"Sevgili kârîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"
PAZAR YAZILARI -30-
Not 1- Rüzgârlı bir ortamda oturursan boşaltım sisteminde oluşacak arızaları da göz almışsın demektir.
Not 2- …
Not 3- Bir sineğe üçüncü bir kanat eklediğinde sineğin uçuş hızında artış değil, uçmasında eksiklik olacaktır.
Not 4- Kâhin kehanetinin arkasında durmak zorundadır, tevil takipçilerinin yapacağı şeydir, kendisinin değil.
İKİNCİNİN ÜÇÜNCÜ OLMASININ ENGELLENEBİLMESİ ÜZERİNE KİMİ NAİF ÖNERİLER
- ya da; görmesen de gördüğünü biliyorum ve bunun da seni daha bir çıldırttığını biliyorum-
Bir kavl-i fülana mebni (filancanın sözünden ötürü/dolayı) ortaya çıkan yahut oluşan yahut neşv-ü nema bulan yahut zihnimizde hazır bulunan şablona muvafık ve fakat hakikatin hilafına olup-olmadığına bakılmadan onaylanan hükümlerin çok geçmeden tuzla buz olmasından çekinmeden paylaşıldığının ilanı yahut onaylandığının dile getirilmesi zannımızca bunalım çağlarının tipik bir karakteridir. Ez an cümle (o cümleden olarak) hakikate ram olmayı zül bilmek dahi mezkûr karakterin göstergelerindendir.
Hakikatin biricikliği heva ve heveslerimize kurban edildiğinde –zihnimizdeki şablonlara uydurulduğunda- tekil –ve kuşkusuz şaşı- açınlamalara sığınmanın, onlarda ayak diremenin, benzerliğin ayniyeti gerektirdiğini sanmanın zavallılığına düşmekten başka bir neticesini ummak –naif bile değil- profesyonel bir ahmaklık olmadığı söylenebilir mi?
Ez ser-i nev (yeni baştan) söyleyelim ki bir kavl-i fülan hakikatin ölçütü olamaz. hakikatin doğasında kendini kendisi olarak ortaya koyma hassası mevcuttur, bir kavl-i fülanı ölçüt almak bu hassanın katledilmesi, bu hassaya ihanet edilmesi demektir. Bize düşen bir hükümde bulunurken yahut bir hükümde bulunmaya niyetlenmişken kendimizi yahut başkasının –bu başkası bir kişi olabileceği gibi çağın değerleri, algı ve anlayışları da olabilir- bize kazandırdıklarını paranteze almaktır. Bu ölçütü yoksama yahut dikkate almayış yahut umursamazlık bizi ya kendimizin ya başkalarının hevesine kurban etmektir.
Öyle ki mevcut mahallerin elan mevcut isimleri üzerinden bile bu yapılabilmekte, kurgulanana uymayı hakikate ram olmanın önüne alarak kurbanlık bir koyun olduğunu zımnen kabul etmektedir. “Söylenen öyle midir? Değil midir?” sorgusunun kolayca yanıtını bulabilecekken hem de. Bunun yerine heva ve hevesiyle –zihnindeki şablona- uygunluğuna tav olmakta hakikatin ırzına geçmiş olup olmadığını bile bilmemektedir. Böylesi bir pespayeliğe dünden razı dünden teşne olmuştur. Bir çocuk gibi önüne ne konursa yemekte bir sakınca görmemektedir.
Toplumların buhranlı çağlarında –ki buhranlı çağları köklü bir değişimin yaşandığı toplumlarda gözlemliyoruz- değişime direnen yahut değişimi savunanlar arasında hakikate karşı tutumlarda bire bir örtüşme dahi gözlemlemek mümkündür.
Ki her iki kesim için de aslolan hakikate ulaşmak değil heva ve hevesini –kafasındaki şablonu- hakikat kılmaktır. Her iki kesim de hakikati emellerine kurban ettiklerinin farkında değillerdir ve kendilerini hakikatin yegâne temsilcisi olarak görürler.
Dördüncü ilk üçten, ilk üç ilk ikiden, ilk iki birinciden, birinci kendinden, kendi ise heveslerinden azade olmayı becerdiğinde her şey yerli yerine oturacak, kendi sızlanmalarının universal olmadığını anlayarak başkalarının kendine konu aldığı şeyi zemmetmenin de bir tür eblehlik olduğunu fark ederek bu eblehlikten kaçınarak huzura erecektir.
Cemal Çalık, 19.06.2015, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Pazar Yazıları