28 Nisan 2016 Perşembe

SA2812/ÇY10-AÖ13: Barış Manço Müzesi: Moda 81300

"Kesinlikle gitmenizi tavsiye ederim. Müzelerin soğuk bir yüzü vardır genelde, ama burası insanın içini ısıtıyor. Barış Manço’nun enerjisi hâlâ o evde."


Kadıköy Moda’da ki mektup adresi “Moda 81300” olan evini herkesin bildiği üzere müzeye çevirmişler. Uzun zamandır gitmek istediğim bir yerdi. Nihayet nasip oldu. 

Önce Kadıköy Rıhtımdan yukarı Boğa heykelinin oraya doğru yavaş yavaş adımlarla çıktım. Malum Moda’ya çıkmak için tranvaya binmediğiniz takdirde biraz fazla yürüyüş yapmış oluyorsunuz. Bahariye bitiminde sizi kuşların uçuştuğu, benim gördüğüm kadarıyla yaşlı dede ve teyzelerin hava alma yeri olarak kullandığı bir Moda parkı sizi bekliyor. 

Ben de orada biraz dinleniyor  insanları ve kuşları izliyorum. Kuşları seven iki genç yem alıp gelmişler; yemi serpince tüm kuşlar parkın içerisine doluşuyor. Çok güzel bir görüntü idi. Parkta biraz dinlendikten sonra yokuş aşağı iniyorsunuz; önce çıkmıştık şimdi iniyoruz, her çıkışın bir inişi vardır değil mi ya da tam tersi. 

Bir müddet yürüdükten sonra önüme Kahve Dünya’sı çıkıyor biraz soluklanmak hem de Müze’nin yerini sormak için oturup (sora sora Bağdat bulunurmuş) bir Türk kahvesi ısmarladım kendime. Tadı fena değildi. Kahvemi bitirip kalkarken garsona Müze’ye nasıl gideceğimi sordum, eliyle karşı sokağı göstererek bu sokaktan yukarı çıkan hemen oracıkta dedi. Tam yerinde soluklanmışım. 

Sokaktan çıkarken heyecanlandım. Nasıl bir yerdi, neler görecektim.. Fotoğraf makinem olmadığı için biraz üzüldüm, cep telefonu da fena çekmiyordu diye kendimi avuttum. Nihayet sokak bitti ve Barış Manço’nun evi tam karşımda duruyordu.

Kapısının girişinde kendisinin bronz bir heykelciği vardı. Bahçesinde ilk dikkatime çeken arabası oldu. Siyah SangYong Musso marka 34 BM 777 bir jeep. Daha sonra kocaman “domates, biber ve patlıcan” heykelleri gözlerimi süsledi.  


Giriş merdivenine doğru yaklaştığımda “arkadaşımız eşek” beni karşıladı. Sanırım gelen giden çocukların ilgisini çok çekmiş olmalı biraz örselenmiş iki tane dişi düşmüştü. 


Çocukluğumu anımsayarak heyecanla merdivenleri çıktım. Hemen girişte bankoda oturan sarışın güzel bir bayan güler yüzü ile karşıladı, keşke Barış Manço karşılasaydı! Galoş giydikten sonra bankonun önünden geçip gidecektim ki "6. TL ücreti var efendim!" dedi sarışın bayan. Sonuçta müze paralı olması pek de üzmedi beni. Ücreti ödeyip ilk olarak salona yöneldim. 

Girdiğimde tam karşımda Barış Manço’nun balmumundan yapılmış, canlı gibi duran heykeli ile karşılaştım. Balmumu heykeli yapmak da ayrı bir sanat. En ince ayrıntısına kadar yapılmış. İnsan şaşırıyor doğrusu bakınca.


Şaşkınlığı atlatıp salonu geziyorum biraz büyükçe bir salon, her şey yerli yerinde duruyor, koltuklar, masalar, sehpalar. Hepsi zannediyorum antika. “Dokunmayınız” diye üzerlerine yazı yazmışlar. Şamdan dikkatimi çekiyor, III. Napolyon’dan kalma imiş.

Üst katlara çıkarken merdivenlerin “piyano” tuşları şeklinde boyandığını ve duvarlarında Barış Manço şarkılarının notalarını çizildiğini fark ediyorum. Ne muhteşem bir düşünce. 

Üst katta kıyafetlerinin olduğu bir odaya giriyorum, kıyafetlerden önce Barış Manço’nun ellerini süsleyen yüzükler dikkatimi çekiyor. Yüzükleri yine yüzük şeklindeki cam vitrinlere koymuşlar. İlk önce anlamıyorsunuz yüzük olduğunu vitrinin ya da ben fark edemedim. Biraz dikkatli bakmak gerekiyor dolaşırken. 



Yüzük şeklindeki vitrinlerin hemen karşında gitar şeklince bir vitrin var oraya da aldığı ödülleri ve hediyeleri koymuşlar. İnce düşünülüp yapılmış her şey. Hayran kaldım.

4 katı gezip bitirdikten sonra en altta indim. Şövaleye odasıyla göz göze geldim. Duvarları taştan ve camları armalı. Öğrendiğime göre Belçika Kraliyeti tarafından Barış Manço’ya şövalye unvanı verilmiş bu odaya o yüzden şövalye odası denilmiş. Duvarların da zincirler, kılıçlar ve adını bilmediğim bir sürü enteresan şövalye eşyalar vardı. İlginç bir oda görmeniz gerek.


Şövalye odasından çıktıktan sonra bahçeye gidiliyor. Orada Barış Manço ve arkadaşlarının heykelleri var enstrümanları başlarında. Sanki size konser veriyorlarmış gibi hisse kapılıyorsunuz. Evin tüm katlarında Barış Manço müzikleri çalışıyor bu arada. Her oda ve her katta farklı şarkıları duyuluyor.


Bahçe düzeni ayrı bir güzeldi. Plaktan yapılmış masalar ve notan sandalyeler. Bahçe duvarı Barış Manço’nun siyah beyaz resimleri ile süslü. Her fotoğrafa başka bir Barış Manço ile karşılaşıyorsunuz.

Kesinlikle gitmenizi tavsiye ederim. Müzelerin soğuk bir yüzü vardır genelde, ama burası insanın içini ısıtıyor. Barış Manço’nun enerjisi hâlâ o evde.



 Ahu Öztürk, 28.04.2016, Sonsuz Ark, Çırak Yazar, Gezi Notları


Seçkin Deniz Twitter Akışı