8 Haziran 2016 Çarşamba

SA3009/ÇY10-AÖ18: Bir PÖH Röportajı: Nusaybin’de “Özel” Bir Yürek

"Bu vatana hizmet ederek ölmek huzur vericidir. Polis olmasaydım ve beni çağırsalardı seve seve giderdim hainlerle savaşmaya."


Sunum:

Mardin’in Nusaybin İlçesinde görevli Özel Harekat Polisi O. M. ile operasyonlarda yaşadıklarını konuştuk.

Ahu Öztürk: İlk olarak  Özel Harekat polisleri neye göre seçiliyor, en önemli kriterler, aranan özellikler nelerdir onu sormak istiyorum?

O. M.: İlk başta gönüllük esası var, sonuçta polislik zaten zor bir görev ayırım yapmak doğru olmaz, ama Özel Harekat daha riskli bir konumda. İlk alımlarda yaş sınırı var; 35 yaşını aşmayan herkes müracaat edebiliyordu benim başladığım dönemde. Sağlık kontrolü en önemli faktör. Ayrıca meslek içinde de geçişler oluyor. Bunun akabinde kurs süreci başlıyor 3 veya 6 aylık dönemlerde. Eğitimler sonrasında yine elemeler yapılıyor.

özel harekat polisi wallpaper ile ilgili görsel sonucu

Ahu Öztürk: Zorlu bir eğitimden geçiyor olmalısınız, biraz alınan eğitimlerden bahsedebilir misiniz?

O. M.: Her türlü silahla atış yapılır kurs boyunca. Kursun en önemli ögesidir silah hakimiyeti ve hedefi vurabilmek. Yoğun bir şekilde spor eğitimi vardır. Bu sporlarda en çok koşuya önem verilir. Bir de arazi şartlarına uyum sağlamak önemlidir. Bunun içinde belirli dönemlerde arazide kalınır. Araziye çıkarken içerisinde kumanya ve su bulanan ağırlığı 30 kg ile 40 kg arasında değişen çatanlar olur ve en az bu yükle 10 km yürüyüş yapılır.  Tabi sadece kumanyanın ağırlığı değil bunlar, hücum yeleği, el bombası gibi teçhizata bulunmakta.


Ahu Öztürk: Arazi, eğitimin bir başka boyutu anladığım kadarıyla, orada neler yapılıyor?

O. M.: Tatbikat. İki grup olur tatbikat yapılırken, düşman ve dost. Bu şekilde savaş teknikleri öğrenilir.  

Ahu Öztürk: Eğitimlerde açlık/susuzluk gibi alıştırmalar yapılıyordur değil mi?

O. M.: Tabi ki, her şarta uyumsa sağlayacak şekilde eğitim alıyoruz, çok aç kaldığımız olmuştur.

Ahu Öztürk: Şu an Nusaybin’desiniz, orası da maalesef ki bir çatışma ortamı yaşadı, haberlerden takip ettiğimize göre %97’si teröristlerden arındırılmış durumda. Siz orada neler yaşadınız ve şuan orası ne durumda anlatabilir misiniz?


O. M.: Ne yazık ki evet bu ülkenin bir vatandaşı olarak PKK’nın yaptıklarını hazmediyorum. Birlik ve beraberliğimizi bozmalarına asla izin vermeyeceğiz. Nusaybin’de şuan hayat yok sayılır. Sivil kimse yok, asker ve polisler orada. Manzara ürkütücü, barikatlar, çukurlarla dolu her yer. Caddeler, sokaklar, binalar.. her yer yıkılmış vaziyette. Savaş sonrası nasıl olursa orası yanı şekilde. Anlatacak çok bir şey yok aslında.

Şehitlerimizin çoğunu kalleşçe yapılan saldırılarda verdik. Yüz yüze gelmiyorlar asla. Keskin nişancılar ya da el yapımı patlayıcılar kullanıyorlar. 

Ahu Öztürk: Bu soruyu sormak biraz zor, ama yakın arkadaşlarınızdan şehit olan oldu mu?

O. M.: Bende zor cevap vereceğim maalesef oldu, iki arkadaşım. Size bu hissi anlatmam mümkün değil.

Ahu Öztürk: Siz de şehit olabilirdiniz, içinizde korku, ne biliyim polis olduğunuz için pişmanlık gibi hisseler uyandı mı ?

O. M.: Kesinlikle hayır, Şehitlik mertebesine ulaşacağınız biliyor olmak ve Vatan sevgisi bütün korkuları yok ediyor. Yaralanmış olsam bile asla görevimden vazgeçmem. Bu vatana hizmet ederek ölmek huzur vericidir. Polis olmasaydım ve beni çağırsalardı seve seve giderdim hainlerle savaşmaya. Bizler Allah içi vuruyoruz, Peygamber için vuruyoruz, Şehitler için vuruyoruz. Bayrağımız yere düşmesin diye kanımızı sonuna kadar akıtmaya hazırız.

Ahu Öztürk: Aileniz Nusaybin’de görev yaptığınızı biliyor mu?

O. M.: Evet, biliyor.

Ahu Öztürk: Nusaybin’de hayat yok sayılır dediniz, orada kalan vatandaşlarla konuşma fırsatınız oldu mu, sizi destekliyorlar mı?

O. M.: Kendi adıma konuşmam gerekirse pek karşılaşmadım, bir operasyon sırasında Pkk’nın elinden kurtardığımız bir aile vardı, çocuklar koşarak gelip bize asker abi diye sarılmışlardı. O an da çok duyguluydu. Çikolata, bisküvi vermiştik, çok mutlu olmuşlardı.

Ahu Öztürk: Nerede kalıyorsunuz peki, yine haberlerden gördüğümüz kadarıyla polis ve askerler için okulların hazırlandığınız biliyoruz?

O. M.: Evet, durum ve yerine göre okulları açtılar, bazılarımız mülteciler için hazırlanan çadır kentlerde kalıyor. İmkanlarımız çok kısıtlı zaten sürekli hazır ol vaziyette duruyoruz. Nerede kaldığımızın çok bir önemi yok, sıcak yemek yiyemiyoruz, kumanya tarzı yediklerimiz, temizlik gibi ihtiyaçları hiç söylemiyorum onlar zaten yok. 


Ahu Öztürk: Gerçekten çok zor şartlar altındasınız. Psikolojiniz nasıl, buradan döndüğünüzde hayata kolay adapte olabilecek misiniz?

O. M.: Sonuçta bizde can taşıyoruz ilk başlarda kötü etkilenmiştim, yanınızda bomba patlıyor, yaralanan arkadaşlarınız oluyor, kaldığınız yere taciz atışları yapılıyor, sonra alışıyorsunuz haliyle. Bombalar patlasa bile uykunuza devam edebiliyorsunuz.  İnşallah bu terör belası bir önce biter. Tüm halkımız rahat bir nefes alır. Biz de o zaman rahat bir nefes almış oluyoruz.

Sağ salim dönmek nasip olursa adapte olmak kolay olur. Polisliğin cilvesi bu, bayramımız yok, mesai saatimiz yok, eşin çocuğun hasta olsa bile yanında olamıyorsun. Bunları göze alarak yapılan bir meslek, o yüzden pek fazla sorun olmuyor. Tabi bunları kendi adıma söylüyorum.

Şuna da belirtmen geçemeyeceğim, polis haklarının iyileştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Biraz daha insani koşullarda çalışabiliriz.




Ahu Öztürk, 08.06.2016, Sonsuz Ark, Çırak Yazar, Röportaj


Seçkin Deniz Twitter Akışı