27 Mayıs 2016 Cuma

SA2958/KY25-NO54: Hürriyet'ten Kaçış ve Ak Parti

"Bu yazıda en fazla fedailere yüklendik. Nasıl olursa birinci ve ikinci gruba da bir dokunur bin ah dinleriz inşaallah"


Herkesin kabul edeceği bir kabülle çıkalım yola. Çok beylik kaçsa da olağanüstü ve çok yoğun gündemli bir dönemden geçiyoruz. (Gerçi ne zaman yoğun olmadı ki bizim gündemimiz de, diyebilirsiniz.) Dediğim gibi bir yerden başlamak gerek. Biz de bugün bizim mahalleye dönüp bakalım dedik.

Ak Parti, hükümet, CB Erdoğan üçgeninde meydana gelen gelişmeleri değerlendirirken açık ve net görülen bir gerçeğe parmak basmak istiyorum. Bizim mahallede en az sevilen, hatta hiç sevilmeyen kelime ve eylem tenkit, yani eleştiri.
Karşı mahalleden gelen tenkitlere karşı mevzilenmiş ve mühimmatını ona göre hazırlamış bir kitlemiz oluştu nur topu gibi son 14 yılda! Karşı mahalleden gelen eleştirileri aynı üslub ve tonda cevaplandırmaya alışmış olan bizim mahallenin silahşörleri içeriden gelen eleştiriler konusunda ciddi bir kafa karışıklığı yaşamakta. Akıl ve vicdan sahiplerinin kahir ekseriyeti zaten aynı dertten muzdarip. 

Bu kesim içinde bir grup var ki ben bunlara “kol kırılır yen içinde kalırcılar” diyorum; “Neden şimdi?, Sırası mı şimdi?, Sen de mi abi?”, Her şeyin bir sırası var, düşmana prim vermeyelim“ gibi cümlelerle doğru, ama zamansız şeyler söylediğimizi ifade etmeye çalışıyorlar.

İkinci zümre” tevilciler”. Bu zümre birinci ve üçüncü kesim arasında bir geçiş vazifesi görüyor. Onların görevi; tepede ne olursa olsun, üç ayet, beş hadis ve on rivayetten ibaret olan dini kültürünü(!) konuşturarak olan bitene İslamî ve tarihî referanslar bulmak ve yanlışı doğru göstermek. 

İslami kaynaklardan Kur’an ve sahih sünnetten referans ve örnek bulamazsa, İslam tarihinden o da olmadı gelsin Selçuklu ve Osmanlı tarihi… Bu babda Ebu Zerr gibi örnekler diri diri toprağa gömülmüş olsa da II. Abdülhamid iliklerine kadar sömürülen bir enstrümana dönüşmüştür artık. Araya arada bir iki bileğini birden keserek intihar ettirilen(!) Abdülaziz sosu da ekledin mi tadına doyum olmaz bu aşurenin. 

Sofranın daha muhteşem görülmesi için CHP’den ayrıldığı ısrarla unutturulan ve neredeyse evliya gibi gösterilen Menderes’in asılması ve bana göre de Türk siyasetinde önemli bir kilometre taşı olan Özal’ın asılması salatalarını ilave edersen yeme de yanına yat, hatta selfie çektir havasına girer soframız! 

Zaten insan oğlu balık hafızalıdır ve hiç hatırlamaz kadim milli görüş düşüncesinin DP, AP ve Özal çizgisine nasıl baktığına! Önemli olan şimdilerde önemli bir enstrüman pardon sofrayı zenginleştiren bir çeşni olmasıdır. Gerisi ise teferruattır… Bir de CHP'nin ne kadar kötü olduğunu ispatlamak çabası çok önemli. Sanki CHP’nin ne kadar kötü olduğunu ispatlarsak biz otomatikman çok iyi olacağız. 

Başkalarının üstündeki kirin bizim elbisemizi temizlemeyeceği gerçeğini bir türlü öğrenemedik gitti.

Gelelim üçüncü ve esas kalabalık olan dev kitleye. Bu kitleye isim vermek çok zor. Kimileri trol der bunlara, kimileri daha başka isimler takar. Onlara sorarsan; “ne pahasına olursa olsun, ölümüne Ak Partiliyiz” diyen fedailerdir bunlar. Biz de oradan yürüyelim. 

Fedailer, düşünmeyi bırakalı bayağı zaman olmuş, olanlardır. Haa ömürlerinde hiç ülke ve memleket meseleleri hakkında düşünmüşler midir o da bilinmez! Çünkü düşünmek ve karar vermek onların işi değildir. Tepedekiler zaten onlar adına düşünmüş ve karar vermişlerdir. Onlara düşen ise sadece söyleneni yapmaktır. Bildiğimiz tek şey onların Fatih’in fedaileri gibi Erdoğan’ın fedaileri olmasıdır. Pek çoğunun hayatlarına baktığın zaman kadim milli görüş geleneğinden geldiklerine, imam hatip çıkışlı olduklarına dair pek bir şey bulamazsın. Ama her nasıl olmuşsa olmuş Ak Partili daha doğrusu “Reisçi” yani Erdoğan’cı olmuşlardır. Bu kitle yazdıklarınızı pek okumaz. Genellikle hissiyatı konuştururlar hem anlarken, hem de anlatırken.

Anlatırken derken lafın gelişi tabii. Karşı mahalleden gelen eleştirileri nasıl savuruyorlarsa; kendi mahallesinden gelen ve ömrünü Ak Parti yokken de Allah rızasını kazanmak için ve ülke ve millet için bedeller ödemiş ve çoğunlukla babaları yaşında olan büyüklerine(!) de aynı üslubla saldırmaktan zerre imtina etmezler. Onların lügatında “eleştirinin” karşılığı “hainliktir” çünkü. Dün onların işine geldiği gibi yazdığında seni “yaşa varol”, “abi eline kalemine sağlık” “iyi geçirmişsin” diyenlerdir bunlar…Karşı tarafa ne kadar geçirirsen o kadar çok beğenilir ve paylaşılırsın! Öbür türlü “kıçınız kalkmış, kendinizi bir halt sanmış, bizim sayemizde adam oldu” gibi nezih iltifatlara mazhar olabilirsiniz…

“Birey, kendi olmaktan çıkar; kültürel kalıpların kendisine sunduğu kişiliği tümüyle benimser; böylece tıpkı diğerleri gibi ve onların kendisinden beklediği gibi olur. “ben” ile dünya arasındaki tutarsızlık ve onunla birlikte de, bilinçli yalnızlık ve güçsüzlük duygusu ortadan kalkar. bu mekanizma, bazı hayvanların kendilerini korumak üzere renk değiştirmesiyle kıyaslanabilir. onlar da kendi çevrelerine o kadar benzerler ki, çevrelerinden neredeyse ayırt edilemezler. Kendi bireysel benliğinden vazgeçen ve neredeyse bir robot haline gelen kişi, çevresindeki milyonlarca diğer robotla aynı olur, ve artık kendini yalnız hissetmez, kaygı duymaz. ama ödediği bedel yüksektir; kendi benliğini yitirmiştir”

Bu son sözleri ben demedim Erich Fromm amcam söylemiş. Bizim mahallenin profil analizini yaparken bayağı işimize yarayacak Erich Fromm. Bu yazıda en fazla fedailere yüklendik. Nasıl olursa birinci ve ikinci gruba da bir dokunur bin ah dinleriz inşaallah. Haydi kalın sağlıcakla.


Naim Okur, 27.05.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem
Naim Okur Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı