"Yaşadığımız günler şu anda yaşayan herkesi hayatı boyunca gördüğü ve muhtemelen göreceği en kritik, en hayatî, bizden sonraki nesillerin nasıl bir ülkede ne şekilde yaşayacağının da belirlendiği günler."
Şimdi geriye dönük bilinmeyen detaylar da çıkıyor her geçen gün biraz daha. İşin polisiye bölümlerini anlamak hem daha kolay ve belki de bu yüzden hem daha yanıltıcı. Toplamda ne olup bittiğini ve bundan sonrasını anlamak için gösterilen çaba da gittikçe daha baskın hale geliyor.
Bu yüzden otuz kırk yıl öncesinden başlayıp günümüze kadar yaşananların hikâyesini dinliyoruz geceler boyunca.
Doğrusu anlatıcıların Akif Emre'nin önemli saptaması gibi “özeleştiri yapan mı itirafçı mı olduğu” çok önemli ve henüz kimlerle karşı karşıya olduğumuz belli değil.
Uzun yıllar boyunca içinde bulunup şimdi ağzımızı açık bırakan olaylara, şahitliklere, icraatlara üstelik neredeyse yakın zamana kadar nasıl katlandıkları ayrı muamma… "Özeleştiri mi yapıyorlar itirafçılar mı yoksa pırıl pırıl 16 Temmuz sabahının aydınlığına katılmaya başlayan pusa sise katkıda mı bulunuyorlar?", ayırt etmek güç.
Anlatılarda somut delilli isim içeren ve geleceğe dair bir şeyler söyleyen tutumdan çok bir masal havası hakim. Reyting bunu gerektiriyor olmalı ki, bam teline dokunulamadan gelip geçiyor akşam seyirlikleri.
Sadece eskiler değil, bu sefer eskiden bu örgütün zulmüne uğrayanların da anlatımlarından gideceğimiz yöne dair hepimizin içine sinen şeyler duymuyoruz.
Bunlar olabilir; bunların bir kısmı olmalı… itirazım yok ama içinde yaşamaya başladığımız aşırı güvensizlik tetikte olmayı; güvensizlik güvensizliği pekiştirmeyi kaçınılmaz olarak hakim hale getiriyor.
Dünya tarihi boyunca görülmemiş sinsilik ve acımasızlıkta üstelik bir kısmı gerçekten alanlarında yetişmiş kadrolardan oluşan böyle bir terör örgütünün muhtemel imkânları, planları konusunda karşılarında olan herkes haklı olarak gergin.
Batı'nın baştan beri pozisyonunda milim kıpırdamaması bütün bu güvensizlik ve gerginliği doğal olarak katlıyor.
15 Temmuz terörist saldırısı büyük bir dertten kurtulmaya vesile olduğu kadar güvensizliği artırma, gerginliği, tetikte olmanın getirdiği yükü çoğaltma, kurumlarda belirli ölçülerde hasar da doğurdu ister istemez.
Şimdi terör örgütünün belinin kırılmasından sonraki devletten kazınma ile bilenen ve muhtemel potansiyelinin sökülüp bir daha ellerine geçmesini önleyecek gerekli adımlar gün be gün yaygınlaşarak hayata geçiriliyor.
Önümüze bakacak, kendimize bir ufuk çizgisi belirleyecek, geleceğimizi inşa edecek yeni adımlar için bunlar ne kadar şartsa kaçamadığımız oluşan güvensiz havayı dağıtacak kişi kurum söylem ve eylemler de bir o kadar hayatî.
Nihayetinde bir devletin milletin orta vadede ne olacağı, neye benzeyeceğini belirleyen fizikî somut kazanım ve eylemler kadar bir zihniyet karakter ve ahlâk meselesi.
O yüzden sözü hem konvansiyonel hem sosyal medyadaki anlatılara, şahitlere, eski veya mağdur aktörlere atıf yapıyorum.
Böyle bir örgüt karşısında hele ki bu sıcağı sıcağına atmosferde yapılacaklar tamam, ancak oluşmaya başlayan bu güvensiz, gittikçe puslanan ortamda yakın zamanda haklı-haksız, doğru-yanlış, örgüt üyesi-masum zaten muhtemel olan birbirine karışma, karıştırılma ihtimalini artırıyor.
Çok basmakalıp geleceğini bilerek tekrar ve tekrar aynı konuya atıf yapmamın nedeni de tam bu;
Tekil veya kaçınılamayan hataları azaltmanın da geleceğimizi inşa etmenin de tek güvenli yolu kısa sürede açık şeffaf ve net bir strateji geliştirmekten geçiyor.
“Tam da bunu yapıyoruz” zaten demeye hazır çok insan vardır, ama yine de geçmişteki hatalara bakarak ve oluşmaya başlayan havadaki sis yoğunluğundan sezdiğimi şimdiden söylemiş olayım.
Hiçbir gizli, uluslararası, hedefine ulaşmak için her yolu mübah gören örgütle onun çekmeye çalıştığı minderde güreş kazanılmaz. Kazansanız bile yukarıda saydığım hasarları almanız kaçınılmaz.
O yüzden belli ki bizlerin anlamadığı bir alanda top oynama becerisine sahip, pırıl pırıl havayı yavaş yavaş dumana boğmaya çalışanların yaktığı küçük küçük ateşlerin kim ve nereden olursa olsun yüz bulmadığı, hızla söndürüldüğü bir duyarlılığı da elden bırakmamak gerek.
Yaşadığımız günler şu anda yaşayan herkesi hayatı boyunca gördüğü ve muhtemelen göreceği en kritik, en hayatî, bizden sonraki nesillerin nasıl bir ülkede ne şekilde yaşayacağının da belirlendiği günler.
Dikkat kadar özen; kararlılık kadar sağduyu; cesaret kadar açık ve şeffaf olmanın; kişisel hesaplarla yalakalığın değil vatan millet için dürüstçe inandığını söylemenin şart olduğu günler.
Ciddi ama gerçekten çok ciddi günler…
Yaşar Taşkın Koç, 14.08.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları
Takip et: @yasartaskinkoc
Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015
İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak,
http://www.yenisafak.com/yazarlar/yasartaskinkoc/puslu-hava-olusmadan-2031134