"Herhangi bir 24 Mayıs'ta kapalı bir Ankara günü atıştıran yağmurun biriktirdiği sudan içen serçeler, kediler tarihe geçmiyor meselâ."
Dışarıda yağmur yağıyordu. Hava yalandan bir açar gibi yapıp yeniden kapanıyordu. Kabine-toto hepi topu belki 6-7 kişiyi tutturmakta zorlanıyordu. Yağmura karşı teknolojinin avuç içi kadar naylonlardan yağmurlukları mavi mavi yayılıyordu bahçeye.
İhtimal, varyasyon, vücut hareketi, son demeçler, kim kime yakın veya uzak verileriyle çözülmeye çalışılan düğüm daha da kördüğüm oldu sonunda.
Gazeteciler pes etti tahminde bulunmaktan vazgeçtiğinde hava hâlâ garanti vermiyordu; açacak mı kapanacak mı?…
Oyların hemen tamamını alıp Genel Başkan olan Binali Yıldırım'ın Beştepe'de Cumhurbaşkanı'ndan görevi aldığında son bir dalgalanma oldu medya kulislerinde.
Acaba bu gece açıklanır mıydı Bakanlar Kurulu listesi?…
Madem Cumhurbaşkanı İstanbul'a gidecekti BM Zirvesi için, belki öne çekerlerdi.
Biz gazeteciler mi yoksa bakanlar ve adaylar mı daha fazla merak içindeyiz bilmiyorum, ama 65. Hükümet'i kurmakla görevlendirilen yeni Genel Başkan geç saatte evine doğru yol almaya başlayınca bu merakı giderme meselesi galiba Salı'ya kaldı diye düşünmeye başladık.
Ekstra bir gelişmeye karşın bürolarda bekleyenler de iyice soğuyan başkent havasında karanlıkta vardılar evlerine.
Belki İstanbul'da yapılırdı o beklenen kritik görüşme.
Henüz yapılmadı ama.
Cumhurbaşkanı Pazartesi Ankara'ya dönecekmiş, belki bu gece…
İhtimallerin hesapların tahminlerin biri diğeriyle yer değiştiriyor sürekli.
Hava da inadına hâlâ kapalı üstelik.
Rakka'da beklenen operasyon başlıyor kenarından.
Yemen'de ve Ceble'deki bombalı saldırıların karşılık olarak yapıldığı iddia ediliyor bültenlerde.
Ortalık toz duman ve tabii ki kanla doluyor yine.
Karşılıklı on binlerce asker milis biri uçakların diğeri füze ve roketlerin desteğinde yavaş yavaş birbirine girmeye başlıyor.
Felluce Irak işgalinin ilk yıllarındaki gibi yine adını en çok duyacağımız bölgelerden biri haline gelirken tarih yapraklarına yeniden kazınıyor.
24 Mayıs diyor tarih, Selçuklu Devleti'nin kuruluşu 1040'ta veya 1218'de Beşinci Haçlı Seferi'nde Akka şehrinin Eyyübiler'e geçişidir.
1844'e sıçrıyor sonra ABD Kongre binasından Morse ilk telgraf mesajını gönderiyor tarihe bakarsak.
Ankara'da Mustafa Sagir idam ediliyor çünkü İngilizler Mustafa Kemal'e suikast için göndermişti.
Aslen Hintli olan Sagir bir suikast için biçilmiş kaftandı.
Mektuplaşmalar için verdiği ev adresi şair Mehmet Akif'indi ve Akif bir gün zarftan boş kağıtlar çıkınca durumdan şüphelenmiş, Sagir'e görünmez mürekkeple mektuplar yazıldığı böylece ortaya çıkmıştı.
İtiraf, İstiklal Mahkemesi'nde yargılanma ve Ulus Meydanı'nda asılarak idam…
1989'a atarsak kendimizi Bulgaristan'daki soydaşlarımızın sınırlarımıza yığıldığını hatırlarız.
Sadece dört yıl sonra silahsız otuz üç eri kurşuna dizerek şehit edecek PKK pususunu görürüz.
2004'te Kuzey Kore cep telefonlarını yasaklar ya da.
Tarihe geçmek, tarihçelerde yer almak öyle kolay iş değil.
Her zaman gerekli mi o da belirsiz.
Herhangi bir 24 Mayıs'ta kapalı bir Ankara günü atıştıran yağmurun biriktirdiği sudan içen serçeler, kediler tarihe geçmiyor meselâ.
Onlara bakarak fotoğraf çeken çocuk da fotoğrafı da tarihe geçmiyor.
Felluce'de bundan asırlar önce bir 24 Mayıs'ta devesiyle rubai söyleyerek çöle doğru ilerleyen bir ihtiyarın geçmediği gibi.
Son çeyrek yüzyılda bu topraklarda ve en çok Irak'la Suriye'de bombalar kurşunlarla ölen milyondan fazla insanın hemen hiçbirinin tarihe geçmediği gibi.
Hiçbirinin insan olarak bu dünyada ne hissettiği, ne biriktirdiği, ne yaşadığını hiç bilmediğimizi ve artık bilemeyeceğimiz gibi…
Sırada nüfus kağıtları, arşiv kayıtları bile kalmayacak; varsa birkaç sosyal paylaşımları yakında unutulacak kaç yüz bin kişi var… onları da yarın hatırlamayacağımız gibi…
Yaşar Taşkın Koç, 26.05.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları
Takip et: @yasartaskinkoc