15 Mayıs 2016 Pazar

SA2901/KY1-CÇ257: Pazar Yazıları 25

"Sevgili kârîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"


PAZAR YAZILARI -25-

Not 1- Sağaltımı olası olmayan sayrılıkların sağaltılabileceği düşünümünün korunumu bir yasa olarak düşünüle bilmelidir.
Not 2- Bütün bu söylenenler gnesolojik kökenli kaygılardan ortaya çıkan nenlerdir.
Not 3- Yağmurlu bir günde açık parklarda bankların ıslaklığına öfkelenmek anlamsızdır.
Not 4- Sizin öfkeniz nalbant gereksinimiyle karşılaşan bir sürücünün “ha!” dediği yerde nalbant bulamadığında duyumsadığı ve gözler önüne serdiğinden ayrımlı değildir.
Not 5- Bkz. “Bir Ayak Öyküsü” (http://www.sonsuzark.com/2016/01/sa2305ky1-cc181-bir-ayak-oykusu.html

KURGULANANIN KURGULANMIŞLIĞINDA BELLEĞİN SİYATİK AĞRILARIYLA BAŞA ÇIKMANIN YOLLARI ÜZERİNE ANLAĞIN ULAŞTIĞI BİRSAMLAR

- ya da uyutmak, uyandırmak için yola çıkanların da varacağı, vardığı durak olma ihtimalinin imkânlarına dair-

Düşünülebileceğin düşünülmesinde düşüncenin vardığı nokta görece bile olsa ikircikli değildir. En azından ikircikli olmamalıdır. “İkircik” sözcüğünün soğurulabileceği bir uzam yoktur burada.
Ayakaltında dolaşacak herhangi sözcüğün yol açacağı huzursuzluk sendromu huzursuz ayak sendromuyla bile karıştırılabilir. Tanrı bizi değil böyle bir vak'a ile karşılaşmak, böyle bir olasılıktan bile korusun. Tanrı’nın kapsayıcı korumacılığına sığındıktan sonra deriz ki, demek ki insan –felsefenin, filozofların tanımaya ve tanımlamaya çalıştığı ve bir ‘şey’den öte anlamı olmayan değil, felsefenin ve filozofların kendilerine nesne edindiği ‘konu insan’ değil de etten-kemikten insan- kimi olasılıklardan da korunmak, kaçınmak zorundadır. Yani olası riskleri göz önünde tutarak onlardan kaçınmanın yolunu bulmalıdır. 

Nasıl ki, insan ateşle oynadığında bir yangına sebebiyet verir ve yangın riskinden uzak durmak için de yanıcı maddelerle oynanmaması gerektiğinden hareketle oynamaz ve bir yangına –dolayısıyla adının kundakçılığa çıkmasına- sebebiyet vermez ise ‘ikircik’ bağlamında ayak altında dolaşacak her hangi bir sözcüğün neşvü nema bulmasından uzak olmalı, beri olduğunu kendinden başlayarak tüm çevresine ilan etmelidir.

Olmamış ve olup olmayacağı meçhul olan yani olurluğu-olmazlığı açık olmayan olanın karşımıza çıktığında hazırlıklı olup olmayacağımız açık olmadığından öylesi olasılıkların da var olmasının önü alınmalıdır. Peki, bu nasıl başarılacaktır? Belki varlığın, ya da var olan olanın ya da var oluşun en kritik sorunu bu sorudur. Temel sorunsalı budur etten-kemikten insanlardan neşet etmiş insanlığın. Ve ne yazık ki bu sorunun binlerce yıldır –en iyi olasılıkla- ayırdına varılamamıştır. Yani ola ki göz ardı edildiği, göz ardı edilmesi gereken yapay bir sorun olarak algılandığı ima edilmemiş olsun. 

Tanrı beni, sizi, onları, yani hepimizi böyle bir algıdan ve imadan korusun. Sözü uzatmadan önü alınması, bir çözüme kavuşturulması zorunlu olduğu apaçık olan mezkûr olasılıktan nasıl kaçınılacağının başarılmasına yönelik yanıt üzerinde durarak –bunun bir çok yanıtı olsa da, bir çok yanıtı olduğundan hareketle yapılan, yapılacak olan yanıtları- tekil bir yanıt üzerinde anlaşmalıyız. Belki verilecek bir çok yanıt olgunun ya da olayın ayrı yönlerine, ayrı noktalarına işaret ediyor olacaktır. Ve fakat bunu bir şemsiye yanıtla “efradını cami ağyarını mani” duruma getirebiliriz. Ki getirmeliyiz. Tekil bir yanıta kavuştuğumuzda o yanıtın bize söyleyeceği şey, mezkûr başarının yolu “aykırılığın her dem diri tutulması”ndan geçmektedir. 

Ayrılığın her dem diri olması gerektiği önermesi tekil bir yanıt gibi görünse de –ki bu görünüş saltık anlamda değildir- karşımıza yeni ve daha girift bir takım sorunlarla baş başa bırakıyor gibi. Ancak bir sorunun çözümü başka bir sorunu düşünsel evrenimize dahil ediyorsa ondan –yani çözümden- kaçınmak gerekmez mi? Zaten bir sorunumuz vardı ve yeni bir sorunla karşılaşmaya ne gerek vardı? Bu çözüm ameliyesi bir yanlışlığın göstergesi sayılmaz mı? Yanlış bir yolda oluşun somut bir kanıtı değil midir? Böyle, bu ve benzeri soru ve düşüncelerden kaçınmak iktiza eder. Hayır, böyle düşünülmemelidir. Tam da bu noktada isabetli bir yolda olduğumuzun kanıtı olur yeni bir sorunla karşı karşıya kalmak. 

Bir sorunun mutlak anlamda bir çözümü olduğu yargısı – kuşkusuz burada sözü edilen düşünsel sorunlardır ve düşünsel evrenimizle ilgilidir- vahim bir yanılgının üzerinde temellendirilmiş bir yargıdır ve binlerce yıldır süren bu vahim yargıdır ki insanlığı –gereksiz bir yineleme gibi görünse de değil, sözü edilen insanlık filozofların ve felsefenin kendine sorun aldığı düşünsel olan değil de etten-kemikten olan insanlardan neşet eden insanlığı- binlerce yıllık bir cenderede tutsak kılmıştır. Kimi atraksiyonlarla çıkılmaya çalışılan bu tutsaklık icra edilen atraksiyonlar sayesinde daha da derinleştiğini gözlemleyebiliyoruz. Böyle olduğunun bildirimlerini hemen her noktada tespit edebiliyoruz. Kimse bu tespitleri yadsıyamaz velev ki bilinçsel bir körlük içine düşülmemiş olsun.




Cemal Çalık, 15.05.2015,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Pazar Yazıları

Pazar Yazıları
Cemal Çalık Yazıları


Seçkin Deniz Twitter Akışı