"Korku salarak halkı kolayca teslim alacağını düşünen ve gücünü geçmiş tecrübelerden alan darbecilerin hesap edemeyeceği bir şey vardı."
"Teorik olarak darbe tehdidi varlığını sürdürüyor olsa da fiilen darbeler dönemi kapandı" cümlelerine tanık oluyoruz hâlâ ve buna inanmak artık her zamankinden daha zor. Cumhuriyetin kurucu kadroları asker kökenliydi ve bu sahiplenme kendilerini daima la yüs’el hissetmelerine sebep oldu. Eğitimin ilk basamaklarından itibaren bu duyguyla yetişiyorlar demek ki, halktan uzak, steril ve kibirli bir ortam. Kuleli askeri lisesinden gencecik çocukların darbe teşebbüsüne dahil edilmesi yabana atılacak bir işaret değil.
Askeri vesayeti resmileştiren, 1961 darbesiyle kurulan Milli Güvenlik Kurulu'nu hiç kimse yerinden oynatabilmiş değil. Darbeciliğin özünü oluşturan cumhuriyeti iç tehditten korumak kollamak maddesi, müdahalelerin anayasal bir hak ve görev olarak teminatı. Ne zaman kimin iç düşman olabileceğini belirlemek ise sivil siyasetten çok askerin yetki alanında. Darbelerde çok ilerici demokrat bildiriler yazılırken bir yandan bağrından kopup geldikleri halka nasıl zulmedebiliyorlar, ateş açıp işkence yapabiliyorlar, meseleye psikolojik ve pedagojik olarak eğilmek lazım.
Halka vurulan darbelerden biri de canhıraş sokağa fırlayan, göğsünü bombalara, namlulara siper eden insanlar hakkında daha ilk saatlerden itibaren başlayan itibarsızlaştırma kampanyasıydı.
“Lümpenler, faşizm meydanlarda” paylaşımları ve kafa kesen ya da kemerle askere vuran birilerinin fotoğrafı. Bunlar anında dış basının da biricik malzemesi oldu.
Roni Marqulies’in deyişiyle dünyanın başka herhangi bir yerinde olsa hayranlıktan küçük dillerini yutacakları bir kahramanlık sergileyen bu güzel insanları hiç zaman kaybetmeden aşağılamaya kalkışmanın sebebi var.
Kafa kesmenin yalanlanmasının ardından günler geçtiği halde paylaşımlara devam eden üzerine yazı yazan kişilerin halkla kopukluğu askerlerden daha vahim durumda. Artık yaşasın darbe ya da birinin dediği gibi o çizmelerle nasıl güzel uçulacağı söylemi sakil olacağından, darbeyi kınamadan ilkin direnenleri aşağılayan dolayımlı tuhaf bir dile şahit olduk.
Roni Marquiles’in Marksist.org daki Darbeyi Kimler Engelledi yazısını okumakta fayda var. Bu acınası manipülatif hali çok güzel resmetmiş.
Darbenin akim kalmasına dair hayıflanmanın dış basındaki devamı da çok vahim.
Bunun için de Halil Berktay’dan Fox News’dan Başarısız Darbeye Hayıflanma Kılavuzu'nu okumak durumun vahametini anlamak için bir giriş olabilir.
Dışarıda ve içeride başlarına geleni önemsiz, varlıklarını direnişlerini değersiz gören, aşağılayanlardan habersiz (sonradan bildiler olup biteni) yollara dökülen insanlarla ilgili, herkesin bildiği şeyler olsa da şu üç dört günde gördüklerimi duyduklarımı tarihe not düşmek istedim bu yazıda.
Boğaziçi Köprüsünden başlamak lazım; askerler tanklarla tek taraflı geçişi kapamış ve ölüm mangası silahları doğrultmuş, bunu duyan insanlar köprüye akın ediyor elinde taş bile olmadan, bir tişört bir pantolon. Ateş etmeye başladıklarında kaçmak yerine hala silahların üzerine gelmeleri askerlerde bir afazi yaratıyor sanırım.
Ankara emniyetine yapılan bombalı saldırı görüntüleri de inanılmaz. Silahla yukarıdan taranan insanlarda hiçbir gerileme kıpırtı yok, ne zamanki artık bomba atılıyor uçaktan, o zaman bir kaçışma olabiliyor.
Kısıklı meydanında üçüncü gün artık az insan katılır derken daha da büyük bir kalabalık toplanmış, gecenin üçünde çaylarını demleyenler, bebeklerini uyutanlar, burası bombalanabilir tehlike geçmedi denildikçe meydanları daha çok dolduranlar. Battaniyeleri şallarıyla nöbetleşe uyuyan aileler. Yoksullar, üniversite öğrencileri, akademisyenler, beyaz yakalılar ve bürokratlar. Çöp toplama arabalarını park edip koşan delikanlılar, Suriyeli Filistinli Afrikalı Çeçenistanlı gençler.
Babasının patates soğan sattığı pikabındaki mikrofondan "Türkiye uyuma vatanına sahip çık!" diye haykırıyor tiz sesli küçük çocuk. Ölmüş babasının canı için su dağıtıyor genç bir kız, yaşlı dede torunlarını getirmiş ilkokul çağında, ülkenin nimetini yiyorlar külfetini de görsünler diyerek. Köprüde ayağından vurulup yaralanmış bir delikanlıyı akülü araca oturtup getirmiş arkadaşları.
Bir de videolardan izlediklerimiz var. Tanktaki askerlere yaklaşıp "O silah bana ait ben vatandaşım hemen teslim et!" diyen adam. Acıbadem muhtarının Telekom'un önünde darbecilere karşı gelirken vurulması. Kan kaybından ölene kadar komutanın ambulansa izin vermemesi. Çengelköy’de insanların infaz edilmesi, rehin alınması. Ankara’nın Kazan ilçesinde yaşanan mezalim. Üsküdar’da üzerinden iki tank geçen ve yaşamı mucize eseri kurtulan Sabri Ünal.
"Hayatımda hiç oy kullanmadım, iktidarda hangi parti olsa bunu yapardım" diyerek tankın önüne boylu boyunca yatan üniversite öğrencisi Sabri Ünal. Darbeyi duyunca havaalanına gitmek istemiş ve bir motorcudan onu götürmesini rica etmiş. Bütün parasını vermek istemiş adama "Nasıl olsa şehit olurum bana para lazım değil" diyerek.
Korku salarak halkı kolayca teslim alacağını düşünen ve gücünü geçmiş tecrübelerden alan darbecilerin hesap edemeyeceği bir şey vardı. Aynı anda saniyeler içinde gerçekleşen olayların yarattığı sinerji insanların korku duvarını aşmasına sebep oldu.
Darbe haberi duyulduğu andan itibaren darbecileri desteklemeyen basın ve televizyonlar, tersine yapılan zulümleri anında canlı yayınlamaları, partilerin yekvücut tereddütsüz karşı çıkması, ortak bildirinin yayınlanması, Ak Partili olsun olmasın toplum içindeki genel mutabakat, cumhurbaşkanının kaçtı iddialarının aksine büyük cesaret ve ferasetle hemen ortaya çıkması ve seslenmesi, başbakanın serinkanlı konuşması hepsi de çok önemliydi.
Hiç kimse yalpalamadı ikircikli davranmadı ve bu son yıllarda yaşadığımız en harika uzlaşmaydı bu kara güne rağmen.
Milletimiz fedakar cefakar davrandı, onuruna siyasal ve toplumsal iradesine evlatlarının ülkesinin geleceğine sahip çıkmada tereddüt göstermedi. Şimdi sıra yön veren temsil eden kesimlerde.
Bu eşsiz enerji hukukun üstünlüğünün, katılımcı ileri bir demokrasinin, toplumsal talepler arasında kurulacak adaletin inşasına kanalize edilmeli. Olağanüstü günler normalleşmeye dair geniş bir fikir atmosferinin sözün itibarının da önünü açmalı.
Yıldız Ramazanoğlu, 23.07.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Çöl'de Yürüyüş Yazıları
Yıldız Ramazanoğlu Yazıları
Takip et: @YldzRamazanolu
Sonsuz Ark'ın Notu:
Yıldız Ramazanoğlu Hanımefendi'den yazıları için yayın onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 28.06.2015
Yazının ilk yayınlandığı yer: Serbestiyet:
http://www.serbestiyet.com/yazarlar/yildiz-ramazanoglu/halkin-ferasetinden-deneyimler-705157