2 Eylül 2016 Cuma

SA3379/TG205:Breaking the Silence-Sessizliği Kırmak: İsrailli Askerlerin İtirafları/ El-Halil 2005-2007/ 24. Bölüm

   “Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”

Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:

İtiraf-64

Asker 1: Bir keresinde Shalas’a (El-Halil’de Filistinlilere ait bir market) yerleşimciler tarafından taş atıldığı haberini aldıktan sonra Beit Hadassah’e gitmiştik. Beit Hadassah’taki okulda (Çev: yerleşimcilere ait okul) ders arasında çocuklar dışarı çıkar ve taş atarlardı. Oraya ulaştığımızda teneffüs bitmiş ve çocuklar derse girmişti.  

Asker 2: O bölgeye gittiğimizde ayrıca Filistinlilere ait okuldan çıkan çocukları yerleşimcilerin attığı taşlardan korumaya çalışırdık. Daha sonra da devriyeye devam ederdik.  

Asker 1: Olay yerine koşa koşa gitmiştik, nefesimiz kesilmişti.  Oraya vardığımızda bir de baktık ki taş atanlar ikinci veya üçüncü sınıfta okumakta olan küçük arsız birkaç çocukmuş. Takım komutanı sınıfın kapısını çaldığında öğretmen dışarı çıktı, komutan öğretmene şöyle dedi: “Bakın, bu sınıftan taş atan çocuklar varmış. Sizden ricam onları dışarıya çağırmanız, çocuklarla taşları kimin attığıyla alakalı biraz konuşmamız gerekiyor.” Bunun üzerine öğretmen şöyle cevap verdi: “Çocuklara ders vermeme müsaade eder misiniz, lütfen rahatsız etmeyin.” Böyle dedi ve kapıyı kapattı. Olay bu şekilde sona ermişti. 

Hep bu şekilde mi oluyordu? 

Asker 1: Daha sonraları nasıl devam etti bilmiyorum. Başka bir gün, bir Cumartesi günü, küçük çocukları yakaladık. TIPH (Uluslararası gözlemciler) görevlilerine ve Shalas’taki Araplara taş atıyorlardı. Onları tutmaya çalışırken çocuklar bize vuruyordu. Yanımdaki arkadaş taş atmalarına engel olmaya çalışırken çocuklardan birinin gömleğini kazayla yırttı. 

Sebt günüydü ve Yahudi aileler Beit Hadassah’taki Avraham Avinu yerleşkesindeydi. Çocuklarıyla mücadele ettiğimizi görmelerine rağmen bir şey yapmayıp içeri girdiler. O zaman şöyle hissediyorsunuz; “Benim burada ne işim var? Bu saçmalık nedir?” 

Çocuklar bize vuruyorlardı, küçük çocuklar. Daha sonra bu çocukları bir oyun sahasında, basketbol sahasında köşeye sıkıştırmaya çalıştık. Bu sahada başlarında bir rehber bulunan Bnei Akiva (dini gençlik hareketi) üyeleri toplanıyorlardı. 

Ben rehberle konuşarak bu çocukları almasını istedim. Ona “Sen bunların rehberisin, hadi bize yardım et, bu çocukları kontrol altına al, onlarla oyun filan oynayın” dedim. Onunla konuşmamız sırasında bazı Rabbiler tarafından Arapların insan olmadığına dair verilmiş olan hükümler bulunduğunu söyledi. Bazı Rabbiler buna hükmetmişti ve dolayısıyla Araplara taş atmanın gerçekten hiçbir mahsuru yoktu. Bnei Akiva hareketine mensup o rehberin karşısında şok içerisinde duruyordum. Üzerinde harekete ait bir tişört vardı, ne yapacağımı bilmiyordum. O durumda ne yapabilirsiniz ki? Burada benim ne işim var diye düşünüyorsunuz, yapabileceğiniz bir şey yok.

 Asker 2: Bir keresinde 44 numaralı nöbet noktasında bulunuyordum. Burada aşağıya doğru bir yol gidiyordu. Bu yol Abu Ayşe sakinleri (Tel Rumeyda’da, yerleşimcilerin yakınında tek başına bulunan Filistinlilere ait bir ev) tarafından kullanılıyordu. Evin gençlerinden biri oradan geçerken Tel Rumeyda yerleşkesinden gelen yerleşimci bir kadın onu yakalayarak dövmeye başladı. Ne yapacağımı bilemedim. 

Aralarına girdim ve gencin gitmesine izin verdim. Kadın beni bir tarafa iterek ona vurmaya devam etti. Ne yapacağımı bilemiyordum. En sonunda bir subay geldi ve beni oradan uzaklaştırdı. Nasıl davranmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yoktu. Kadının tek istediği onu dövmekti. 

Kadın, o gencin yoldan geçmesi için izin olmadığını, oradan geçerek çocuklarını rahatsız ettiğini söylüyordu. ‘Onun o yoldan geçmemesi gerekiyordu, nasıl olurda böyle bir şeyin olmasına müsaade edebilirdik. O genç, çocuklarını öldürmek için orada bulunuyordu, nasıl bunun olmasına izin verebilirdim.’ Kadın böyle diyordu. O genç ise sadece yoldan evine gitmeye çalışıyordu, evine giden yol burasıydı. Olay sonrasında gelip bana o şekilde bağırıp çağırmışlardı.        

***

İtiraf-65

O dönem başımızda bulunan bölük komutanı biraz çılgın biriydi, kaçık bir adamdı, gerçekten. 

El-Halil’de ne yapıyordu? Prosedürleri mi düzenliyordu?

Hayır, hiçbir şey yaptığı yoktu. Geçen arabalara ses bombaları fırlatıyordu.

Arabalara mı? Neden?

Evet arabalara. İçlerinde yolcu var mıydı, yok muydu şu an pek hatırlamıyorum. Çünkü bunlar onun sinirini bozuyordu, korna çaldıkları için.  

David Yolu’ndan mı bahsediyorsunuz?

Hayır, şehir içinde, Filistinlilerin bulunduğu bölgede. Tut Tarık Kavşağı yakınında. 

Peki, neler oluyordu?

Kornalara basıyorlardı çünkü yol kapatılmış oluyordu. Bunun üzerine bahsettiğim komutan çok sinirleniyordu, arabaların camlarını silahı ile kırıp içeriye ses bombası atıyordu. 

Gerçekten bunu yapıyor muydu?

Evet, gerçekten silahı ile arabanın camını kırıp içine bomba atıyor, dönüp gidiyordu.

Peki, o insanlar ne yapıyordu?

Arabadan dışarı kaçıyorlardı. Bomba patlamadan önce arabadan dışarı çıkıyorlardı. Bomba patladığında camlar havaya uçar, ortalık tam manasıyla karışırdı. 

***

İtiraf-66

El-Halil’de olanlar büyük bir oyun gibi. 

El-Halil mi? Bütün İşgal edilmiş Bölgeler aynı şekilde. Fakat el-Halil’in farkı, Yahudi yerleşkelerinin şehrin içinde olması ve burada yaşayanlar en bağnaz olanları. Her türden yerleşimci var bunlar kendi aralarında gruplara ayrılabilirler. 

Gush Etzyon’dakiler daha iyi insanlar. Ariel’de yaşayan yerleşimciler ise kendilerini Tel Aviv’de yaşıyor zannediyorlar. Hiçbir şeyin farkında oldukları yok, bir şey bilmiyorlar. Efrat’taki yerleşimciler, şehir züppeleri gibi. Kudüs’ten birkaç dakika ötede oturuyorlar ve evleri nispeten pahalı. Ve el-Halil, oradaki yerleşimciler ise tam anlamıyla şeytan. Orada hatırladığım doğru düzgün tek bir adam vardı. Çocukları yaramazlık yaptığında gelip onları eve gönderirdi. Diğer aileler böyle değildi onlar, çocuklarını yaramazlık yapması için kendileri gönderirdi. 

Ordu tarafından kapısı mühürlenmiş bir dükkâna girdiklerini hatırlıyorum. İçinde alüminyum tepsilerin, her türden plastik eşyanın bulunduğu bir dükkân. Çocuklar içeriye girip aldıkları eşyaları evlerine, annelerine götürüyordu. Aldıkları eşyaları zorla ellerinden alıp dükkâna geri götürdüm ve yerine koyup kapıyı kapattım. Bir saat sonra gidip eşyaları yeniden aldılar. 

Bir işe yaramayacağını bildiğim halde anneye: “Nasıl böyle bir şey yapabiliyorsun” diye sormuştum. Bana: ”Onlar (Filistinliler) bizi öldürüyorlar, şöyle yapıyorlar, böyle yapıyorlar…” dedi. Ne diyebilirdim ki? Anneleri çocukları bunu yapmaları için kendisi gönderiyordu ve Yahudi inancına göre temiz olmayan Filistinlilerin eşyalarını kullanmakta bir mahzur da görmüyordu. Çok rahat bir şekilde bunu yapıyordu.   

Biz ne zaman Shaharabati Evi’ne (Filistinli bir aileye ait ev) gitsek aileler bizim dikkatimizi dağıtırken çocukları eve saldırırdı. El-Halil’de her şey tam tersine işliyor. Orada Filistinlileri koruyorsunuz. Size yeminle söylüyorum öyle. Çünkü oradaki Yahudiler…  

Siz Arapların taş atmasına alışkınsınız ama el-Halil’de durum farklı. Araplar hiçbir şey yapmıyor, gerçekten yapmıyorlar ve sabahtan akşama kadar taş atanlar ise Yahudiler. El-Halil’de gördüklerim gerçekten çok ilginçti. Beit Hadassah’da Filistinlilere ait tüm evlerin pencereleri koruma altındadır, Yahudiler tarafından atılan taşlara karşı.      

<<Önceki                 Sonraki>>


Tamer Güner, 24.06.2016, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri 



Orijinal Metin:
http://www.breakingthesilence.org.il/wp-content/uploads/2011/02/Soldiers_Testimonies_from_Hebron_2005_2007_Eng.pdf


Seçkin Deniz Twitter Akışı