13 Haziran 2016 Pazartesi

SA3033/ÇY10-AÖ19: “Çelenk” İstemem, Göndermeyin!

"İnançlarımızda, adetlerimizde, geleneklerimizde olmayan ne varsa bize empoze edilmiş, ruhumuza işlenmiş."


Açılış, cenaze, düğün gibi törenlerin girişinde görürüz 'Çelenk’i. Büyükçe yuvarlak içerisinde yapraklar, çiçekler olan, ayaklı bir şey. Sevincin veya üzüntünün fazla olduğunu göstermek için midir bilinmez, çoğunlukla hali vakti yerinde olan kesimler tarafında törenlere gönderilir ve üzerlerine koca harflerle gönderenin isimleri yazılır. "Gelemedim; ama bakın ben buradayım" der kapının bir köşesinde. 

Tören bitince ya çocukların hışmına uğrar ya da gelen geçen çiçeklerini koparır ve en nihayetinde birkaç saat içerisinde  çöp olur.

Çelenk fiyatları semt ve içerdiği çiçeğe göre farklılık gösteriyor; minimum çelenk tutarı 250 TL civarında. Yani sırf kendimizi göstermek, "Ben buradayım, üzüldüm veya sevindim" demek için parayı çöpe atıyoruz. 

Bir de resmi törenler var, özellikle Anıtkabir’de yapılan her törende iki asker eşliğinde yetkili zat büyük bir titizlikli 'Çelenk’i tutar ve yavaşça koyar, sonra da saygı duruşunda bulunulur. Bu resmî çelenk bırakma olayı herhangi bir Atatürk büstünde yapılıyor. Garip değil mi? 

İnançlarımızda, adetlerimizde, geleneklerimizde olmayan ne varsa bize empoze edilmiş, ruhumuza işlenmiş.

Aslında çelenk, Eski Mısır’da ortaya çıkmış. Keten bezlerin üzerine çiçekler yerleştirilmiş ve hediye edilmiş. Daha sonra Eski Yunun’da genellikle zeytin, çam, defne, hurma yapraklarından yapılan çelenkler, yapılan yarışmaları kazanan kimselere ödül olarak verilmiş. Bir de 18.yüzyılda Meksika’da rahibe okullarından mezun olan rahibelere başlarına takılması için küçük çelenkler yapılmış.

Bu anlattıklarımız sevinç olarak ifade edilen çelenklerin kimler tarafından kullanıldığı ile ilgil idi. Şimdi ise 'Cenaze Çelenk’i kimler tarafından kullanılmış ona bakalım. İlk olarak Mısır Firavunu Tutankhamun’un milattan önce 1346'da öldüğünde mezarı çiçekten taçlarla kaplanmış. Amaç ise ruhları kötülüklerden hoş çiçek kokuları ile korumak.

Görüldüğü üzere; ne İslam ne Osmanlı ne de Türk kültürü ile alakası olann çelenk Eski Mısır’da ortaya çıkmış ve tüm dünyaya yayılmış. Hıristiyanların, Yahudilerin ve diğer dinlerden olan kimselerin çelenk kullanmasını hoş karşılarım, ama biz müslümanlar neden bu çelenk işini önemsiyoruz, neden üzüntümüzü, sevincimizi çöpe gidecek olan, belki gönderildiği kişinin haberi dahi olmayacak ya da bir kaç saniyeliğine göz teması kuracağı bir ifade biçimine para veriyoruz?

Üzerine kocaman harfler isim yazdırarak neyi İspatlıyoruz? Paramızın çok olduğunu mu, geleneklerimizden koptuğumuzu mu, gösteriş düşkünü olduğumuzu mu, karşıdaki kişiye değer vermediğimizi mi? 

Mutluluğa gösteriş yaparak ortak olunmamalı, acıya da. Bizler Peygamber ümmetiyiz ve putları 1400 sene evvel önce yıktık. Samimi isek eğer hislerimizde putlaştırılmış şeylerden, bizim kültürümüzden doğmamış simgelerden uzak durmalıyız.

Bildiğiniz gibi hediyeleşmek sünnet, bir hadisi şerifte şöyle buyuruluyor  “Hediye, Allah-ü Teâlâ'nın gönderdiği güzel bir rızıktır. Hediyeyi kabul edin ve karşılığında daha güzelini verin!” 

Çelenk hediye yerine geçmez, elle tutulur, hatırası saklanır cinsten  çam sakızı çoban armağanı hediye göndermek akla daha uygun geliyor veya herhangi bir ihtiyacını gidermek daha güzel olacaktır.

Bizler Peygamber ümmeti, Osmanlı torunu ve Türk olarak, bizim adetlerimizdenmiş gibi bize empoze edilen şeylere karşı uyanık olup fark etmeli, bu tarz gösteriş oyunlarını elimizin tersiyle itmeliyiz.


 Ahu Öztürk, 26.05.2016, Sonsuz Ark, Çırak Yazar, Deneme

Seçkin Deniz Twitter Akışı