"Bu ülkede İHH'yı baştacı eden hiç kimse İHH'nın neye güvenerek onca insanı gemilere doldurup, savunmasız bir şekilde rotayı İsrail'e çevirdiğini sormadı."
Kurum, Bosna savaşının ardından Çeçenistan, Filistin ve Kosova gibi savaş bölgelerine yardım götürerek faaliyetlerine devam etmiştir. Faaliyetleri sadece bu bölgelerle sınırlı kalmayıp Afrika'nın birçok ülkesine başta gıda olmak üzere eğitim ve sağlık alanlarında yardım faaliyetleri gerçekleştirmektedir. IHH İnsani Yardım Vakfı Sahara-altı Afrika'da on ülkeyi kapsayan Afrika Katarakt Projesi ile Afrika'daki körlükle mücadele faaliyetlerine destek vermektedir.
Ulusal ve uluslararası bir yardım kuruluşu olarak birçok organizasyon ile yakın iş birliği içinde çalışan İHH, İslam Dünyası STK’lar Birliği, Humanitarian Forum, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı'na üyedir. İHH, BM Ekonomik ve Sosyal Konsey'i Ecosoc tarafından danışmanlık statüsü tanınmış 3000 örgütten birisidir.
Bir yardım kuruluşu olmanın ötesinde müslümanların davasını dava bilen bir düşünceye sahip olması bu kuruluşun en önemli vasfı. Filistin davasını dava edinmiş bir sivil örgüt olma niteliğiyle islamcı camianın gönlünde taht kurmuş olan İHH'yı bu noktaya taşıyan en önemli isim ise kuşkusuz başkanı Bülent Yıldırım..
Bu kuruluşu adından en çok bahsettiren şey kuşkusuz Gazze'ye yardım için düzenlediği gemi seferi olmuştur.
İHH, İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ambargoyu delmek ve Gazze halkının temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla 2010 Mart ayında biri 3 bin tonluk yük gemisi diğeri de 1000 kişilik yolcu gemisi satın aldı. Kuruluşun başkanı Bülent Yıldırım, Mayıs ayında Gazze'ye doğru yola çıkacaklarını açıkladı ve 7 Mayıs 2010 günü yolcuların gümrükteki işlemlerinin tamamlanmasından sonra satın alınan Mavi Marmara gemisi 560 kişi ile birlikte yola çıktı.
28 Mayıs 2010'da İnsani Yardım kampanyası dahilinde Yunanistan'dan Gazze'ye doğru yola çıkan, fakat arızalanan Challenger 2 isimli teknede yer alan 15 yolcu da yolculuk esnasında Mavi Marmara yardım gemisine alındı. Ayrıca 29 Mayıs saat 17.00'de Yunanistan'dan yola çıkan Sfendonh adlı gemi de Kıbrıs açıklarındaki buluşma noktasına ulaştı.
31 Mayıs 2010 tarihinde gemi, Akdeniz'deki uluslararası sularda seyrederken İsrail Deniz Kuvvetleri tarafından silahlı saldırıya uğradı. Gemide bulunan sivillere kurşun yağdıran İsrail Deniz komandoları (biri sonradan) 10 kişiyi şehit etti.
Türkiye, bu olay üzerine İsrail ilişkilerini sona erdirdi ve ilişkilerin tekrar normalleşebilmesi için İsrail'e 3 şart koydu:
- İsrail'in yaşanan olay üzerine özür dilemesi,
- Saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödenmesi
- İsrail'in Gazze ablukasını sona erdirmesi.
İsrail, olaydan 3 yıl sonra Türkiye'den resmi özür dilemiş ve saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödemeyi (miktarı daha az olsa da) kabul etmişti. Şimdiye dek yaptıkları karşısında bir adım geri atmayan İsrail, kimi uluslararası raporlarda kendini haklı çıkarsa da Türkiye'ye karşı geri adım atarak hatasını kabul etti. Ancak Gazze'ye olan ablukanın kaldırılması konusunda direndi ve bunu dayatan Türkiye'ye karşı düşmanlığını had safhaya çıkardı. İçeride ve dışarıda Erdoğan iktidarına karşı olan kimler varsa onlarla işbirliğine gitti.
Bölgede ve ülkede yaşananlar karşısında gitgide daha da köşeye sıkışan Türkiye, bazı konularda strateji değişikliği yapmanın zaruri olduğuna kanaat getirdi.. Mavi Marmara saldırısının üzerinden 6 yıl geçmiş olmasına rağmen İsrail'in başta ABD ve diğer ülkeleri etkisi altına almış olması nedeniyle Filistin'e yardım edemeyişin sancısını çeken Türkiye, Gazze ve Filistin'e yardım edebilmenin yolunun İsrail'le anlaşmaktan geçtiğini gördü ve İsrail'le görüşmelere başladı.
Yapılan görüşmelerden Hamas'ı da sürekli bilgilendirdi. Sonunda Hamas'ın da karşı çıkmadığı bir formül olan Türkiye'nin, Filistin'e yardım etmesine imkan tanıyacak bir anlaşmaya imza attı.
Türkiye'yi bu noktaya iten en önemli şey Gazze'nin içinde bulunduğu durumdu. İsrail'in yerle bir ettiği bu yerleşim merkezi susuz, elektriksiz adeta bir harabeye dönmüş ve insanlar açlıkla karşı karşıya bırakılmıştı. Bu tabloya rağmen hiçbir ülke sorunu çözmek içi adım atmıyordu. Türkiye İsrail'le uzlaşıp, attığı bu adımla Gazze'ye, Filistin'e bir nebze de olsa yardım etmek için sonuç alınamayacak bir diretmeden vazgeçmenin gerekliliğine inandı.
Bülent Yıldırım, İsrail'le yapılan anlaşmaya tepki göstererek iktidarı ve Erdoğan'ı suçladı.
Şaşkınlık yaratan bu suçlamaların kime faydası olduğunu bilmiyoruz. Bir kere Türkiye, 6 yıl tüm dünyaya Gazze'ye karşı yapılan insanlık dışı uygulamaları anlattı. Bu konuda yardım dilenmediği hiçbir ülke kalmadı. Ne yazık ki hiçbir ülkenin bu konuda kılı kıpırdamadı. Gazze'liler perişan halde hayat mücadelesi verdiler, vermekteler. Türkiye, bu süreçte İsrail'e karşı yürüttüğü lobi faaliyetleri nedeniyle İsrail'in bir numaralı düşmanı haline geldi. Gün geçtikçe Türkiye bir çok menfaatinden oluyor, politik alanda kıstırılıyor ve Gazze sorunu git gide daha vahim hale geliyordu.
Hepimizin gördüğü bu manzarayı nasıl olur da Bülent Yıldırım göremez? İsrail'le ilişkilerimizin 6 yıldır donmuş olmasının Türkiye'ye zararı olması bir yana Gazze'ye ne yararı oldu. Gazze adına hangi kazanımları elde ettik?
Bu ülkede İHH'yı baş tacı eden hiç kimse İHH'nın neye güvenerek onca insanı gemilere doldurup, savunmasız bir şekilde rotayı İsrail'e çevirdiğini sormadı?
İsrail'in zalimliği bilinmiş olmasına rağmen neden bu insanların AŞOD limanına götürülmesine mani olundu. Yıllarca acımasızca insan öldüren bu ülkenin gemidekilerin tümünü öldürmesi halinde bile her hangi bir yaptırımla karşılaşmayacak olduğunu bilmeyen yokken Bülent Yıldırım yaşanabilecekleri neden tahmin edemedi?
Bu konuda sorulacak onlarca soru var ama camiadan hiç kimse İHH'nın iyi niyetinden, amacından kuşkulanmadığı için ona zerrece toz kondurmadı. Olup bitenin öngörüsüz davranmaktan kaynaklandığını düşündü. Her şeyi iyi niyete yordu.
Şimdi geçmiş hataları bir yana bırakıp, önümüze bakarak daha olumlu bir rota çizmemiz gerekmez mi? İHH'nın ve Yıldırım'ın yapması gereken; Öncelikli olarak 6 yıldır bu dava için tüm gücüyle didinen Ak parti iktidarına teşekkür etmek, Mavi Marmara mağdurlarına içinde bulunduğumuz durumu anlatarak onları iktidarın samimiyetine güvenmeyi telkin etmek ve bundan sonra Gazze'nin, Filistin'in imarı için bir seferberlik başlatmak değil mi?
Evet bizler İHH'dan bunu bekliyorduk. Filistin'in,Gazze'nin,Batı Şeria'nın buna ihtiyacı var..
Filistin'i dava edindiği için Filistin düşmanlarının düşmanı haline gelmiş olan bir iktidara yüklenerek düşmanları sevdirmek, iktidara yeni bir cephe daha açmak ne ümmete, ne ülkeye, ne Filistin'e ne de İHH'ya hiçbir şey kazandırmaz.
Umarım Bülent Yıldırım, girdiği bu yanlış yoldan tezden geri döner..
Adnan ONAY, 30.06.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Takip et: @adnanonay