"Böylesi daha güzel. Böylesi daha hoş. Böylesi daha hayırlı. Böylesi daha alımlı."
Keşke demeyeceğim. Bin kere hayır! Sen de dememelisin. Biliyorum ki dememektesin. Dünümde koca bir an olduğunu ve fakat Senin dününde bir an olmadığımı bilerek söylüyorum hem bunları.
Dünümde koca bir andın. Uykularımı bölendin, kanımı kaynatandın, kulaklarım sesine ayarlıydı, gözlerim gölgene. Rüzgâr avcısıydım senin kokunu yüklenmiştir diye. Sevmenin, özlemenin sözden öte varlıklarını iliklerime kadar duyumsatmıştın.
Dündeki varlığımın anlamıydın. Her bir var seninle bir anlam kazanmıştı. Şu sokak her zaman senin geçtiğindi. Şu kaldırım taşı neredeyse düşmene neden olacaktı. Şu ağacın gölgesine sığınmıştın güneşten korunmak için. Bu kitap senin elindeydi. Şu çeşmeden su içmiştin, şu filmi izlemiş, bu öyküyü anlatmıştın. O fıkraya gülmüştün.
Oysa bütün bunlar, o sokak, o çeşme, o ağaç, o kitap, o fıkra hep vardı ama bir anlamı yoktu. İşte sen onlara bir anlam katmıştın ve onlar bende yeniden var olmuşlardı. Bu kere gerçekten vardılar. Suyun rengi olduğunu, suyun tadı olduğunu seninle varlığınla vardım, senin farkına varınca varlıklarını fark ettim ötekilerin de. Onlarla dertleştim kimi zaman. İşte itiraf ediyorum evet dertleştim.
Ve hatta kıskandım kimi zaman. Bir ağacı, bir kitabı, bir filmi, bir fıkrayı kıskanmıştım. Belki delicesine ve fakat işte itiraf ettim ki kıskanmıştım. Diş bilemiştim kimi zaman. Yağmur damlalarına, kar tanelerine, rüzgâr dalgalarına eseflenmiştim.
Keşke ben de Senin dününde bir an olsaydım, demiyorum, demeyeceğim. Demem de. Ben dünümden memnunum. Seni bilmenin coşkusu var dünümde. Seni görmenin övüncü var. Seni ayrımsamanın kıvancını yaşamıştır dünüm. Ne diye kızayım dünüme? Ne diye lanetler savurayım?
Belki gününden memnun olmayanın halidir dününe küsenlerin, dününe kızanların hali. Oysa ben tıpkı Senin gibi günümden memnun ve hoşnudum. Günümü süsleyenlerden, günümü dolu dolu yaşatanlardan yana mutluyum. Mutluluğum bir sanrı değil, çölde susuz kalanın yaşadığı bir birsam değil. Hayır! Bin kere hayır! Belki günümde olan sen olsan bu denli mutlu olacağımı da sanmıyorum. Bunu seziyorum. Belki günümde olan sen olsaydın sana bir cehennemi yaşatacaktım. Bunu bilmiyorum! Ve fakat seziyorum.
Ve fakat dünüme de diş bilemiyorum seni günüme taşıyan olmadığı için! Diş bilememelisin sen de. Bilemediğini biliyorum! Dünüme diş bilemeyeceğimi senin de bilemeyeceğini biliyorum. O denli mutlu bakan, o denli ışıldayan gözler düne diş bilemediğinin bilemiyeceğinin kanıtıdır. Duruşun, bakışın dünden daha mutlu, bunu görüyorum ve bundan ötürü de artıyor mutluluğum. Ya acılar içinde kıvranan olsaydın? Ya acılar içinde inleyen olsaydım? Oysa görüyorum ki mutluluğun en görkemlisini yaşamaktasın. Günün seni sevincin, coşkunun zirvelerine taşımış tıpkı benim gibi.
Bakışın duruşun dünden daha heybetli, daha görkemli, daha benzersiz, daha sevinçli, daha müşfik, daha merhametli, daha heyecanlı, daha bir özlem yüklü. Daha bir sensin gününde. Yaşama acemiliğini atmışsın üzerinden. Daha bir eminsin dünden. Daha bir güleçsin dünden. Daha bir emniyettesin.
Dünümdeki sen kaygılar ekerdi, hafakanlar yüklerdi, sıkıntılar biçerdi. Günümdeki sen umutlarımı besliyor. Sevinçlerimi diri tutuyor. Dün yaşama hevesimdin, bugün direncimsin. Dün yaşama hevesim olduğunu bilmedin, bugün de direncim olduğunu bilmemektesin. Bilmeyeceksin.
Böylesi daha güzel. Böylesi daha hoş. Böylesi daha hayırlı. Böylesi daha alımlı.
Cemal Çalık, 12.05.2016, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme