"Tüm darbeler ve sonuçları yanında şimdi 15 Temmuz ve sonuçları üzerine yapılacak tutarlı, derinlikli analizlere çok ihtiyacımız var."
Bunun en temel nedeni tabii ki darbelerin başarılı olması, bu alanda film yapacak cesareti de ortamı da boğmuş olmasıydı. Darbelerin ayrıca akademisyen sanatçı entelektüellere verdiği dolaylı dolaysız hasarın da ortamı bu işlerden uzak durmayı şiar edinenlere bıraktırması da uzun yılların kötü birikimi.
Sonunda elimizde temel sorunlara hiç ama hiç eğilmeyen bir akademi, sanat, entelektüel dünya kaldı.
En şanslılar edebiyatçılardı belki, okumayla ilişkinin yeni iletişim biçimlerinin de katkısıyla gittikçe başka türlü biçimlenince gerçeğe, hayata dair eserler çıksa da öteki alanlardaki eksiklik ve bozulma gibi bu alan da suya sabuna ya dokunmayan ya gerçeği çarpıtan, çarpıttığı kadar ucuz o 'çok satanlar'a kaldı.
15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı o kabus gibi gece ve ardından doğan şafağın hikâyesi ise filmler diziler belgesellerin konusu olacak belli ki.
Şu anda da harıl harıl belgeseller çekiliyor sosyal medyadaki bilgilere bakılırsa.
Çok iyi ediliyor.
Eğer başarılı olsa gerçeği değil sahteyi anlatan şeyler üretilecekti.
Şimdi darbe girişiminin tarihçesinden planlamasına, harekete geçildiği andan o büyük püskürtmeye kadar tek tek insan hikâyelerinden büyük resme kadar hemen her şey yazılı görsel bütün yeni ve klasik araçlarla anlatılacak.
Tarihe altı kalın kalın çizilerek not düşülecek.
Popüler kültüre not düşmenin, bu zaferi, bu çığır açmasını umduğumuz başarıyı kitlelere ve sonraki nesillere anlatmanın yeri ve zamanı evet.
Ama “ne oldu, niye oldu” sorularının cevaplarını da analiz düzeyinde bulmak bu işin uzmanlarının asıl görevi, yükü.
Darbelerin bugüne kadar başarılı olması nedeniyle, darbelerin anlamı, değiştirdikleri şeyler, ülkeyi ve milleti soktukları istikamet, bütün bunların bölgesel ve uluslararası karşılık ve sebepleri konusunda hem az hem çok geç haberdar olduk kirli şeylerden.
Örneğin, Ali Adnan belgeselini çalışırken okuduğum kitaplardan biri olan Doğan Akyaz'ın 'Askerî Müdahalelerin Orduya Etkisi' benim için de yeni ve farklı bir bakış açısı taşıyordu.
Akyaz, 60 ve 71 darbeleri üzerinden yaptığı analizlerden birinde, hatırımda kaldığı kadarıyla darbelerin Türk Silahlı Kuvvetleri'ni nasıl dönüştürdüğünü anlatırken, mealen “kurumu hiç üstlenmesi gerekmeyen, hesapta olmayan misyonlar yüklenmek zorunda bıraktı” diyordu.
Evet, darbeler orduya da büyük hasar verdi, veriyor.
Onu sistemin koruyuculuğundan sermaye bekçiliğine, güvenlik yerine siyaset odaklı bir kuruma dönüştürüyor darbeler.
Bu, artık canlı yayınlarda izlediğimiz, sokakta karşı karşıya geldiğimiz girişimin de Türk Silahlı Kuvvetleri'ne verdiği hasar yeni bir boyut.
Mesele sadece ordu da değil artık.
Tüm darbeler ve sonuçları yanında şimdi 15 Temmuz ve sonuçları üzerine yapılacak tutarlı, derinlikli analizlere çok ihtiyacımız var.
Henüz çok erken biliyorum ama acele etmemizi gerektirecek kadar hızlandı tarihin akışı.
Ve belli ki inanç, millî meseleler, tarih konusundaki birikimler üzerinde de ciddi bir tartışma başlayacak, başladı bile.
Şu ana kadar olup biteni bütünüyle açıklayan ve sonrasını görmemize yardım edecek düzeyde analize rastlamadım. Belki yapıldı ben görmedim.
Dahası, bu süper iletişim çağında algı ve haber bombardımanı birbirine taban tabana zıt olmasına rağmen yine de her biri kısmen ikna edici analizlere neden oluyor gördüğüm kadarıyla.
Her gün, darbe girişimine dair birbiriyle çelişen anlatımlar ve yeni hikâye örgüleri bile 15 Temmuz akşamına ait üç dört saatte aslında ne olduğunu netleştirmeye bile yardımcı olmuyor.
Başa dönersek;
Gencecik pırıl pırıl bir nesil geliyor. Bir yanıyla da çok başarılı usta sinemacılar var.
Ben bu işe kalksam acaba marketten su alırken açık olan televizyondan darbeyle ilgili son dakikaları görüp şaşıran “Kim darbe yapıyor?” diye soran askerden mi başlatırdım filmi…
Yoksa güvenlik kamerasındaki son görüntüsünde siyah beyaz tek başına darbeye karşı yürüyüp gitmekte olan Halil Kantarcı'nın o son telefon konuşmasından mı?
Kazan'da askerleri durdurmak için konuşmaya giderken taranan amcanın o tatlı şivesiyle anlattıklarından mı?..
Yoksa tam da darbenin içindekilerin eski adına da atıf yapan “paralel kurgu” ile bir darbecinin hazırlığı ile akşam ne pişireceğini düşünen teyze ile tezkeresine kaç gün kaldığını düşünüp “ne tatbikatı şimdi akşam akşam” diye düşünen bir erin birkaç saat sonra köprüde karşı karşıya gelmelerine sebep olacak bir akış mı tasarlardım?
Bilmiyorum…
Bildiğim, bu işe soyunacaklara hem acılı hem hüzünlü hem coşkulu ama ilk defa sonu mutlu biten bir malzemenin gerçek hayattan önlerine cömertçe sunulduğu...
Yaşar Taşkın Koç, 31.07.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları
Takip et: @yasartaskinkoc
Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015
İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak,
http://www.yenisafak.com/yazarlar/yasartaskinkoc/15-temmuz-sonrasi-2030778