"Bu toprakların kadim değerlerinden neşet eden büyük ve kapsayacı irade olarak Yeni Türkiye, Kürtleri ne Türkiye’de ne Suriye’de ne Irak’da ne de başka bir yerde Batı’nın kiralık lejyonlarına terk edemez."
“Biz artık Akdeniz’de şimdiye kadar taşıdığımız bütün politik yükü taşıyacak, hatta bu bölgenin diplomatik kontrolünde başlıca rolü üstlenecek kadar kuvvetli değiliz. Fakat Fransa’nın da yardımı ile Birleşik Devletler ve Britanya, üçümüz, örneğin Mısır problemi ve Süveyş Kanalı’nın savunulması sorunu ile baş edecek kadar güçlü oluruz.” Churchill Nisan 1951.
Britanya’nın, Alman İmparatorluğu’nu, yeni oluşacak fırsatlardan uzak tutmak için ustaca kurguladığı ve Rusların Çanakkale Boğazı’nı ele geçirip sıcak sulara ulaşmak hayallerini kışkırtarak çıkacak savaşın bütün maliyetini onların sırtına yüklediği yüzyılın başındaki gelişmeler, öngörüsüz liderlerin elinde onmilyonlarca insanın kaybına ve dünyanın derin acılar çekmesine neden oldu.
İngilizler, 100 yıla yakın bir süre Almanları, Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın fırsat dolu bölgelerinden uzak tutu. Rusları da tabir yerinde ise bir büyük hapishanede yaşamaya, ardından da derdest olmaya sürükledi. Bu sürecin sonunda İslam dünyasında, araziye büyük adaletsizlikler, çirkin plan ve niyetlerle çektikleri çitlerle kurulan devletlerin hepsi, bu azgın sömürü ve yağma düzenine bekçilik yapan odaklara teslim edildi.
18. yüzyıldan başlayarak Britanya ve genel olarak Batı iktidar odakları, İslam dünyasında 600 yıl boyunca süren bir barış ve adalet odağı olan iktidarı yıkmak için Rusları koç başı olarak kullandı. Bugün de sanki tarih tekerrür etmekte. Rusların sıcak denizlere inmek hayali kışkırtılıyor. Batı’nın yağma ve sömürü düzenine karşı durabilecek yegane güç ve iktidar odağına ket vurmak görevi, nice vahşi katliam ve yıkıma, akıl dışı acı ve ıstıraplara mal olacak şekilde yazık ki yine Ruslara düştü.
Batı’nın Rusya’ya biçtiği rol
Sonucun 100 yıl önce yaşananlardan farklı olmasına dair umut yine liderlerin ferasetine kalmış durumda. Henry Kissinger’in şu ifadesi, Rusların Batılı emperyalistlere ve karanlık Pers planlarına itibar etmemesini icbar eder: “(Rus liderlerinin)... Üç yüz yıl boyunca geniş Rus sınırları etrafında çarların ve komiserlerin yarattığı nüfuz küresinin kendilerine verileceğini beklemeye hakları yoktur.”
Evet, Batı’nın Rusya’ya biçtiği misyon budur: Bir ortak değil, sadece kirli bir sömürgeleştirme operasyonunda lejyonluk. İslam dünyasının maruz kaldığı bu yağma ve sömürü düzeninin kilidi de hiç şüphesiz bugün dört islam ülkesinde yoğunlaşan Kürt nüfustur.
Yüzyılın başında icra edilen ağır ve kanlı operasyonda Ermeni nüfusa dayatılan misyon, bugün aynı ile Kürt nüfusa dayatılmaktadır. Siykes-Picot sömürü ve yağma düzeni, sanki bugünleri dikkatlice hesaplamış gibi, 100 yıl boyunca bu rezil düzenin bekçileri olan iktidarlarca gadre uğratılan, yok sayılan, rezilce asimile ve imha edilmeye çalışılan, böylece akıl almaz derecede irrite edilen, günü geldiğinde sahaya sürülmek üzere Batılı sömürü ağalarınca semirtilen sekter sol terör örgütlerine mahkum edilen mazlum Kürtler, şimdi islam dünyasında yeşeren adalet ve barış umutlarına saldırtılmak isteniyor.
Tıpkı büyük vaadlerle İngiliz ve Fransızlar tarafından kışkırtılan ve binlerce yıllık komşuları ile aralarına kan dolu çukurlar kazdırılan Ermeniler gibi Kürtlerin de Müslüman ahali ile aralarına kan girsin isteniyor.
Tıpkı Ermenilere, beşeri ve maddi imkanlarının asla kaldıramayacağı yükler yükledikleri gibi, Kürtlere de güdük sol gruplar eliyle akıl dışı yükler yüklemek istiyorlar. Ve yazık ki yüzyıllık kışkırtılmış, sivriltilmiş acılar ve bu acılar üzerine inşa edilmeye çalışılan Kürt milliyetçiliği sosu ile bu akıl almaz emperyalist yağma planına ideolojik payandalık misyonu hızla Kürt sokağında karşılık buluyor.
Buradan hızla çıkmamız lazım. 100 yıl boyunca Rusya’nın etrafına konumladığı uydu, Batı bekçisi iktidarlarla koca bir bölgeyi bloke eden akıl, şimdi yükselen bir güç olarak, dünyada kurdukları yağma ve sömürü düzenine karşı tek kayda değer ve etkili itiraz odağı olan Türkiye’yi benzer bir blokaj ile durdurma çabasında.
Büyük yapıları, devlet ve toplumları kontrol etmek gittikçe zorlaştığından, şimdi daha küçük, paramiliter, hiçbir kanun/ilke/ahlak ile kayıtlı olmayan, sekter ideolojileri ile kapalı devre çalışan terör grupları eliyle sonuç almaya çalışıyorlar. Uzunca bir zamandan beri kuluçkada tuttukları Kürt mağduriyeti üzerinden devasa bir insan gücüne erişim sağlıyorlar, meşruiyet devşiriyorlar ve dayatılmış/yapma bir Kürt iradesi olarak bu imkan ve insan kaynağını sömürü ve yağma düzenine kiralıyorlar. Buradan hızla çıkmamız lazım, evet.
Kürt’ün iradesi emperyalistler ve sömürgecilerle kolkola Müslüman ahaliyi katleden bu terör şebekeleri olamaz. Kürt, bu rezilliğe mahkum edilemez.
80 yıllık iktidarında Kemalist rejimin ve ırkçı Baas sosyalizminin gadre uğrattığı Kürtler için Ak Parti yönetimi ve koyduğu Yeni Türkiye vizyonu gerçek bir umut olmuştur. Bu büyük kitleye, bu kadim halka, emperyalizmin çizdiği ulusçu/ırkçı bir irrasyonalizm dayatmak, sömürge bekçilerinin eliyle çektirilen sıkıntı ve acıları, şimdi yeniden ve daha beter biçimde Kürt maskeli paramiliter sol terör gruplar üzerinden süreğen kılmaktan başka bir şey değildir.
Bu toprakların kadim değerlerinden neşet eden büyük ve kapsayacı irade olarak Yeni Türkiye, Kürtleri ne Türkiye’de ne Suriye’de ne Irak’da ne de başka bir yerde Batı’nın kiralık lejyonlarına terk edemez.
Abdullah Öcalan’ın 18 yıl boyunca Şam’daki evinde yaşadığı ,PYD/PKK paramiliter güçlerince üç oğlu ile birlikte katledilen Rahmetli Abdullah El Bedro’nun dediği gibi: “Kürt bölgesi Baas rejiminin milis güçleri olan ve El-Muhaberat tarafından yönetilen PKK/PYD’nin kontrolüne geçerse Kürtler, Baas zulmünü mumla arar. PYD asla Kürtlerin bir hakka sahip olmasına da müsaade etmeyecektir.”Aynen de öyle olmuştur, Afrind’de, Cizir’de, Nusaybin’de, Sur’da olan biten vahşet, Rahmetli Bedro’yu haklı çıkarmıştır.
Kürt toplumu kaynamaktadır, irili ufaklı bir çok çevre, Kürt’ün içine itildiği bu sömürge lejyonu misyonunun akıl dışılığına, dayattığı karanlık geleceğe isyan etmektedir.
Son bir hafta içinde, Urfa’da Suriye Kürt partileri ve önemli siyasilerinin katıldığı iki günlük bir toplantı gerçekleşti. Rahmetli Meşal Temo’nun (ki O’nun da Esed diktasının hedef göstermesi ile PYD tarafından katledildiği söylenmektedir) kardeşi Abdulaziz Temo başkanlığında toplanan grup, Suriye’de PYD/Esed ortak diktasına karşı isyanı dile getirmiştir. Irak Kürt bölgesinde geçen hafta Dr. Musa Kaval öncülüğünde onlarca aydın ve parti yetkilisinin katıldığı, IKBY’de sömürgecilerin ve İran’nın dayattığı kumpaslarla, yine benzer biçimde Goran ve diğer sekter sol grupların eliyle icra edilmeye çalışılan istikrarsızlaştırma girişimlerine isyan sesleri yükseltilmiştir.
Benzer sesler, Türkiye’de de terör örgütleri ve baskıcı sol grupların Kürt sokağında estirdiği terör ve baskıya rağmen artmaktadır. Türkiye bu seslere bigane kalamaz. Büyük devlet olmanın gereği olarak yerli, viral ve Kürt halkının ontolojik köklerinden neşet eden siyasi iradenin ortaya çıkması için lazım gelen ortam hızla hazırlanmalıdır.
NATO’nun yüklediği misyona uygun biçimde örgütlenen devletimiz, bu kimlikten hızla sıyrılmalı, yine Batılı akıl tarafından dayatılan, güdülmesi kolay, siyaset ve icraat üretmenin imkansız olduğu parlamenter sistemden hızla çıkmalı ve bir bölge gücü olarak başkanlık sistemi etrafında yeniden örgütlenmelidir. Ortadoğu’nun kilidi olarak Kürt halkına cesaretle alan açılmalı, viral bir Kürt iradesinin berraklaşması için tedbirler alınmalı, himaye edilmeli, bunun için 10 bin kilometreden bölgemize akın eden Batılı sömürge güçlerinin yaptıkları kadar hiç olmazsa cesur olunmalıdır.
Büyük ortak vatan
Halk, Türkiye’nin yanındadır, halk bekasını ‘büyük ortak vatan’da görmektedir. Devlet emperyalizmin estirdiği toz duman içinde, bürokrasinin dayatacağı vizyonsuz ve ürkek paradigmaya teslim edilemez. Unutulmamalı ki toprağa düşen bunca şehit ve verilen şiddetli mücadele, Kürt’e karşı değil, emperyalizme, sömürgeci yağma düzenine ve onların kiralık lejyonlarına karşı verilmektedir.
Müslüman ahali bu mübarek kanların niçin döküldüğünün gayet farkındadır ve gereğinin yerine getirilmesini beklemektedir. Bekleyen sadece, içeride bazı eblehlerin kutsadığı emperyalist çitlerin iç kısmında kalan millet değil, onlardan çok daha büyük bir umut ve beklenti ile bu sömürge çitlerinin gerisinde kurda kuşa yem olan, başsız ve iradesiz bırakılan, her gün yeni bir katliam ile yok edilen Arap, Türkmen, Kürt ve diğer unsurlardan müteşekkil büyük milletimizdir.
Şairin yüzyılın başında seslendiği gibi:
"Kokma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak!"
O en son ocak, sadece Edirne’de Yozgat’da değil, sadece Manisa’da Diyarbekir’de değil, Kamişlo’da, Kerkük’te, Musulda’dır aynı zamanda.
Mustafa Ekici, 19.06.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar