‘Müzelerimiz’ konulu inceleme ve araştırmalara baktığımızda, Türkiye’nin kültürel zenginliğinin nasıl bir enginliğe sahip olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
İster 1987 basımı, Ekrem Akurgal’ın Anadolu Uygarlığı adlı
kitabına bakalım isterse 1946 basımı Remzi Oğuz Arık’ın Türk Müzeciliği adlı
başvuru kaynağı niteliğindeki kitabını okuyalım; ulaşacağımız gerçek
tartışmasız biçimde Anadolu’nun dolayısıyla Türkiye’nin, dünyanın en büyük ve
en önemli tarih ve kültür merkezlerinden biri olduğu gerçeğidir.
Anadolu’nun ve Türkiye’nin bu tarihsel ve kültürel portresi,
öylesine büyük bir gerçektir ki; tıpkı yukarıda anmış olduğumuz önemli
incelemelere benzer biçimde çalışmalarda da aynı gerçekle karşılaşırız.
Türkiye’nin 12 bin 500 yıla dayalı kültürel ve tarihsel
büyük birikimine dair bütün bu klasik sayılabilecek çalışmalardan bir diğeri de
1996 yılında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı yayını olarak Gül Pulhan’ın
editörlüğünde yayınlanan Dünya Mirasında Türkiye adlı eseridir. Kitap, yazınsal
ve fotografik bütünlük anlamında da oldukça dikkat çekiyor.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığının çokça dikkati çeken ve
daha çok dönemsel anlamda kesinlik kazanan dünya mirasını ve içindeki Türk
eserlerini konu edinen bu çalışmasından sonra dünya mirasına 2011 yılından
itibaren kesin olarak eklenen eserler olmuştur. Edirne Selimiye Camii ve
Külliyesi, Çatalhöyük Neolitik Kenti, Bergama Çok Katlı Kültürel Peyzaj Alanı
ve Bursa Cumalıkızık bu listenin başlıca eserleri arasındadır. Bütün bu
çalışmalara bakarak denilebilir ki; Türkiye doğal ve kültürel mirası dünya
müzecilik literatürünü zorlayacak ve değiştirecek bir mahiyet taşımaktadır.
Bu bakımdan yaklaşık olarak 20 yıldan bu yana parça parça
keşifleriyle bile dünya mirasına dair kesinleşen ve geçici listelerde yer alan
bu şaşırtıcı kültürel ve doğal miras örneklerini sıralayacak olursak, karşımıza
çıkacak olan Türkiye’nin yeni kültürel ve doğal gerçekliği üzerinde ayrıca
durmak gerekecektir.
Örneğin; Alanya‘dan söze başlayarak, Mersin’deki Alahan
Manastırı’na, Efes’ten Karain Mağaraları’na, Bitlis’teki Ahlat Eski
Yerleşimi’ne, Diyarbakır Kalesi ve
Surları’na, Harran ve Şanlıurfa Yerleşimleri‘ne, Ağrı İshakpaşa Sarayı’ndan
Konya Selçuklu Mirası’na kadar uzanabilir; aynı biçimde Mardin Kültürel Peyzaj
Alanı’ndan söz ederek Denizli ve Doğubayazıt’ta her daim göz alıcı duruşlarıyla
dikkati, çeken Perge Antik Kent kalıntılarına kadar bir dolu doğal ve kültürel
zenginliğe dikkat çekebiliriz.
Muhatabımız bu kadarıyla bile ciddi bir şaşkınlık
uyandıracak böylesine zengin bir tarihî ve doğal birikimle baş başa kaladursun,
biz hiç durmadan bu birikime Şanlıurfa’daki Göbeklitepe Arkeolojik kazılarını
ekleyebilir ve sözümüzü yenilerde ilan edilen Adana Anavarza Antik Kenti’ne
kadar getirerek, sadece isimlerini sıralamakla bile çok daha uzun ve özel
yazılarla, konuşmaları gerektirecek kadar önemli doğal ve kültürel miras
zenginliğinden dem vurabiliriz.
DÜNYANIN EN BÜYÜK MÜZESİ TÜRKİYE KİTABI, SERGİSİ VE
ETKİNLİKLERİ
İşte tam da bu yüzden üzerinde yaşadığımız toprakların
aslında çok daha büyük söylemleri gerektirdiğini ve bu anlamda ilk elde vurucu
bir söylem gibi görünse de salt bir iddia olmaktan öte Türkiye’nin gerçekten de
dünyanın en büyük müzesi olduğunu söylemek ve bu kapsamda yayınlardan,
sergilere ve diğer etkinliklere kadar yapılabilecek pek çok şey olduğunu ortaya
koymak gerekmektedir.
Sözgelimi; 2014 ün son günlerinde Türkiye’nin kültürel,
doğal ve tarihî değerlerinin evrensel bir platforma taşınması amacıyla
gerçekleştirilmiş bulunan “Dünyanın En Büyük Müzesi: Türkiye” projesi bu yolda
atılmış önemli bir adım olarak ülkemizin doğal, kültürel ve tarihî birikiminin
ulusal ve uluslararası kamuoyunda hak ettiği biçimde tanıtılması anlamında
oldukça önemli ve dikkat çekici olduğunu ortaya koymuştu.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı kontrolünde düzenlenen
“Dünyanın En Büyük Müzesi: Türkiye” projesi bir yandan fotoğraflarla
desteklenmiş Anadolu uygarlık tarihinin anlatıldığı boyutlu kitap çalışması bir
yandan söz konusu proje kapsamında çekilmiş fotoğrafların sergilendiği yurt içi
ve yurt dışı sergi organizasyonları bir yandan da 13 bölümden oluşan bir
belgeselle birlikte ciddi bir atılım niteliği taşıyordu.
14 Kasım 2014 – 31 Aralık 2014 tarihleri arasında düzenlenen
ve adeta 12 bin 500 yıllık Türkiye ve Anadolu tarihinin hikâyesini bir görsel
şölen olarak ortaya çıkarmayı amaçlayan bu çalışma, özellikle Türkiye
genelindeki müze ve ören yerlerinden seçilen yüzlerce eserin fotoğrafı ve bu
fotoğraflarda yer alan objelere ilişkin etkileyici hikâyelerin de yer aldığı
kitap çalışmasıyla bile büyük bir boşluğu dolduracak. Ayrıca proje kapsamındaki
sergiler ve TV’ler de sürecek olan konuya ilişkin belgesellerle de yurt içi ve
yurt dışı turizmin gelişmesi bakımından da ayrı bir katkı sağlayacak
niteliktedir.
Şahin Torun, 02.07.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Şahin Torun Yazıları
Takip et: @torunsahin
Sonsuz Ark'ın Notu: Şahin Torun Beyefendi'nin çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 18.06.2016
İlk yayınlandığı yer:
http://trdergisi.com/dunyanin-en-buyuk-muzesi-turkiye/