"İster Batı'ya uydular deyin ister şeytana… Denediler. Kaybettiler."
Fotoğraf ve altındaki yazı öyle diyor. Üzücü bir fotoğraf. Senin milletin bundan bir asır önce soykırım maksatlı olarak bin yıldır yaşadığı topraklarda yollarda katledilsin, sana sunulan teselli otuz kişi bir köşede döviz kaldırmak olsun.
Eğer gerçek bu olsaydı, yapılan soykırım olsaydı bu iş böyle bitmezdi zaten.
Yok soykırımsa, soykırım olduğuna inanıyorsanız bu final çok acıklı, çok çaresizce değil mi?
Tıpkı Ermenistan'ın bugünkü durumu gibi.
Ülke olarak da bir kenarda tutulup, bazen birkaç dövizi kaldırıp indiriyor, haklarında bir iki iyi cümle, birkaç karar verilince teşekkür ediyorlar.
Sonra o fotoğraftaki gibi yalnızlığa, ülke olarak fakir, sıkışmış hallerine terk ediliyorlar.
Tıpkı geçen milenyumun başında Anadolu'ya akmaya başlayan Türklere karşı Bizans'ın çevirdiği dalaverelere inanıp yerlerinden yurtlarından göçtükleri gibi…
Sonra milenyum biterken Bizans'la aynı kökleri paylaşanların açık kışkırtma ve tezgâhına gelip Cihan Harbi kargaşasında toprak kazanacaklarını sanmaları gibi…
Sonra hem 1915'te hem ardından Lozan'da ortada bırakılıp en nihayetinde Bolşevik Devrimi sonrası bağımsızlıklarına el konulmasıyla belki beşinci kez “satışa gelmeleri” gibi…
Evet, kabul edilen kararda vurgulandığı gibi “İki halkın barışması ancak gerçeklerin daha fazla inkâr edilmemesiyle mümkün olabilir”…
Aynı fikirdeyim.
Yüz yıldır süren propagandadan vazgeçseler barış mümkün olacak.
Batı'dakilerin sık sık kendilerini gaza getirip ortada bıraktıklarını unutmasalar;
Bu coğrafyada bin yıla yakın birlikte dostça yaşadıklarını, “millet-i sadıka” unvanını aldıklarını unutmasalar;
1915'te yaşananların açık bir iç savaş ve kalkışma olduğunu hatırlasalar;
Başlarına gelen onca acının bunun kaçınılmaz sonucu olduğunu saklamasalar…
Bu meselenin Bulgar Olayları'ndan başlayarak yapılan spekülatif saldırıların parçası olduğunu, kendilerinin de bu vesileyle bir vatan kazanmak için kullanılmayı kabul ettiğini ve bütün bu savaşı kaybettiklerini artık itiraf etseler… tabii ki iki halk barışacak.
Ama yok… onlara verilen sadece ve sadece tarih açısından unutulmaya yüz tutmaya hükümlü bir kararın ardından ellerindeki “teşekkürler” dövizlerini kaldırmak…
Sonra tekrar unutulmaya terk edilmek…
Madem Almanlar girdi şimdi de bu gereksiz topa o zaman 1923 Berlin doğumlu Guenter Lewy yaşıyor hâlâ, ona sorsunlar olup biten soykırım mıydı?
Soykırım tezlerinin ana parçalarından Alman Rahip Lepsiyus'un yazdıkları ne kadar gerçeği yansıtıyordu?
Alman Teğmen Armin Wegner'in yazdıkları gördükleri miydi şairliğinin de etkisiyle abarttığı güvenilmez, çelişkili bilgiler miydi?
Londra'ya sorsunlar, ünlü Mavi Kitap'ın arkasında duruyor mu tarihçileri bugün de?
“Bari İttihatçılar'a yıkalım bu meseleyi”ciler Almanlarla birlikte cevaplasın “bu işin kanıtlarından” diye sundukları Stange Müfrezesi'nin içinde Ermeni vatandaşlarımız da niye vardı ve Kafkaslar'da düşmanla neden canla başla çarpışıyordu?...
Doğru, Alman teolog ve yazar Ernst Troeltsch'in dediği gibi “Tek bir tarih yok.”
Cephede 450 bin askeri hastalık ve açlıktan şehit düşmüş; sivil kayıpları bir buçuk milyonu geçmiş bir devlette bu çapta bir iç savaş ve onun sonuçlarından olan tehcir Ermeniler için de ağır kayıp ve acılarla sona erdi.
Bir milyon Ermeni doğuya doğru yola çıktığında, aynı tarihte bir o kadar Müslüman da canını kurtarmak için sersefil halde batıya doğru yollara düşmüştü.
Muhtemeldir ki birçok yerde yanyana geçtiler ters yönlerde… karşılaştılar hatta. Urfa'da fırının önünde bir parça ekmek için yalvararak açlıktan öldü Müslüman ve Ermeniler birlikte. Bunun şahidi de şehrin Ermeni din adamıydı üstelik…
Savaş başlarken İttihatçılar karşı saflarda yer almamaları için neredeyse yalvardı önde gelenlerine. Dinlemediler. Bir karar vermişlerdi.
Beşi büyük toplam yedi cephede ölüm kalım savaşına tutuşmuş bin yıllık kardeşlerinin bu aczinden yararlanmak istediler.
İster Batı'ya uydular deyin ister şeytana…
Denediler.
Kaybettiler.
Kafkaslar, Balkanla, Ortadoğu ve Anadolu'da onlarınkinden daha az olmayan kayıpları, acıları yaşayanlar çakıl taşı vermeden kapattılar o sayfayı 1923'te.
Sonra 2014'te o acılı tarihi şefkatle kucakladı Başbakan düzeyindeki açıklamasıyla; “Tehcir gibi gayrı insani sonuçlar doğuran olaylar sonunda… aynı dönemde benzer koşullarda yaşamını yitiren, etnik ve dini kökeni ne olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarını da rahmetle ve saygıyla anıyoruz…”
Berlin bu sesi olsun duysaydı iyiydi ama duymadı, onlar da “duymamayı tercih etti” yüz bir yıl sonra.
Bir şey olacağı da yok işte.
Tarih boyunca kenara itilmiş insanlar ellerindeki dövizlerle Alman teşekkür edecek sadece.
Hepsi bu.
Yaşar Taşkın Koç, 05.06.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları
Takip et: @yasartaskinkoc
Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015
İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak,
http://www.yenisafak.com/yazarlar/yasartaskinkoc/danke-yazan-dovizlerin-sakladigi-2029452