27 Nisan 2016 Çarşamba

SA2806/ÇY10-AÖ12: SAS Komandoları ve Doğan Görünümlü Şahin

"Çok ince düşünüyorum sanırım, düşünce gücüyle çözebileceğim bir şey yok"


İşten yorgun geldiğim bir akşam. Fazla aç değilim; bir parça börek ve bir bardak çay midemin boş kalan kısmını doldurmaya yetiyor. 

Her akşam yaptığım gibi mutfaktan çıktıktan sonra ilk varış noktam salon ve koltuğun üzerinde duran kumanda oluyor. Hafta içi o benim, tek sahibi benim ve biliyorum o da beni özlüyor akşama kadar, küçük ellerimi, gelse de beni ısıtsa diyor, sesine kulak veriyorum alıyorum elime hasret gidermek için kanallar arasında dolaşıyorum,

Gereksiz şeyleri pek izlememi ama yine de bakarım ne var ne yok diye, bir klip çıkıyor karşıma, sarışın bir hatun, yanında yüzü maskeli beyler "Yeri de dolmuyor ki!" diyor başka kayda değer söz yok, yeri dolmayacak insanlar maalesef arkalarına bile bakmadan gidiyor hayatlarımızdan. 

Esas kanalıma geliyorum TRT BELGESEL, SAS Komandolarının belgeselini yapmışlar. Yarıda yakalıyorum, severim bu tarz şeyleri, belgesel izleyip şiir yazmışlığım bile vardır.

Odaklanıyorum belgesele, bir komandonun gözlerini bağlıyorlar ve bu komando gözleri bağlı şekilde, bir silahı bozuyor, ve tekrar eski haline getiriyor tam 21 sn. içerisinde. Sonra açlık tatbikatı var, böcek ve benzeri şeyler yakalayıp yediler. 

Gördüğümde midem sanırım intihar edecekti, sırada bomba vardı, bombayla resmen dans etti, kırmızı kablo mavi kablo tıpkı filmlerde ki gibi, ama bu bombalar tahrip gücü yaratmak içinmiş, gözlerim ve ağzım açık vaziyette izliyorum, gayri ihtiyari ağzımdan "Bunlar insan mı?" diye mırıltı çıkıyor.

İmreniyorum onlara, cesaretlerine, korkusuz oluşlarına, tahammüllerine ve ölümü enselerinde hissetmelerine rağmen o işi yapıyor olmalarına. 

Sonlara doğru hayranlığım biraz daha artıyor, gece soğuğunda denize giriyorlar, yüzlerinde hiç
üşüme belirtisi bile yok, yine bunlar insan olamaz diyorum hafif bir tebessümle.

Onları izledikçe benim içim üşüdü neyse ki bitti.

Kumandayla yarın akşam görüşmek dileği ile vedalaşıyorum, ellerimden ayrılmak istemiyor, onu incitmeden bırakıyorum.

Odamın ışığını açmadan, pencerenin kenarına ilişiyorum, yüksek katlı bir binanın son katlarında otuyor olmanın avantajını yaşıyorum gözümün göre bildiği her yer ışıl ışıl, tam karşı tepe bir Türk bayrağı salınıyor nazlı nazlı, her gece bakarım ona uzun uzun, evlerin ışıkları yıldız gibi ve her ev bir gizem.

Bir şansımız daha var cadde üzerinde apartmanımız yedi gün yirmi dört saat araç sesleri, çoğu insan sevmez, ama ben seviyorum onların sesini ve izlemeyi. 

Tam dalıp gitmiştim ki kulağımın zarını patlatır cinsten bir ses duyuyorum, sonrasında ise Doğan görünümlü Şahin bir araba! Belki de bu aralar meşhur olan Toros'tu bilmiyorum, modifiye edilmiş belli şekli-şemâli değişmiş, sesi kendisinden önce gidiyor ve benim bütün hayal dünyamın katili oluyor, az daha dalsaydım belki tarihe geçecek bir şiir yazacaktım, kendi kendime gülüyorum, "Araba sesini seviyorum, ama bunları değil" diyorum içimden, sonra arabaya gülüyorum.

Birden acıma duygusu beliriveriyor içimde, SAS Komandoları vatana hizmet için yerlerde sürünüp, böcek yerken, bu vatandaş, vatandaşa işkence yapma derdinde arabadan çıkan ses ayrı zulüm, egzoz dumanı ayrı, arabayı o hale getirmek için kim bilir ne kadar para harcadı. Safi zarar işte.

Çok ince düşünüyorum sanırım, düşünce gücüyle çözebileceğim bir şey yok, son bir kez etrafa bakıyorum ve uyku zamanı.


 Ahu Öztürk, 27.04.2016, Sonsuz Ark, Çırak Yazar, Öykü

Seçkin Deniz Twitter Akışı