"Olan bitenlerden dolayı üzülen, duygusal tepkiler veren arkadaşlara demek istiyorum ki; Kervan, çobandan evladır..."
Bu satırlar ise Ak Partili değil, ama Ak Parti'ye ve Erdoğan'a milletin menfaatleri ve ümmetin maslahatlarına uygun olduğu ve davrandığı için destek veren güzel insanlara hitaben kaleme alınmıştır.
Seçilmiş cumhurbaşkanı ve yerine ge(tiri)len Ahmet Davutoğlu gerçeği ile karşılaştığımız ilk günlerde sistem zuhurata uydurul(a)maz ise önce fıtrat kaynaklı, sonra saha adamı-akademiker çelişkisi ve daha sonra ise meşrep ve ego kaynaklı makasın gittikçe açılacağını yazmıştım. An itibariyle televizyonlarda bir kaç gün sonra "sabık başbakan" olacak olan Ahmet Davutoğlu'nu dinliyorum.
Davutoğlu, akademik müktesebatının çok şey değil, her şey olduğunu düşünen bir ego herkülü olduğunu bir kez daha göstererek beni hiç yanıltmadı. Yaptığı bir veda konuşması değil, "Bir gün sana rağmen geri döneceğim-geleceğim" (subliminal bile olmayan) mesajları içeren konuşmasında ilerde ego edebiyatına örnek teşkil edebilecek harika katkı bir sunmuş oldu...
Ne demek istediğimizi ârifan, yani anlayan anlamıştır. Bu satırların açılımını başka bir yazıya bırakarak devam edelim isterseniz. Sadece "Bu şartlarda aday olmayacağım, mutabakatın olmadığı yerde" gibi rezervlere, "refik" metaforunda kendi şahsına gönderme yapması, teşekkür listesine "Ak Gençlik, Kadınlar Kolu, Konya(!), %49,5 oy veren seçmenlere" vurgu yapmasına bakmak olayı anlamak için yeterlidir. Boşuna değildi 1 Kasım seçimlerinden sonra "Balkon Konuşması" için onbinlerce insanı Ankara-Balgat'da bekletmek pahasına Konya'da onbinlerce insana hitaben yapılan konuşma...
Hatadan dönmek fazilettir! Hatanın en büyüğü danışmanların aktif siyasete çekilmesi idi zaten. Bunun açılımını da başka bir yazıya bırakıyorum. Ortada şahıslardan bağımsız bir sistem hatası var. İnşaallah bundan sonraki süreçte teknik-sistem hatasından vazgeçilir.
Böyle zamanlarda en iyisi beklemektir ve doğru sözdür. Lakin başka bir doğru ise hatta daha doğru ise Araf durumlarında beyinlerin daha rahat iğdiş edilebilir olduğu, kafaların daha rahat karıştırıldığı gerçeğidir. Öncelikle ortada harcanan ve bir köşeye atılan bir insan, değer vak'ası yok. Kimse kimseyi harcamıyor yani. Boyundan büyük işlere karışanlar boyunun ölçüsünü alıyor sadece.
Davutoğlu, kendine biçilen rolün dışına çıkmaya çalışan ve bunu saman altından su yürüterek yapabileceğini sanan ve egosu en az Erdoğan kadar olan bir insandır. Aralarındaki tek fark birindeki delikanlılık hasbilik, harbilik özgüven egosu, diğeri tevazu kılıfına gizlenmiş, saklı sofistike bir egodur. "Çok şey bildiğine inanan ama eksiğini istişare ile tamamlayan bir saha adamı mı; yoksa her şeyi bildiğine inanan ama laf olsun diye istişare eden, istişareyi tevazu enstrümanı olarak kullananlar mı" tercihene gelmiş dayanmıştır mevzu!
Bu mahallenin eski bir delikanlısı olarak söylemek istiyorum ki bizim mahallede devrimci çizgiyi -belki ironik olacak ama- halâ "Allah şah damarımızdan daha yakındır" diyen, "Şeyhlerize köle olmayın", "Ne sünniyim, ne Şii benim dinimin adı İslam'dır" diyen Tayyip Erdoğan temsil ediyor; el altından, çaktırmadan sofistike bir şekilde başta asabiyet haline gelen kendi mensubiyeti olmak üzere köhnemiş tarikatları Update ederek bürokraside hakim kılmaya çalışarak kadrolaşmaya çalışan Davutoğlu değil!
Reisçiler mi? Onlara bakmayın! Onların sesi çok çıkanları, Reis'ten çok Reisçi olanları "su ve yem" peşindeler ki bu da normaldir... Ne olursa olsun siyasetin bel altı darbelerle sürdürülebilir bir şey olmadığına, olmaması gerektiğine inanmak istiyorum. Dünya'da en aziz değerlerden biri insanın zati hukukudur ve bu hukuk üzerine titrenilmeli ve gayri ahlaki metotlarla zedelenmemelidir.
Davutoğlu, keşke çok yararlı olduğu dış politika baş danışmanlık görevinde kalsaydı, kalabilseydi. Dolayısıyla Ahmet Davutoğlu, siyaset için ve içinde açılmış yanlış bir parantez idi ve bir gün kaçınılmaz olarak kapatılacaktı. Ben sonbahar kış aylarında bekliyordum ama sadece biraz erken oldu. Halâ atanamayan onlarca üst düzey bürokrata bakarsanız tersinden "Sezer"lik yapmış olması bu süreci tetiklemiş, hızlandırmış olmalı...
An itibariyle önce kimin erken emekliye ayrıldığı, gideceği önemli. Kimin geleceği ise daha sonraki problem. Her ne kadar başarılı bir bakanlık kariyerine sahip olsa bile Binali Yıldırım'ın şahsında sembolleşen zevata ben de soğuk bakıyorum, ama öyle görünüyor ki önümüzdeki dönem Binali'lere alışmalıyız galiba!
Zaman, şucu veya bucu olmadan esas yürüyüşe, genel maslahata bakarak olayları, gelişmeleri sükunetle değerlendirme zamanıdır. Olan bitenlerden dolayı üzülen, duygusal tepkiler veren arkadaşlara demek istiyorum ki; Kervan, çobandan evladır...
Naim Okur, 06.05.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem
Naim Okur Yazıları