"Hazır ol cenge sulh-u salah istiyorsan."
Ak Parti iktidarının ilk yıllarıydı. "Cemaatle etle/kemik olan iktidarın bir süre sonra kavgaya tutuşacağını, buna da İsrail'le ilişkilerin neden olacağını" yazmıştım.
Bu öngörümün dayanağı; Ak Partiyi oluşturan üst kadronun oldum olası İsrail politikalarından rahatsız olan bir kadro olduğunu, cemaatin ise varoluşundan beri içeride ve dışarıda ana güç olarak gördüğü güçlerle işbirliği yaparak varlığını pekiştirdiğini, o nedenle daha güçlü karşısında daha zayıf gördüğünü yolda bırakarak yoluna devam etmek isteyen bir anlayışa sahip olmasıydı.
Biliyordum ki cemaat, ilk ortaya çıktığında önce milli görüş camiasıyla aynı dili kullanmış, palazlanmaya başlayınca fazlaca büyüme istidadı gösteremeyeceğini gördüğü MSP'ye düşmanlığa başlamış ve zaman içerisinde de bu tavrını sürekli kılarak güç kimdeyse onun yanında yer almıştı.
Cemaate göre hak sadece kendileriydi ve diğerleriyle çıkarlar doğrultusunda geçici birliktelikler yapılmalıydı.
Cemaat, kolay saf değiştirebilmek için her yere sızıyor, sızdığı yerlerde kendine sempati merkezleri oluşturuyor, böylece kendisine farklı cephelerden yönelebilecek düşmanlıkları absorbe ediyordu.
Böylesine sinsi ve çıkarcı bir yapının sadece ülke içerisinde güç devşirmekle yetinmeyeceğini, o nedenle iç istihbaratla yaptığı flörtü dış ülke istihbaratlarıyla da yapacağını ve onlarla yaptığı işbirliği nedeniyle onların istemediği iktidarları yok etmek için var güçleriyle ortaya çıkacaklarını kestirmek zor değildi.
Dış güçlerin böylesine verimli bir yapıyı sadece Türkiye'de beslemeyeceğini, dünyanın birçok yerinde bunlardan istifade etmek için her tür desteği vereceği de aşikardı. Nitekim öyle oldu; Bu yapı kol kola yürüdüğü güçlerin desteğiyle yurt dışında eğitim ve ticaret atağına geçti. Yerleştiği ülkelerde ana misyonu onu koruyan , büyüten güçlere her yönden hizmet sunmaktı. Kısaca bu yapı sadece Türkiye'de değil, dünyada bulunduğu her yerde küresel güç merkezinin yani dünya siyonizminin çekirdeği İsrail ve Onun büyük devleti ABD'nin bir kolu halindeydi.
O nedenle ; iktidarın İsrail'le ve onun büyük üssü ABD ile çatışma noktasına gelmesi halinde iktidarın ipini çekmenin ihalesinin bu yapıya verilmesi kaçınılmazdı. Zira bu yapı dışarının destek ve organizasyonuyla tüm kirli yapıları kontrol edebilecek, yönlendirecek şekilde bir güçle donatılmıştı.
Sonuçta; tahminlerim doğru çıktı ve Ak parti siyonist politikalara karşı çıkmaya başlayınca karşısında paralel devlet haline gelmiş olan bu yapının ihanetine uğradı..
İSRAİL'LE İLİŞKİNİN GELECEĞİ
İsrail, siyonizmin sıçrama tahtası olarak bölgeye yerleştirdiği bir devlet. Küresel siyon sermayesinin çıkarları doğrultusunda dünya savaşları dahil her tür kötülüğe alet olan bir devlet. O nedenle bu devletin kitabında barış, huzur denilen şeylerden eser yok. Bu terör devletini dizginleyebilecek bir güç ise yok. Onu dizginlemeye kalkan Obama'nın onun esiri haline geldiği ortada.
Kendini yeryüzünün efendisi gören bu devletin bugüne dek anlaşmalara sadık kaldığı görülmemiş. Çıkarı neyi gerektiriyorsa anında o yola baş vuran bu devletle Türkiye'nin uzun süre iyi ilişkiler sürdürmesi olukça zor.. Zira Türkiye'nin güçlü varlığı, İsrail'in çıkarlarının tehlike altına girmesi demek. Bu yüzden İsrail,Türkiye'nin büyümesine, istikrarına engel olmak için türlü oyunlar deneyecek, Türkiye'yi bir çok yönden tahrik edecektir.
Osmanlı'nın mirasçısı görülen, bu topraklara 600 yıl hükmetmiş olan bir milletin İsrail'in bölgede at koşturmasına, onun zulümlerine rıza göstermeyeceği ise bir gerçek.
Kısaca (geçmişte olduğu gibi) İsrail'le ilişkilerimizin her an yeniden limoni hale gelmesi mümkün. Şimdiden buna hazırlıklı olmalıyız.
Bunun en çok farkında olan ismin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu belirtmeye gerek yok. O nedenle de İsrail'in en yakından takibe alıp, yok etmek isteyeceği ilk isim yine Erdoğan olacaktır.
Bugüne kadar bunu başaramadı, bundan sonra yeniden dener mi, ne zaman dener kestirmek zor.
Ancak, bildiğimiz bir gerçek var; İsrail, (bu haliyle) güvenilecek, dost olabilecek bir devlet değildir.
Kuruluşundan bu yana yürüttüğü politikalara baktığımızda İsrail hakkında olumlu bir şey söyleyebilmek mümkün değil. Ancak,genel tablo böyle olsa da Türkiye, yeniden barıştığı İsrail'i vahşi politikalarından uzaklaştırmak için elinden geleni yapmalıdır.
Tek derdi para olan siyon sermayesine yeni kazançlar sağlanması halinde İsrail'in daha insani bir noktaya çekilmesi mümkün olabilir. En azından bu niyetle hareket etmek gereklidir. Neticede barışın tadını alan halklar kendilerine kan ve göz yaşı dayatan iktidarlara karşı seslerini yükselttiklerinde iktidarlar geri adım atmak zorundadırlar.
Bölgemiz İsrail'in tasallutu altında kan ve göz yaşıyla sulanmış durumda. İsrail'le iyi ilişkiler bu tablonun değişmesi için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir..
İsrail'in zulümlerinden vazgeçen, barışçıl bir devlet haline gelebileceği konusunda umutlu muyum?
Elbetteki hayır!
Ama,önemli olan imkansız sanılan için çaba sarfetmek, imkansızı imkanlı hale getirmeye çalışmaktır.
Buna imkan oluşmaması durumunda ise ortaya çıkacak en ağır tabloya karşı da hazırlıklı olmak zorundayız.
Ne demişler;
"Hazır ol cenge sulh-u salah istiyorsan."
Adnan ONAY, 01.07.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Takip et: @adnanonay