"Zira ne kadar güzel olursa olsun bir Merdiven'den çıkarak konuşmak bir şeyse de, o Merdiven'e çıkarken üzerinde durulan dile yabancılaşıp Merdivenin dibine düşmekte bir kader olur bazen…"
Dünya 2000'li yılları yaşıyor. Şimdilerde insanlığın hakimi Postmodernite. Bütün davranışlarda bir toparlanma,büyüme ve küreselleşmenin yön verdiği olağanüstü değişimi hissetmemek mümkün değil…Görünüşte birleştirici ve ortak insanlık mirasına oldukça meyyal olduğu söylenen postmodern teoriler aslında ortaçağ şövalyelerinin yeni zamanlara uyarlanmış evrensel hallerini sergilemekteler... Bilgi çağının sanal zırhları arkasında kendini korumaya alan yönlendirici güçler görünmez kılıçlarıyla böldükleri dünyayı sınıflandırmakta ve tayin ettikleri sınıfların davranış biçimleri hakkında teoriler üretmekteler…
Ekonomisi, politikası, kültürel acımasızlığı ve teknolojisiyle patlayan bir sınıfa tekabül eden Batı'lı toplumlar uygarlıklarını genişletip büyütürken Doğu'lu toplumlar ekonomik, toplumsal ve politik buhranları nedeniyle çöken bir sınıfı temsil edercesine şekillenmekte ve en azından yüzyıl öncesinde halledilmesi gereken sıkıntıların cenderesinde çözülmekte, yoğun bir mağlubiyet sürecini yaşamaktalar…Sebebi hikmeti hakkında birçok şey söylenen gerçek durum bugün bundan ibarettir…
Batı'lı patlamanın da Doğu'lu çöküşün de sosyolojik, ekonomik, kültürel ve tarihi anlamdaki pek çok değerlendirmesi yine aynı bilimler ekseninde tahlile tabi tutulmuş, pek çok veri elde edilmiştir…Bazı veriler de tarihin örtülemeyen yüzüyle Anadolu insanının hafızasında yer alan kimi kayda geçmiş kimi kayıtsız sözlerde gizlidir ki; belki de Doğu'nun sebebi halini en güzel bu ilginç veriler anlatmaktadır…
***
"Bir gün Paris'te hayvanat bahçesinde maymunlar kafesi karşısında dururken, hatırıma gelen bir şeyi defterime yazayım dedim. Daha ikinci satırı tamamlamadan etrafımda tabii olmayan bir sükut hasıl olduğunu hissettim. Birde ne göreyim: Herkes maymunları bırakmış, sağdan yazı yazan adama hayretle bakıyor…Hemen defterimi cebime koydum ve çoluk çocuğa tuhaf bir manzara arz etmiş olmaktan mahcup olarak, oradan süratle uzaklaştım…Bu suretle öğrenmiş oldum ki, eski yazımızın yazılırken temaşası bir Avrupa'lı seyirci kitlesini maymunlardan bile daha fazla eğlendiriyor… (İkdam'daki Diğer Yazılar. İ.Enginün, Z.Kerman)
*** Ve bir olay: bir atasözü, bir özdeyiş belki de…1990'larda Çorum'un Alaca ilçesinde öğretmenlik yapan Değerli Dostum, Eğitimci, Ali Güney'den dinlemiştim…
1970'li yıllar…Sosyolog, toplumbilimci, tarihçi ve arkeologlardan müteşekkil uluslar arası bir heyet incelemelerde bulunmak üzere Çorum'a gelir. Türkiye'den ilgili alanların uzmanları da onlarla birlikte gelmiştir Çorum'a… Önceden hazırlanan program gereği gezinti sürdürülür ve nihayet Alaca ilçesinin bir köyünde konaklayan heyete oldukça izzet ikram edilerek köyle ilgili incelemelere başlanır…
Tarihi eserleri ve inceleme yapılacak yerleri oldukça fazla olan köyden bir ihtiyar amca da heyete mihmandarlık etmektedir…Köyünü tanıtmanın heves ve heyecanıyla heyeti, gezdiren ihtiyar, yorgunluğunu unutmuş sevinç içerisindedir.Bir ara köyün tuvaletine doğru yönelen heyetin yabancı üyeleri, tuvaleti şaşkın ve müstehzi bir edayla seyretmeye başlayınca, yaşlı adamın suratı da asılmaya başlar…
Tuvalete bakarak gülen yabancılar heyetin Türk temsilcileri de utandırmış ve sinirlendirmiştir. Türlü türlü aşağılama ve kahkahalar arasında tuvaleti incelemeye koyulan yabancılardan Fransız olanı yaşlı adama dönerek…'Bu ne ilkellik? Bu nasıl gerilik? Tuvaletiniz oldukça eski galiba…' diye konuşur ve alay dolu kahkahalarına devam eder…
Anlı şanlı uzmanlarımızdan çıt çıkmamakta ve ihtiyar amcanın suratı asıldıkça asılmaktadır. Yıllardır özene bezene yapıp oldukça temiz tuttukları köyün tuvaleti bir utanç sebebi olarak görülünce artık dayanamaz ve konuşmaya başlar…'Tuvaletimiz geri değildir efendi…İlkel de değildir…Fakat oldukça eskidir…Hatta en az bin yıllıktır ve bin yıldan beridir de buradadır bu tuvalet…Bu millet tuvaleti bin yıldan beri tanır ve kullanır…Sizin gibi daha yeni tanışmadık biz tuvaletle, öyle sizinkiler gibi birkaç yüzyıllık tuvalet bulamazsınız Anadolu'da…'
***
Bir yanda dedesinin, babasının ve hatta kendisinin bile kullandığı önceki dilinden bu kadar nefret eden ve bu nefretini de Paris'teki bir hayvanat bahçesi kalabalığının değer yargısıyla açığa vuran ve milletinin alfabesini maymun eğlencesinden de aşağı görerek kendi harflerinden utanan güya bir büyük adam,bir büyük şair… Diğer yanda gerekirse tuvaletini bile savunabilecek kadar köklerine bağlı bir ihtiyar Anadolu köylüsü…
1970'lerde S. Ahmet Arvasi Hoca'nın sorgulamaya başladığı Aydın yabancılaşması ile, ondan daha önce O.Yüksel Serdengeçti'nin bir çığlık gibi sorduğu sorunun 'Bir millet neden Ağlar?' sorusunun cevabını işte bu iki farklı zamanda tezahür eden iki farklı olayda aramak gerekiyor galiba…
Ya da Doğu ile batı arasındaki farkı sorgularken Shakespeare'i ilk yazılış biçimiyle daha lise düzeyindeyken bile okuyup anlayabilen Batı ile çeyrek asır öncesindeki diline yabancılaşan Doğu arasındaki canhıraş ayrışmayı buradan seyretmek gerekiyor…Zira ne kadar güzel olursa olsun bir Merdiven'den çıkarak konuşmak bir şeyse de, o Merdiven'e çıkarken üzerinde durulan dile yabancılaşıp Merdivenin dibine düşmekte bir kader olur bazen…
Şahin Torun, 30.04.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Şahin Torun Yazıları
Takip et: @torunsahin
Sonsuz Ark'ın Notu: Şahin Torun Beyefendi'nin çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Bu çalışma 2006'da yayınlanmıştır. Seçkin Deniz, 30.04.2016