"Dünyanın bütün zalimlerine, haklılık maskesi takınmış bütün şeytanlarına rest çeken, her şeyin tekleştirildiği, insanlığın kapitalistlerin iştahları için bir çöplüğe mahkum edildiği bu dünyaya bir yeni söz söyleyen bir Türkiye var artık."
‘Onlar hepimizi, çocukları, yaşlıları ve kadınları cahiliye dönemi gaddarlığı ile ve liberal hayasızlıkla nihai olarak imha edene kadar asla durmayacaklar’
Aleksandr Dugin, Rus Jeopolitiği
Tek bir insanlık tanımı, özünde kapitalist liberalizmin, bütün inançları, etnik farklılıkları, kültürleri, dilleri ‘tek bir insanlık’ çukurunda boğması demektir. Bu hali ile tek bir insanlık dünyası, giderek tek dünya devleti, tek dünya dili, tek dünya kültürü ve gerek duyulursa tek dünya dini etrafında örülmüş muhteşem bir tek Ekonomik Zone’dur.
Bu vahşi devasa pazar tasarısı içinde hiç şüphesiz her unsur sadece tekabül ettiği ekonomik değer oranında önem arz edecektir. Üretken ve güçlü işçiler insan kaynakları anlamında önemlidir, topraklar tarım endüstrisi için, coğrafyalar altlarında ya da üstlerinde barındırdıkları tabii zenginlikler için... Bunlar için her şey tahrip edilebilir. 18. ve 19. yüzyılda en vahşi hali ile uygulanan kolonyalist emperyalizm, misal, sadece Kongo’da ve sadece kauçuk tarımında ürtemin maksimizasyonu adına, 10 yılda 25 milyon Kongoluyu katletmekten asla kaçınmadılar.
Yakın dönem misali gözlerimizin önünde duruyor: Amerikan işgali sırasında sekiz yılda Irak’ın bir bölgesinin altındaki petrol için milyonlarca kadın, çocuk Iraklı vahşice katledildi. Suriye’de yine benzer saiklerle 400 bini aşkın çocuk, kadın, yaşlı insan vahşice katledilmiştir.
Bu rezil siyasal mimariye isyan eden, karşı koyan, koyabilecek olan, içinde böyle bir enerji taşıyan her toplumu, her devleti, her toprak parçasını bire kadar kırmaya ahdetmişlerdir.
Muhteşem Müslüman isyanı
Yüzyılın başında İslam milletinin varını yoğunu ortaya koyarak savunduğu ve sığındığı son kale olarak Türkiye tam olarak bu isyanın odağını oluşturmaktadır. Tam da bu nedenle emperyalizmin bütün dikkati, isyanın bükemedikleri bileği, pazusu olan Türkiye’ye yoğunlaşmıştır.
15 Temmuz işgal planını başlarına yıkan muhteşem Müslüman isyanı, akabinde hızla toparlanan devletin şaşırtıcı bir kararlılıkla başlattığı Fırat Kalkanı harekatı, içeriden teslim alınan İslam milletinin iradesinin, isyanının göz kamaştırıcı bir şekilde yeniden sahneye çıktığının işaretleridir.
Türkiye, yeniden kendi varlık kodlarına dönerek, kısa sürede bütün dünya zalimlerinin önüne dikilmiş, “Dünya beşten büyüktür” diye haykırarak oyun bozmuş, bütün mazlum halkların umudu olmuştur. Bu yüzden yedekte tuttukları ve vekalet verdikleri, din maskeli, milliyetçi maskeli, solcu maskeli ne kadar kişi, grup, örgüt varsa hepsini birden sahaya sürmüşlerdir. Savaşın Türkiye içinde yürütülmesinin siyaseten ve kapasite olarak kendilerini epeyce aştığını fark ettiklerinden şimdi savaşı Türkiye’nin doğal uzantısı olan topraklara taşırmışlardır.
İçeride en sağlam dayanağı olan din ile maskeledikleri ve bununla 40 yılı aşkın yatırım yaparak sosyolojimizi zehirlemeye kalktıkları Fetö örgütü 15 Temmuz’da tuz buz olmuştur. Şimdi en az onun kadar viral görünen, yüz yıldır ilmek ilmek ördükleri onlarca mikro milliyetçiliklerin en yakıcısı olan Kürt kartı ve onun içinden devşirdikleri örgütlerle yeniden deniyorlar.
İşte Fırat Kalkanı, tıpkı 15 Temmuz gibi bu emperyalist saldırıyı da ocağında boğacak bir harekattır. İşin özü İslam miletinin bütün mensuplarını, yeniden onurlu ve adil konumuna çıkarmak ve emperyalist odaklar ve çıkarlar için kullanım değerlerini yok etmektir.
Türkiye büyük bir aks değişimi yaşamaktadır. Bürokrasi bu derin değişimi henüz tam olarak özümsemiş değilidir. Lakin millet bütün hücreleri ile farkındadır. O yüzden Cerablus’u Ezine kadar, Membiç’i Yayladağı kadar yakın ve kendinden saymaktadır. Evlatlarının yabancı bir ülkede anlamsız bir macera için kayıp olduğunu değil, vatan için, onur ve namus için savaşmakta, şehid olmakta olduğunun derin bilinci ile hareket etmektedirler.
Kürtler adına siyaset yalanı ile düpe düz emperyalizmin sopası görevindeki solcu örgütler,
Kürt’ün/Türkün binlerce evladını, bir iç savaş çıkarma ve Türkiye’yi odaklandığı hedeflerden uzak tutma adına, özyönetim solcu fantezileri için hendeklerde boğduklarında millet gerçek yüzlerini ve niyetlerini gayet net anladı.
Dertleri Kürtler değil
80 yıllık Kemalist rejimin inkar ve asimilasyoncu politikaları ve 100 yıllık Sykes-Pikot planı ile zaten sürekli kanar halde tuttukları mazlum Kürt sosyolojisi üzerinde icra edilen 40 yıllık savaşın, bugün itibariyle Kürtlerle bir ilgisi bulunmadığı, dertlerinin Kürt olmadığı, günü geldiğinde kullanmak üzere sürekli kan ve gözyaşı ile beslenip büyütülen bir sömürge aparatı oldukları apaçık ortaya çıkmıştır.
Kürt bu vatanın, devletin öz be öz evladı, sahibi, kurucusu ve savunucusudur. Kürt, 80 yıllık parantezden sonra şimdi devletin muazzam değişimine öncülük, tanıklık, ortaklık edecektir. Sadece içeride değil, hatta daha çok bu emperyalist çitlerin dışında kalan milletimizin evlatlarının haklarını, hukuklarını, onurlarını koruyan bir adil devlet olarak yoluna devam edecektir. Milletin iradesi, talebi, uğruna ölerek çorak toprağı mübarek kanı ile vatan kıldığı hasreti budur ve bu hasret adım adım bitecektir. Emperyalizmi kudurtan budur, emperyalizmi ve azgın vekillerini Türkiye’ye musallat eden şey Türkiye’nin emperyalist çitlerin içinde zengin ve müreffeh olması değildir, bu zulüm düzenine çomak sokmasıdır, Erbil ile dağda kanlı tiyatrolar yerine masada onurlu ve adil kardeşler olarak oturmasıdır. Mesela, Suriye’de ortak barajlar kurup bir çok Arap dostlarla ortak askeri ittifaklar, anlamlı ekonomik işbirlikleri kurmaya kalkmasıdır.
Açlık greviyle ilgi çekme
Sömürgecilerin Suriye’de Fırat Kalkanı ile Irak’ta Barzani ve diğer dostlarla icra edilmesi yaklaşan Musul harekatı ile bozulan oyunlarına, kimler nerelerden nasıl destekler çıkaracak, ibretle izlenecektir. Bütün vekaletler kullanım değerleri kadardır. Fetö’nün kullanım değeri 15 Temmuz’da bitmiştir. Bundan sonrası hasar tespit ve yangında ilk kurtarılması gerekenler mesabesindeki adamlarının toparlanmasıdır emperyalizm için. PYD/PKK için de yolun sonuna gelinmiştir.
Çok yakın zamanda Avrupa ve Amerikalı sömürge ağalarının telefonlarına ulaşamayacaklardır. Halk kendilerini haksız, manasız, akılsız bir savaş başlattıkları ve arkaik Türk Solu’nun saçma fantezileri uğruna çocuklarını hendeklere gömdükleri gün terk etmiştir. Şimdi elde silah ve şiddet tekeli bulundurduğu Suriye’deki birkaç kasaba ve köyde eski sahiplerinin, Esed’in mesela, İran’ın, eski Türkiye aktörlerinin, emekli Alman, Yunan, Fransız generallerinin kendilerine bir ruh üfleyeceği umudu ile gün sayıyorlar. Ve bu arada Kürt’ün başta kanı olmak üzere her şeyini masaya pey akçesi olarak sürüyorlar ama Fetö’nün başına gelenin onların da başına geleceği mukadder.
Her sıkıştıklarında adeta ilkel bir puta tapınır gibi dört elle sarıldıkları Öcalan’dan da kendilerine bir yarar gelmeyecek. 2012’de 58 cezaevinde yüzlerce PKK’lıyı dahil ettikleri açlık grevi benzeri, bugünlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulunan parti öncülüğünde başlatılan açlık grevi ile iyice sönükleşen Kürt sokağının ilgisini çekmeye çalışacaklar. Hendeklere boğdukları binlerce Kürt çocuğun cesetleri üzerinde ahlaksızca tepinmeleri, 6/7 Ekim olaylarında barbarca ezdikleri çoluk çocuğun cesetleri kendilerine bir yaşam iksiri olmadığı gibi Allah muhafaza, ölüm oruçlarına sürecekleri gençlerin de onlara bir yararı dokunmayacaktır.
Bu vesile ile son bir umut Kürt sokağını hareketlendirmeye, vatanın doğusunda, batısında bir korku ve heyecan yaratmaya çalışacaklar ama beyhude. Millet yolunu çizmiştir, artık bu Kemalist/solcu/sömürgeci vekaletlerin numaraları ile dayatılan, her fırsatta horlanan evin üvey evladı olmadığını, olmayacağını beyan etmiştir. Kırk odalı sarayın hatırı sayılır cesametteki bir odasını temellük etmiştir.
Kürtlerin de içinde adalet ve onur ile yer alacakları bir yeni Türkiye var artık. Keseb’den, Bab’dan, Barzan’dan, Selahaddin’den, Rakka ve Musul’dan sesleyen bir yeni umudun heyecanı var artık.
Dünyanın bütün zalimlerine, haklılık maskesi takınmış bütün şeytanlarına rest çeken, her şeyin tekleştirildiği, insanlığın kapitalistlerin iştahları için bir çöplüğe mahkum edildiği, insanın değil mal ve ürünlerin değerli sayıldığı bu dünyaya yeni bir söz söyleyen bir Türkiye var.
Bütün Ortadoğu’nun kanının bir varil petrol etmediği bu haksız dünyaya alternatif olacak, derisine kadar soyulan Afrika’ya, sömürü ve zulüm ile inletilen Latin Amerika’ya, Balkanlara, kadim Asya’ya bir sözümüz var artık: İnsan insana bırakılamayacak kadar azizdir. İnsanı insanların iştah ve hırslarına terk edersek, çocuklara süt yerine barut içirecekler.
Her sabah yeniden bir selam ve huzura uyanabilmek için inadına “Allah, Ekmek ve Özgürlük” diye haykıracağız. Bu kadim kurtuluş çağrısını Kürtçe, Türkçe, Arapça, Farsça, Rusça, Ermenice... 44 kadim dilin hepsinde, hançeremizi yırtarcasına haykıracağız: Sadece Allah’ın önünde eğiliriz.
Mustafa Ekici, 11.09.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar