyen hiç bir öğrencinin maddi sıkıntı çekeceğini zannetmiyorum, hemen hemen bütün öğrencilere devlet burs veriyor zaten, aile geliri aşırı yüksek olmadığı sürece. Aylık ortalama 400-500€ oluyor bu burs ve burslu öğrenci harç ücretinden muaf tutuluyor. 

Ahu Öztürk: Eğitim sistemi nasıl işliyor peki, misal tıp okumak için sayısalınızın iyi mi olması gerekiyor Türkiye’de olduğu gibi?

Eğitim sistemi çok farklı Türkiye'ye göre, liseden sonra Türkiye'deki gibi zor derecede bir sınav yok. Lise yıllarındaki karne notlarına göre yapılıyor. Tabi tıp ve mühendislik gibi sayısal ağırlıklı bölümlere girerken lise yıllarında sayısal ağırlıklı bir eğitim almış olmak daha avantajlı oluyor. Tıp fakültelerine özel ayrı bir sınav var, ama aşırı derecede başvuru olduğu için yapılıyor, 1500 kişilik bir bölümde ilk 200 üst sınıfa geçebiliyor sadece, bu rakam bakanlık tarafından belirleniyor. Ülke genelinde iki defa ilk sınıf okuma şansımız var, iki defa sınıfta kaldığımız vakit artık Fransa'da bizim için tıp eğitimi sona ermiş oluyor. 

Ahu Öztürk: Tıp okumaya nasıl karar verdiniz, zorlu bir eğitim olduğunu hep duyuyoruz, aileniz mi istedi kendi tercihiniz mi?

Pek de küçük sayılamayacak bir yaşta dilini bilmediğim bir ülkeye gelmiş olmak aslında benim tercih yapmama fırsat vermedi. Resim çizimine çok meraklıydım, hayalim mimar olmaktı. Fakat nasip olmadı. Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde yaz tatili bitip yeni eğitim yılı başlarken kendimi İstanbul'da Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Mütercim Tercümanlık okurken buldum. 

Belki hevesti, belkide memlekete olan hasret, biraz da mevzu bahis İstanbul olunca orada kalmak istedim. Fazla sürmedi, ilk dönem sonunda bırakmaya karar verdim. Fransızcam ve İngilizcem yeterliydi, pek bir şey öğrenmiyordum aslında, tabiri caizse bir memur gibi fakülteye gidip geldim 4 ay boyunca. 

Tekrar Fransa'ya döndüğümde artık karar verip bir meslek seçmem gerekti. Tıp fakültesi çok zordu. Annem her ne kadar "Bir sene dene ne olabilir ki" dese de, düşünmesi bile korkutucuydu önceleri. Bu zorluğu gözüme kestirebilmem için oğlunu kızını okutma uğruna yurdumun güzel insanlarının sarfettiği gayreti görmem gerekliymiş. İstanbul'da kaldığım dönemde yurttaki temizlik görevlisi Fesih Amca'nın düşüncelerimde çok etkisi oldu. O çocukları doktor olsun, mühendis olsun diye çalışıp çırpınırken benim elimde ki fırsatı geri çevirmem ne kadar doğru olabilirdi. Ve bu şekilde tıp okumaya karar verdim. 

Ahu Öztürk: Bildiğiniz üzere Türkiye’deki gençlerin hep yurt dışı hayali var, bu durum da beyin göçüne neden oluyor, bu göç nasıl önlenebilir sizce ve siz tekrar dönüş yapmayı düşünüyor musunuz?

Gelişmiş ülkelerdeki olanaklar ve daha iyi bir gelecek sunulduğu sürece beyin göçü kaçınılmaz olarak devam edecektir, biz bu gerçeğe katılsak da katılmasak da. Mademki beyin göçü var, o vakit bunu ülkemiz hayırına çevirmek gerekir. Bu da ancak yetişmiş beyinlere yapılan yatırımlarla başarılabilir, yani teknolojiyle, bilimle, yüksek yaşam kalitesiyle.

Ben dönüş yapmak istiyorum, vatana hizmet etmek gurur verici, lakin biraz daha tecrübeye ihtiyacım var, burada öğreneceklerim ve yapacaklarım henüz bitmedi, ama bir gün inşallah ülkemde görev almak, ülkem insanına hayrım değsin istiyorum. Bu arada ülkemizde yapılan yatırımları yakından takip ediyorum, çok muazzam ilerlemeler var, ama eksik de bir o kadar fazla. Ben dönene kadar eksiklerin iyileşeceğine inanıyorum.

Ahu Öztürk: Yurt dışında yaşayan ve okuyan birisi olarak tıp alanında Türkiye ve yurt dışı hakkında izlenimleriniz oldu mu, Türkiye hangi seviyede eğitim, çalışma koşulları ve tedavi yöntemleri olarak?

Tıp konusunda Türkiye çok ilerledi artık. Tedavi yöntemleri olsun kaliteli personel olsun yeni yeni yapılan hastaneler olsun, Türkiye sağlıkta önemli yatırıma sahip artık. Hocalarımız tıp dünyasına çığır açan işler başarıyor. Göz ve diş tedavisi konusunda buradan yabancı hastaların dahi tedavi olmak için Türkiye'ye gittiklerini biliyorum. Bu durum sağlık turizmini de geliştiriyor haliyle. Tabi bu tedavileri Türkiye'de görmenin ekonomik avantajlarının etkisi çok büyük. Yurt dışında tedavi fiyatları biraz daha pahalıya kaçıyor.

Eğitim'de de aynı şekilde, Türkiye olarak eksiğimiz olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'deki tanıdığım doktor ve tıp öğrencilerinin yabancılardan eksiği yok fazlası var.

Çalışma koşulları hakkında ise aslında bu mesleğin doğasında zorluk var. Nerede daha zor derseniz, Türkiye'de doktorluk yapmak daha zor bence. Şöyle ki, bir doktorun günlük muayene sayısı Fransa'da 25-30 iken Türkiye'de bu rakamın 200'ün üzerinde olduğunu duydum. Şok olmuştum, imkansız gibi. Bu meslek bu şekilde yapılmamalı, hem hasta için hemde hasta ile ilgilenen doktor için sağlıksız bir durum. Bu doktorların yaşadığı stresi düşünemiyorum, tabi hastaya da yansıyor bu stres. Sonuç olarak agresifliğe, darba, belki cinayete kadar sürükleyebiliyor stresli bir doktor hasta ilişkisi. Maalesef görüyoruz bunun örneklerini. 

Ahu Öztürk: Tıp eğitimi hakkında bilmediklerimi anlatır mısınız? Zor mu söylenildiği kadar, 6 Yıl okuduktan sonra hemen doktor olunabiliyor mu?

Tıp eğitiminin zorluğunu hemen hemen herkes duyuyor, anlatıyor ama bilmedikleri, tıp eğitiminin gerçekten anlatılmayacak kadar zor olduğu. Tam anlamıyla bilmek için yaşamak gerek. Bu kadar zor madem pişman mısınız derseniz, hayır gerçekten değer. Zerre pişmanlığım yok, bugün 18 yaşımda olsam çektiğim zorlukları bile bile yine tıp okur yine doktor olurdum Allah'ın izniyle.

6 yıllık tıp fakültesinden çıktıktan sonra TUS'u (uzmanlık sınavı) geçip uzmanlık alanınızı belirlemeniz gerekiyor. Bu sistem yurt dışında da aynı. Bir farkı, Fransa'da uzmanlığın mecburi olması. 6 senenin sonunda mezun olduktan sonra en az 3 en fazla 5 yıl boyunca tercih ettiğiniz bir hastanede uzmanlık alanınızda görev yapmanız gerekiyor.

Ahu Öztürk:  Anlatılamayacak kadar zor dediniz, ama biraz açabilir miyiz, bir kaç örnekle? 

İlk senenin zorluğu zaten bambaşka, çünkü her 7 öğrenciden biri ikinci sınıfa geçebiliyor, eleme ilk sene yapılıyor. Zaten fakülteye girmeye hak kazanan bölüm öğrencilerinin çoğu kaliteli, bir de bunların içinden en kalitelilerini seçmek demek daha fazla zorluk demek. İlk seneyi şöyle bir hatırlıyorum da, ders çalışamadığım zamanlar içim içimi yerdi, tek molam yemek molalarıydı sanırım, tabi yemek yerkende boş durmamak gerekti o yüzden anatomiyi yemek yerken çalışırdım (öğrenmesi biraz daha kolay olduğu için).

Başarmak için sürekli ağır bir tempoda çalışmak gerekiyor. Düzenli çalışmama rağmen derslerden ayrı kütüphanede geçirdiğim zaman günlük 8-9 saatimi alıyordu ortalama. Bazen de 24 saat yetmeyebiliyor.

Bildiğim karayla yeni mezunsunuz branş nedir ve ne zaman seçilir? Siz seçtiniz mi?

Evet yeni mezunum. Branşımı henüz seçmedim, bu yaz karar vermem gerekecek. İlgimi çeken birkaç uzmanlık alanı var ama karar veremediğim. Kardiyoloji veya aile hekimliği düşünüyorum. Çalışma koşulları arasında büyük farklılıklar olabiliyor değişik uzmanlık dalları arasında. Kaliteli bir aile hayatım olsun, gece nöbetim olmasın, ailemle rahat vakit geçirebileyim dersek aile hekimliği en mantıklısı, ama yok kariyer olsun dersek bizi biraz sıkıntılı seneler bekliyor demektir. Ben ailemden yanayım.

Ahu Öztürk: Doktorların yazılarını neden okuyamıyor, sebebi nedir o kadar okunmaz yazmanızın?

Ben bazen kendi yazdığımı bile okuyamıyorum. İnanın bu sorunun cevabını ben de merak ediyorum. Tıp fakültelerinde bu konu hakkında birkaç rivayet var aslında, ilk başlarda yazılar gayet okunaklı fakat derslerde hızlı not tutmak çok önemli tabi, zamanla bu alışkanlık halini alıyor ve yazı kötüleşiyor mecburen, en güçlü sebebi bu olsa gerek. Başka bir rivayete göre ise, kelimelerin çoğu latince olunca, doktor ne yapsın? O da insan, kelimeyi eksik hatırladığı zaman ilk iki üç harfi yazıp gerisini karalıyor. Bu biraz daha ütopik. Bence asıl soru, eczacılar nasıl okuyor? Bunu da onlara sormak gerek eminim orijinal cevaplar gelecektir.

Ahu Öztürk: Eczacılara da soralım bir gün inşallah, peki insanları tedavi edecek olmanız sizi mutlu ediyor mu?

Nasıl mutlu etmez? Alt katta oturan şeker hastası ihtiyar bir amca vardı, Ramazan ayında inatla oruç tutardı. İnsülin iğnesini yapmaya inerdim her iftar vakti. Belki ben soframa birkaç dakika geç kaldım hep, ama bir ay boyunca bir bardak suyu nasip oldu. İki yaşlı insan, ne ikram edeceklerini şaşırıyorlardı, hiç bir şey yapmasalar bile bu şirinlikleri dahi çok mutlu edebiliyor anlayabileni.. Yaptığım işten fazlasıyla memnunum. Alıştığımız rutin bir tedavi sonucunda beklenmedik samimi bir hayır duası alabiliyoruz ve bunu her muayenede yaşama şansımız var. Tabi şifayı veren Allah'tır, ben gelecek şifaya ne kadar vesile olabilirsem o kadar mutlu olurum. Hem kimbilir belki yaptığım iş, aldığım bir dua gün gelir kendi kurtuluşuma vesile olur. O zaman en mutlu ben olurum.

Ahu Öztürk: Diyelim ben size geldim, doktor bey «Kendimi iyi hissetmiyorum » dedim ilk önce baktığınız şey ne oluyor ? Yani bu tarz hastaların muaynesine ilk nereden başlıyorsunuz?

Gelen hastaya göre değişir bu sorunun cevabı. Aslında her hasta bu soruyla gelir çünkü kendini iyi hisseden kimse doktora ihtiyaç duymaz, ama cevabı hastadan hastaya çok farklıdır. Önceki rahatsızlıklarına göz atmakta fayda var, tam olarak şikayetinin ne olduğunu güzel sorgulamak gerekir.. Sadece tek bir şeye bakacak olursam ben gözlerine bakarım, gözler yalan söylemez 

Ahu Öztürk: Doktorların ellerinden hiç  düşürmedikleri aletler nedir diye sorsam?

Stetoskop her doktorun kaçınılmazıdır, anlamı göğüs olan stethos kelimesinden gelir, kalp ve çiger hareketlerini dinlemede kullanılır. İkinci sırada tansiyon aleti. Kalem zaten sürekli üzerinizde. Otoskop çok kullanılır, kulak zarı muayenesine yarar.

Ahu Öztürk: Tıp okumak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?

Kime sorarlarsa sorsunlar zor diyecekler içlerini karartacaklar, ben de öyle, ama gerçekten bu zorluğa değer. Şahsen ben gençlere tıp okumalarını tavsiye ediyorum, küçük kardeşim de buna dahil. Mükafatı bu kadar tatlı olmasa kim ister can ciğer kardeşinin zorluk çekmesini? Ben istemem.

Eğer öğrenmeyi, gayret etmeyi, bir şeyleri çabalayarak kazanmayı seviyorlarsa tıp okusunlar, ben öyle yaptım pişman da değilim bugün. Tıp okurken unutmasınlar, ezberledikleri kitaplarda yazanlar bir vizeden, finalden veya komiteden daha önemli. Bir gün soruyu hoca değil, ama hayatın kendisi soracak ve belki cevap vermek için sadece saniyeleri olacak. O yüzden siz bir şeyleri eksik öğrendiniz diye birileri hayatlarıyla ödemesin bunu. Hiç bir mesleği küçümsemiyorum, sözlerim yanlış anlaşılmasın ama ileride yapacakları bu meslek diğerlerine benzemeyecek, bazz görevler kutsaldır, doktorlukta bunlardan biri, hakkını vermek gerek..

Ahu Öztürk: Kendimiz Türk doktorlarına emanet edelim mi? (Gülümsüyoruz)

Kesinlikle. Benzer tedaviler için doktorlar arasında da farklılıklar olabiliyor, tabi her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır ama bizim insanımızı da en iyi biz tanıyoruz sonuçta. 


Ahu Öztürk, 25.04.2016, Sonsuz Ark, Çırak Yazar, Röportaj

Seçkin Deniz Twitter Akışı