1 Haziran 2016 Çarşamba

SA2975/KY25-NO55: En İyi Terörist Ölü Terörist mi?

"Bizim Kürt Halkı ile aramıza kan girse bile kan davamız yoktur, olamaz. Öldürülen her Kürt çocuğun da bir ailesi olduğunu, ne olursa olsun ölen çocuğuna sahip çıkacağını unutmamalıyız. Bu bir fasit daire, bir çıkmaz sokaktır ve bizim bu tuzağa düşmememiz gerekmektedir."


Nusaybin’de teslim olanların basında yayınlanan görüntülerini biliyorsunuz. Bunların içinde bir tanesi var ki, devletin psikolojik üstünlüğü yavaş yavaş ele ele aldığının en güzel örnekliğini teşkil ediyor. Daha önce barikatlara not bırakan Zehra’nın özel izinle ailesi ile görüştürülme görüntüleri. 

Daha önceden pişmanlık mektubu medyada yayınlandığı için kameralar önünde ailesi ile görüştürülen pişman terörist Zehra; “PKK’ya kanmayın, sakın dağa çıkmayın” gibi sözler etti(rildi)kten sonra adaletin kollarına teslim edilmiştir.
naim okur


Bu görüntülerden ekmek çıkarmaya çalışan ve büyük ihtimalle PDY yani paralel devlet yapılanmasının medya ayağı mutfağında üretilen, güya Nusaybin’de görev yapan bir askerin ağzından ”80 gün Diyarbakır Sur ilçesinde görev yaptım. 70 gündür de Mardin Nusaybin’deyim. Benim hiç izine çıkamayan arkadaşlarım, aylar önce doğmuş çocuğunu göremeyen koklayamayan arkadaşlarım var iken”, diye başlayan ve “vatan haini birinin yakalanır yakalanmaz ailesi ile görüştürülmesi hainliktir.” diye devam eden ibret dolu sofistike ihanet kokan bir mektubu piyasaya sürüldü. 

Mektubun devamında “Bize o hain kadar değer verilmiyor, biz ailemizi bile göremiyorken” diye devam eden ajitasyon yüklü satırların ardından baklayı ağzından çıkarıyor alçaklar. 

“Olur da şehit olursam bunları canlı olarak teslim alınması için emir veren zihniyete de bu tabloyu yaşatanlara da hakkım helal değildir…” 

Alçakların derdi teröristlerin canlı ele geçirilmesi. En iyi terörist ölü teröristtir. Aralarında 14-15 yaşında kandırılmış veya sonradan zorla tutulmuş çocuklar olsa bile. Bu mektubu Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik konseptini bilen bir asker-polis yazamaz. Yazsa yazsa ancak bir PKK’lı yazabilir. Çünkü teslim olan her terörist öldürülen 10 teröristten daha zararlı PKK için…

Bunu yazan kişi her kimse terörle mücadelenin silahlı  biriminde görev alan bir görevli olduğunu farzedelim bir an. Bu kişi Vatan savunması gibi bir görevde çalıştığını zannetse bile vatan kavramının bileşenlerinin ne olduğunu bilmediği belli.  Vatan kavramı ile ülke arasındaki en bariz fark; bünyesinde ulvi, manevi, bizim coğrafyaya has islami değerleri bünyesinde barındırmasıdır. Dolayısıyla vatana anlam katan islama ve devlet olmanın kendiliğinden getirdiği kurallara uymak zorundayız.

Nedir devlet olmanın kuralları? Devlet, birey gibi davranamaz. Devlet bünyesindeki bütün insanların ortak akıl ve iradesinin adıdır. Devlet, kendi vatandaşına karşı kin ve nefret duyguları bekleyemez. Devletin içerdeki suçlulara adı üstünde suçlu muamelesi yapar. Şayet düşman muamelesi yaparsa bunun adı esir almadır ki bu tam da PKK’nın istediği bir zemindir. PKK’nın bizim terör diye nitelendirdiğimiz düşük yoğunluklu çatışmaya savaş dediğini, devletimizin bütün güvenlik güçlerini “düşman” olarak literalize ettiğini ve böylelikle savaş hukukuna ve uluslararası müdahaleye açık bir alan yaratmaya çalıştığını umarım biliyorsunuz.

Madem terörle mücadele ediyoruz -dikkat ediniz teröristle mücadele demiyorum – bunun en az silahlı mücadele kadar propaganda boyutu olduğunu bilmeden hareket edemeyiz. Eski devlet bir yandan terörle değil teröristle mücadele ediyormuş gibi yaparken; öbür yandan işin propaganda boyutunu tamamen unutarak bölge halkı üzerinde korku imparatorluğu kurmayı denemişti. Bakın uslu durmazsanız başınıza bunlar gelir. Nedir bunlar? 

Bölgede beyaz Toroslara bildirilen ve ne cesetleri ne de akıbetleri bilinen ve sayıları 17.000 olarak ifade edilen faili meçhuller daha doğrusu faili meşhurlar. Adapazarı-Düzce-Bolu üçgeninde ensesine sıkılan kurşunlarla katledilen Kürt işadamları… Bunlar gelir başınıza…

Bazı kuş beyinliler pardon kuş kadar bile kalbi olmayanlar o günleri özlemiş olabilirler. Gönüllerindeki iyilik stoku tükenmiş olanlara sorsanız baştan aşağı  Yunus,  tepeden tırnağa Mevlana kesilirler. Gönül zenginliği bahsinde sınıfta kalanlar keşke ülke ve vatan mevzu bahis olduğunda, memleketin faydasına ve menfaatlerine uygun az biraz pragmatist yani faydacı olsalar, olabilseler…

Ne demiştik?! Terörle mücadelenin en önemli bölümü olan propagandadan bahsediyoruz. Ne sanıyoruz ki terör örgütü elindeki Kaleşinkof silahı ile mi geldi bu seviyeye? Tam tersi devletin haksızlık yaptığı, zulmettiği devirlerde bu zulmün onların Kürt olmasından kaynaklandığı propagandasını yayarak zaman içinde yaşadığı toplum kesiminden destek bulmaya başladı. Ve bu destek devletin yanlış politikaları ile katlanarak devam etti ve bu günlere böyle gelindi. 

Kabul edersiniz veya etmezsiniz PKK’nın siyasi uzantısı olan HDP’ye bu ülkeden 5 milyon oy çıkmıştır. Bu 5 milyon oyun tamamı PKK’nın silahlı mücadelesini desteklemese bile en azından 1 milyon kişi bu kirli savaşta PKK’nın haklı olduğunu düşünmektedir. Bu rakam bile PKK’nın bölgede ciddi bir sosyolojik tabana dayandığını göstermektedir ki bunun önüne geçmenin tek yolu gerçekleri gösterecek bir şeffaflık ve propaganda dilini kullanmaktır. Devlet, ilk defa bölgede % 100 haklı, meşru ve topyekûn bir mücadele yürütmektedir. Bu mücadelede medya yani propaganda silahı ile silahlı unsurların temizliği atbaşı gitmektedir.

Bahsi geçen resimde görülen kız Türkiye gündemine yaklaşık bir hafta önce barikatlardan birine bıraktığı bir mektup ile girmişti. Dindar bir ailenin kızı olan Zehra, Zeynep adlı arkadaşının dağa çıkışı ve ölmesinden ailesinin kendisini sorumlu tutmasına tahammül edemediği için dağa çıktığını yazmış mektubunda. Ayrıca anne babasına ve kardeşlerine yazdığı mektuplarda sakın örgütün yalanlarına kanıp dağa çıkmayın, ben çok pişmanım diye yazmıştır. 

En son teslim olanlarla birlikte PKK sadece Nusaybin’de değil, bütün bölgede çok ciddi bir imaj ve güvenilirlik kaybına uğramıştır. O yüzden teslim olmaların getirdiği güven kaybını “Nusaybin’de sivillerin tahliyesi başladı” ve en son olarak da “PKK’nın Nusaybin direnişi hükümeti yıktı” şeklinde zaytungluk bir yalan propaganda ile örtmeye çalışıyor. Çünkü PKK’nın şimdiye kadar teslim olmak isteyenlere yaptığı tehdit; “Türk Askerinin anında enselerine sıkacağı ve onlar sıkacağına biz sıkalım ensenize” söylemi idi. 

Bu resim ve videolar PKK’nın bu konudaki yalanlarına büyük ölçüde darbe vurmuştur. Teslim olana ister suçlu, isterseniz esir muamelesi yapın sonuç olarak insan gibi davranmak zorundasınız. Hem devletler hukuku,hem savaş hukuku, hem de İslam hukuku teslim olanlara el kalkmasını kabûl etmez. Esasen teslim olanların yarıdan fazlasının 14-15 yaşlarında çocuklar olduğunu da hesaba katarsak ne kadar doğru bir iş yapıldığını anlamış oluruz. Bugün bizim başımızı ağrıtanlar 90 lı yıllarda öldürülen, hapislerde çürütülenlerin çocukları olduğunu düşünürsek intikam duygusunun her iki toplumu da zehirleyen bir şey olduğunu anlarız. 

Bizim Kürt Halkı ile aramıza kan girse bile kan davamız yoktur, olamaz. Öldürülen her Kürt çocuğun da bir ailesi olduğunu, ne olursa olsun ölen çocuğuna sahip çıkacağını unutmamalıyız. Bu bir fasit daire, bir çıkmaz sokaktır ve bizim bu tuzağa düşmememiz gerekmektedir.

Bu mücadelede can veren, toprağa düşen yiğitlerin intikamının daha fazla PKK’lı öldürerek değil; Kürt Halkını PKK’nın boyunduruğundan kurtararak, PKK’yı Türkiye için bir tehdit olmaktan çıkararak alabileceğimizi anlamak zorundayız. 

Bunun tek yolu Kürt kardeşlerimize bu ülke yani Türkiye, Türklerin ve Kürtlerin hatta diğer azınlıkların ortak vatanıdır mesajını vermekten geçmektedir. Aksi takdirde; ya 10 milyon kişiyi öldürmek ya da bir kaç yüz yıl daha az veya çok yoğunluklu bu bela ile beraber yaşamak zorunda kalacağız demektir.



Naim Okur, 01.06.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem

Naim Okur Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı