18 Mayıs 2016 Çarşamba

SA2913/KY1-CÇ259: Varsın

"Varsın, varlığını varlık evreninde seçerek, değişip dönüştürerek kanıtlayabilirsin."


Varsın! Soluk almaktasın! Acıkmakta, üşümekte, susamakta, heveslenmekte, istemekte, özlemektesin; bütün bunlar var olduğuna ilişkin kanıtlardır. Varsın ve fakat bu var oluş evreninde var kılınmış olmanla senden istenen ‘şey’de de var mısın? Senden beklenen ‘şey’ de var mısın?

Varlığını ister dinlerin söylediği bir yaratıcıya borçlu bil, ister kör rastlantının bir yapıtı gör kendini, kendi ve kendi olmayanı bilen bir varlık olduğun gerçeğini değiştirmez. Sen kendi ve kendi olmayanı ayrımsayan bir varsın. Sahi ayrımında mısın kendinin ve kendin olmayanın? Kendi ve kendi olmayan olduğunun bilincinde misin? Var olmanın esrikliğiyle misin? Varlığının bilinciyle mi? Var olmanın coşkusuyla mı soluk almaktasın? Var olmanın bilinciyle mi bakmaktasın hem kendine hem kendin olmayana?

Denebilir, belki denmiştir yahut denecektir, nicedir kendi ve kendi olmayanın ayrımında olmak? Hiç durup düşündün mü? Hiç böylesi bir gereksinim duydun mu tüm benliğinle? Kendi ve kendi olmayanın ayrımında olan varlık,  -yani sen, yani ben, yani biz, yani siz, yani onlar- kendisini ve kendisi olmayanı değiştirip dönüştürendir. Değiştirip dönüştürmenin gereğini belleyendir. Öyleyse soralım kendimize, değişip değiştirebilen miyiz? Dönüşüp dönüştüren miyiz? 

Değişip değiştirmiyorsak, dönüşüp dönüştürmüyorsak var oluşumuza, var olmamıza varlığa ihanet etmiş olmaz mıyız? Böylesi bir kaygı duymayan, değişip değiştirme kaygısı gütmeyen ihaneti içselleştirmiş olan değil midir? “Bir gününü bir güne eş tutan aldanmıştır!” kutlu sözüyle işaret edilen ve yerilenin safında yer almak değil midir? Bir aldanmayı yaşamak, bir aldatışı yaşatmak değil midir bu? Bu aldanış ve aldatıştan daha büyük bir ihanet yoktur evrende. 

İhanet hem de ne büyük ihanettir değişmek ve değiştirmek için yeltenmemek, böylesi bir gereksinim duymamak, bilmemek. İhanet hem de ne büyük bir ihanettir, kahredici, soldurucu, öldürücü bir ihanettir dönüşüp dönüştürmemek bu gereksinimi içinin en derinliklerinde hissetmemek. Öyle duyarsız olmak ne büyük bir ihanettir varlığa, var oluşa. 

Bir kuş uçmadığında kendine ve kuşlar evrenine ihanet etmiştir. Bir arı bal yapmadığında kendine ve arılar evrenine ihanet etmiştir. Bir balık yüzmeyi reddettiğinde kendine ve balıklar evrenine ihanet etmiş, intihar etmiştir. Ya insan? Yani kendisi ve kendisi olmayanın ayrımında olan varlık nice olur öylesi bir ihaneti seçerse? Kuşkusuz öylesi bir ihaneti seçerse insan salt kendisine ve türüne mi ihanet etmiş olur? Kendisi ve türüyle mi sınırlı kalır bu ihanet? Hayır! Bin kere hayır! Tüm varlığa ihanet etmiştir! Tüm varlığı yokluğa sürmüştür.

Değişip değiştirmenin, dönüşüp dönüştürmenin gereğini bellemişsen, ermişsen bu bilince, salt kendin için olmadığının da ayrımına varmışsın demektir. Bunun ayrımında olmayıp değişen, değişip dönüşen kendinden başkasına, kendinden olmayana itina göstermeksizin yapacaktır bu edimlerini. İşte bu edimler de bir başka ihanettir insan türü için. 

Kendisi olmayanın varlık alanına tecavüz eder o. Kendisi olmayanın varlık alanını tarumar eder o. Bu itinasızlık, bu yıkım, bu kıyım, bu ahenksizlik kendisinin de varlık alanını yok oluşa sürüklediğini, sürükleyeceğini ayrımsayamamış olmak da büyük, hem de ne büyük bir ihanettir. Bu ihanet salt kendilerini değil tüm evreni yokluğa sürükleyecektir. Sürüklemektedir. 

Burada yine sana, kendi ve kendi olmayanı hakkıyla bilen sana büyük görevler düşmekte. Yıkımcının, kundakçının elini tutacak olan, önünü kesecek olan sensin. Değişmenin, dönüşmenin bencilliğe kurban edilecek bir şey olmadığını gösterecek olan sensin. 

Bencilce davranan, değişimi dönüşümü kendi varlık alanının dışında kalanları gözetmeden yapana, yapanlara değişim ve dönüşüm gücüne sahip oluşun bir yıkım için, kıyım için mazeret olmayacağını, olmaması gerektiğini gösterecek olan sensin. Seçme yetisinin olması yıkım ve kıyım için bir gerekçe kılınamaz, bunu gösterecek olan sensin.

Varsın, varlığını varlık evreninde seçerek, değişip dönüştürerek kanıtlayabilirsin. Kanıtlamalısın. Kendin ve kendin olmayanı vaadedilene ulaştıracak olan sensin. Ellerini koynundan çıkarıp yed-i Beyza yapmalısın. Bilincini Musa’nın asası kılmalısın. Tufana kapılmış bir kütük gibi sürüklenmek yazgın değil senin. 


Cemal Çalık, 18.05.2016,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme





Seçkin Deniz'in Özel Notu: Sabır çözülmüş elyazısı notlaradır; 1996-1998 tarihleri civarında yazıldığı sanılan bu deneme bir tür arkeolojik kazı sonucu elde edilmiş ve uzman el yazısı okuyucuları eşliğinde okurların hizmetine sunulmuştur, yazarımıza kendi el yazısını okuyamadığı için büyük bir plaketle tablet hediye etmeyi umut ediyor olabiliriz; lütfen tablet hediye etmeyi yazarımızı bir tür işkenceye tabi tutmak olarak algılamayınız, zira henüz paramız yok ve yazarımızın dokunmatik klavyelere nasıl baktığına dair herhangi bir fikriniz yok. Çok değerli bir Sonsuz Ark yazarı olan bu şahsın muhtemel bir kaçık olduğuna dair kuşkuları olanlar için, dipnot bırakmam gerekiyordu, zira kahramanlarıyla konuşan bu olağandışı şahsın gerçeklik algısına dair çok karmaşık teoriler üretmek mümkün... En iyisi ona bir çay verin, bir de hayal kuracağı bir balkon... sağ olsun var olsun, o yazsın, biz okuyalım.  18.05.2016



Kendi takdimi ve fotoğraflamasıyla yukarıdaki denemenin orijinal hâli

Muhterem karîlerim (okuyucularım:) yarım kalmış bir yazı.. ne zamandan bilmiyorum.. her ne ise.. çözer ve akabinde tamamlarsam istifadelerinize -gayet tabiidir ki kendimin de:) - sunabilirim.. diye düşünüyorum.
Cemal Çalık, 16.05.2016


Seçkin Deniz Twitter Akışı