Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıdaki analiz bir durum değerlendirmesi değildir, aksine Ortadoğu klasöründe gelecekte ABD ve AB-BMGK tarafından tasarlanan yeni kaotik zamanın nasıl olacağına dair simülasyon çalışmaları veya projeksiyon alıştırmalarıdır. Lütfen; Analizi, düştüğümüz notları ve El Kaide-IŞİD gibi yapıların ABD ve AB-BMGK tarafından üretilip desteklendiğini, yönetildiğini dikkate alarak okuyunuz. Türkiye, İran, Mısır ve diğer müslüman ülkelerdeki üst tasarım çalışmalarına karşı sorulacak soru şudur:
"Müslüman ülkelerde neyin, nasıl olacağı sizi neden ilgilendiriyor?"
Seçkin Deniz, 29.04.2016
The State(s) of Ideology in the Middle East: Introduction
İSLAMCI POLİTİK İDEOLOJİLERİN REZONANSI
Temel anlayışa göre bir takım şiddet yanlısı grupların özellikle de IŞİD’in, yaygın bir popülarite kazanma gibi bir hedefi yoktu, böyle bir şey Orta Doğu için de sözkonusu değildi. Ayrıca uzmanlar, bu grupların din ve politika arasındaki ilişkiye yönelik algılarının ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
Özellikle yerel topluluklarda gelir ve sosyal hizmetler, genellikle ideolojiden daha önemli görüldüğü için bu toplulukların dinin yaşam içindeki yeri farklı şekillerde algılanmaktadır. Bir örnek olarak; Şeriat, yani İslam hukuku, bazı ülkelerde rağbet görürken bu durum, hükümetin demokratik uygulamaları ile çatışmayabilmekte ve belki de siyasi bağlamda değil şahsi bir görüş olarak değerlendirilmektedir.
IŞİD, söylem ve amaçları bağlamında değerlendirildiğinde farklı şekillerde kendini göstermektedir; özellikle Arap halkına karşı ilgisizliği (ve bunun yerine sadece kendi dünya görüşünü paylaşanlara yönelmesi) ve var olan devletleri ele geçirmeye yönelik isteksizliği (ve bunun yerine bölgesel ilerlemeyi tercih etmesi) buna örnek verilebilir. İronik olarak, Orta Doğu’daki birçok toplum tarafından kendisine itibar edilmeyen IŞİD’in mesajları Avrupa’daki bazı gruplarda yankı bulmaktadır. El-Kaide’ye göre daha fazla kaynak ve yeteneğe sahip olmasına rağmen, kendi kendini izole etmesi, grubun (IŞİD) zayıf yönünü oluşturmaktadır.
Yerel topluluklar ve şiddet yanlısı grupların farklı ideolojik görüşlere sahip olmaları nedeniyle ABD politikası, terminolojik anlamda kesin ve tutarlı olmalıdır. Özellikle önemli olan, bölgesel çatışmalar sadece Sünni Şii rekabeti ile kalmayıp daha da derinlere giderken, bazı Batılı kaynakların IŞİD’i tanımlamak için “şiddetli ekstremizm” (çev: şiddet içeren aşırılık) terimini kullanması ve ancak IŞİD’e katılanların hiçbirinin “şiddetli ekstremist” bir gruba dâhil olduklarını düşünmemesidir.
Dahası Washington, ABD’nin düşmanlarına karşı yürüttüğü savaşın ötesinde, dostları ile ilişkilerinde de aynı kesinlikte bir terminoloji kullanmalıdır-özellikle ülke içindeki ve bölgede yer alan Müslüman partnerlerine karşı.
ABD’nin savaş sahasında IŞİD’e karşı yürüttüğü mücadelenin başarısı, hem bu tehdidin hem de ABD’nin onunla arasındaki ilişkinin bölgesel partnerler tarafından nasıl algılanıyor olduğuna bağlıdır. Tehdit bağlamında ABD için IŞİD’in durdurulması birincil önceliğe sahipken, bu tür partnerlerin hepsi bunu ikincil öncelik olarak görmektedir. ABD ile IŞİD’in arasındaki ilişki göz önüne alındığında ise; ABD’nin Suriye’ye yönelik bir stratejiden yoksun oluşu, İran ile yapılan nükleer anlaşma ile bir araya geldiğinde, ABD ile İran ve onun vekil güçleri arasında bir ittifak olduğu düşüncesi pekişmektedir.
YENİ SİYASİ BOŞLUKLARDA İSLAMCI GRUPLAR
Var olan politik boşluklarda varlığını sürdürmekte olan İslamcı gruplar (özellikle Mısır, Tunus ve Türkiye’dekiler) göz önüne alındığında, zamanında yükselmelerini sağlayan yöntem ve mesajlar günümüzde bu grupları ya marjinal hale getirmiş ya da stratejilerini yeniden değerlendirmeye zorlamıştır.
Mısır’daki Müslüman Kardeşlerin başarısızlığın sebebi kısmen, Şeriata asli bir uygulamadan ziyade bir slogan olarak çok fazla odaklanmaları nedeniyledir. Tam tersine, Şeriata yönelik asli uygulamaların tanımlanması için yıllarını geçiren, ancak siyasi sloganlardan yoksun olan ve bu nedenle günümüzdeki Mısır’da İslamcı gruplara karşı düşmanca ortamda varlıklarını sürdürme imkânı bulan grup ise Selefilerdir.
Buna karşılık Tunus ve Türkiye’de yer alan İslamcılar, -bölgesel ve yerel bağlamlar sebebiyle- farklı sebep ve etkilerden dolayı Şeriat vurgusundan vazgeçmiştir. Tunus’taki En-Nahda Partisi, siyasete yönelik daha popülist bir yaklaşımı tercih ederken, %15 civarında halk desteğine sahip olan daha tutucu Selefiler ise gittikçe artan bir şekilde cihatçı gruplara doğru yöneldiler.
Türkiye’deki İslamcılar, Şeriatın uygulanması için bir çağrıda bulunmadılar çünkü Mustafa Kemal Atatürk tarafından siyasal ortamda dinsel ifadeler yasaklanmıştı ve bunu yapmak yasa dışıydı. Yine de Türk toplumu dindar olarak kalmaya devam etti; Pew Araştırma Merkezi verilerine göre Türklerin %30-40’ı kendini ilk önce Orta Doğulu ve Müslüman olarak tanımlamaktadır. Gerçeği söylemek gerekirse; (bu kapsamda) anayasanın yeniden yazılmasına yönelik çabalar devam etmektedir. (Sonsuz Ark'ın Notu: PEW verileri manipülatiftir ve çoğunlukla gerçekle ilişkisizdir, kurgusaldır. Seçkin Deniz, 29.04.2016)
Konu Türkiye olunca, önemli bir soru merkeze yerleşmektedir o da; bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkeyi daha İslamcı bir yöne doğru götürüp götürmeyeceğidir. Şimdiye kadar Erdoğan’ın ifadelerinin gerçek dünyada bir karşılığının olup olmadığı, eğer varsa bunun kapsamının ne olduğu net bir şekilde ortaya çıkmamıştır. (Sonsuz Ark'ın Notu: 25 Nisan 2016'da TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın "Anayasada Laiklik yer almamalı" şeklindeki açıklamaları ve alevlenen 'Laiklik' tartışmalarının tasarlanan bu türden dayatmaların genel çerçevesini deşifre etmeye yöneliktir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Meclis başkanımız kendi kanaatlerini ortaya koymuştur, düşüncelerini ortaya koymuştur. Devlet tüm inanç gruplarına eşit mesafededir, laiklik budur."şeklindeki açıklaması tartışmayı toplum sathında olgunlaşmayı hedeflemektedir. Seçkin Deniz, 29.04.2016)
Herkes tarafından bilindiği üzere, Erdoğan demokrasiyi bir kere hedefe varılınca inilebilecek bir otobüse benzetmektedir. Erdoğan 2002 senesinde ilk kez başbakan olduğunda, ekonomik bir yönetim platformu üzerinde icraatlarını gerçekleştirerek Şeriatı uygulamamış, görev süresi boyunca merkez-sağ partiler güçlenirken ortada yer alan politik kesimin gücü azalmıştır.
Mısır, Tunus ve Türkiye’yi birbirinden ayıran farklılıklar, parti dinamiklerini ve partilerin oy verenlerle ve politik sistemle arasındaki ilişkileri de etkilemektedir. Mısır’daki Müslüman Kardeşler, Arap Baharı'ndan önce kısmen bir disiplin kazanmış bulunuyordu; çünkü kendisinin güçten düştüğü Tunus ve Türkiye’de En-Nahda ve Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) gibi İslamcı partiler, seçim sistemine dâhil olarak, sosyal ve ekonomik reformlara yönelik gerçek platformlar geliştirip toplumun İslamcı olmayan farklı kesimlerinden oy kazanmaktaydılar.
DEVLETLER VE İDEOLOJİLERE YENİ YAKLAŞIMLAR
İran’da güç politikaları oldukça canlıdır ve bu politikalar, imamet gibi Şii prensiplerin siyasallaştırılmasından olduğu kadar, Seyyid Kutup gibi Sünni aşırılıkçı düşünürlerden de eşit şekilde etkilenmektedir. (Sonsuz Ark'ın Notu: Analiz'in Seyyid Kutup-İran arasında kurduğu bu ilişki temelsizdir, İran'ın farklı dinamikleri vardır ve bu dinamikleri dizayn edip besleyen de ABD'dir. Bakınız Sonsuz Ark: İran Devrimi, Seçkin Deniz, 29.04.2016)
Hükümet icraatlarını tek başına ideoloji belirlememiş olsa da, İran’ın politik ideolojisi, Sünni deneyimle karşılaştırıldığında daha büyük ölçüde, neredeyse teoloji ile eşdeğer anlamlıdır. Şu an İran’da yaşayan nesil, kendisinden öncekilere göre resmi dini kurumlara daha az güveniyor olsa da; İran toplumunun, politik ideolojinin gücünü kaybetmesi durumunda da dini değerlerini muhafaza etmeye devam edeceğini hatırlamak gereklidir.
Ayrıca, din adamları ve hükümet arasındaki ilişkiler bilhassa devrimden itibaren daha karmaşık hale gelmiş; ruhban kesim, finansal anlamda daha bağımsızlaşırken -birçoğu kendi işini yapmaya başlamıştır- politik anlamda ise bağımlılıkları artmıştır.
İran dış politikası Batı karşıtı düzenlemelerle yönlendirilmekte ve karar verme mekanizmaları- hem yerel hem de dış meselelerde- genellikle İran’a özgü politik kurumlarda yer alan şahsiyetler tarafından işletilmektedir. Bu nedenle yaşlı Ruhani Liderin yerine, gücü merkezileştirebilecek bir figürün getirilmesi son derece zor olacaktır.
Dahası günümüzde İran’da yer alan büyük organizasyonların ve İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun, otuz yıl öncesinde olduğu gibi artık hükümete büyük bir minnet borcu bulunmamaktadır. Bu siyasi farklılıklar, özellikle hâlihazırdaki hükümet yapısı monarşiye bir tepki olarak ortaya çıktığı için, herhangi bir derinlemesine inceleme yapıldığı takdirde bir liderlik krizinin ortaya çıkabileceğini göstermektedir.
Bir diğer muhtemel sonuç ise, daha zayıf bir Ayetullah’ın seçilerek sembolik otoritenin başına getirilmesi ve böylece siyasi kararların ülkedeki büyük organizasyonlar tarafından alınmasının sağlanmasıdır.
Jacob Olidort , 18 Şubat 2016
Tamer Güner, 29.04.2016, Sonsuz Ark, Stratejik Araştırma, Çeviri
Takip et: @Trrguni
Metnin Orijinali:
http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/the-states-of-ideology-in-the-middle-east-introduction