"Cihan Aktaş, doğru diye sırtı sıvazlanan çoğunluk algısının içindeki yanlışlara işaret ederek muhtemel bir aldanmaya karşı uyarıcı oluyor kimi zaman ve çoğunluk doğasının standart hışmına uğruyor tarihin her katmanında olduğu gibi."
Bir
kişiye, nesneye, olguya, olaya ya da kavrama baktığınızda, baktığınız yerin,
baktığınız açının ve baktığınız zamanın ve niyetinizin düşüncelerinizi net
olarak değiştiren ve yönlendiren dört temel vektör olduğunu anlarsınız. Bunun
farkında olarak yaptığınız bir değerlendirme ya da kritik bu dört temel vektör
bir arada olmadan sadece niyete bağlı olarak yaptığınız bir analiz elbette
doğru yansıtmak açısından farklı değerlere sahip olacaktır. Bu sebeple Cihan
Aktaş gibi özgeçmişinde bir kitap külliyatı bulunan bir yazara bakarken
yapacağınız en sağlıklı değerlendirme elbette dört temel vektörle yapacağınız
bir işçilik olacaktır.
Yazın
dünyasının kendisine ait bir doğası vardır; o doğanın da kendisine ait, özel
mevsimleri. Yazarların bu doğadaki mevsimlere göre duygu değişimleri yaşamaları
olağandır, ancak esas olan onların, neyi, nasıl, hangi amaca binaen yazıya
dönüştürdükleridir; bununla birlikte neyi istedikleridir, okuyucularının
bilinçaltına neyi buyurduklarıdır. Evet; yazarların yazdıkları birer buyruktan
başka bir şey değildir ve bu buyrukların -temel vicdanî sorumluluklar dikkate
alındığında- bir tür yalvaç sözü olma yolculuğu/özlemi yazılanları insanın
vicdanına taşıma niyetini haizdir.
Yazarlar
yaşadıkları çağa/zamana -önceki çağlara dair bilgilerini harmanlayarak- bakarak
insanın o çağa/zamana yönelik duruşunu ve eylemsel çabasını değerlendirir ve
sonraki çağlara çıkışın kapılarını aralamaya çalışırlar. Bu anlamda değerli bir
çabadır yazmak; bu çabayı da doğru anlamak adına -ya da başka klik-atmosfer
çıkarı adına- edebî kritikler yapılır. Bu geleneksel yazın tarihinin en
çekişmeli kısmıdır da aynı zamanda; yeren, öven, yok eden, yücelten her türlü
kritik bu geleneğin en temel özellikleridir, ama ben bütün bunlardan uzak dört
temel vektörün işaret ettiği konumda doğru yansıtmak istedim Cihan Aktaş'ı.
Başlıktaki
'Minimalist' sıfatı benim için şu değeri ile önemli; Soyut dışavurumculuğun
biçime ve duyguya verdiği aşırı öneme karşı bir tepki olarak, nesnenin nesne
olma, kişinin kişi olma, olgunun olgu olma ve olayın olay olma özelliğine
dikkat çekmek ve ifadelerin, tarihsel, sembolik anlamlarını minimuma indirmek,
bunu yaparken de o şeyi olduğu gibi algılamak.
Cihan Hanım'ın
yazılarını yayına hazırlarken, kişileri, nesneleri, olguları, olayları ya da
kavramları nasıl kendi sınırlı varlıkları içinde ve sadece kendi sade anlamları/doğaları
dolayısıyla önemsediğini gördüğümde, bu tutumunun zihnimde yaptığı çağrışım karşıma
'minimalizm'i çıkardı ve tabi bu ısrarlı 'minimalizm'in daha büyüğe, daha
kapsamlı- maksimal- olana bakışındaki sınırlılık da vardı dikkatimi çeken; fakat
bu kadar çok 'büyük resme bak' tantanalarının ve yaygaralarının baskın olduğu
kaos devrinde, insanların sade ve kendi olana yönelik bakışlarının da hoyrat
bir daralma ürettiğini de görüyoruz, ki zaten minimalizm tam olarak buna karşı
bir tepki olarak var, Cihan Hanım'da fark ettiğim de bu. Belki de çoğunluğun
ısrarla daha büyüğün içinde küçülerek kaybolmasına karşı vicdanın uyuklamayan
sesi olarak da karşı duruşlarını çekinmeden ortaya koyan bir 'ısrarcı kendilik'
olarak da tanımlanabilir bu durum.
Yerin, açının,
zamanın ve niyetin neye odaklandığı önemli bu durumda. Yanlışsız olanın mı,
yanlışı arındırıp tamamen 'beyaz' olanın mı ortaya çıkması gerektiğine karar
verecek olan 'bakan kişi'dir ve tabi tamamen bunun karşısında yanlış ve kirli
olanın mı dedikoduların satır aralarına sinmesi gerektiğine karar verecek olan
da. Cihan Aktaş, doğru diye sırtı sıvazlanan çoğunluk algısının içindeki
yanlışlara işaret ederek muhtemel bir aldanmaya karşı uyarıcı oluyor kimi zaman
ve çoğunluk doğasının standart hışmına uğruyor tarihin her katmanında olduğu
gibi. Maksimal olanı tamamen kaçırmadan daha yakın bakmaya odaklanan diğer
başka kimselerin de kendisine karşı bakışında bir güven alanı bulduğunda,
uyarıları dikkate alan bir netliğe de sahip.
Sonsuz
Ark yerinden, yazın tarihi açısından, yaşadığımız zamanda doğru yansıtma
niyetimi esas alarak yapabildiğim kısa kritik bu kadar; elbette daha fazlası, daha iyisi, daha gerçeğe yakını yazılabilir, bu asıl işi kritik olanların
yapacağı bir şey, sınırlama da bu babda bence iyi bir tercih.
Cihan Aktaş, 26. Konuk Yazarımız olarak, 3 Mayıs 2015 Pazar günü yayınladığım ‘Karşılaşmalar: Çöp Kutusu Kenarında' başlıklı ilk yazısından bu yana, bir yazar,
anne, eş, evlat, insan ve vatandaş olarak
gören, ayrıntıyı yok sayanlara karşı daha ısrarcı, daha müslüman bakma telaşı olan Perspektif Yazıları etiketli 79 yazısıyla Sonsuz Ark’a katkıda bulundu; kendisine müteşekkiriz, onu
yetiştiren anne babasına, onu öylece koruyan, destekleyen eşine ve çocuklarına
bu babda teşekkür etmek de üstümüze borç.
Sonsuz
Ark çıktığı sonsuza doğru yolculuğunda kişiliği, kimliği mesleğine olan saygısı
net olan dostlarla yürümeye devam edecek.
Bu
vesile ile Cihan Aktaş Hanımefendi’ye ve ailesine sağlıklı, huzurlu ve başarılı
bir hayat diliyoruz.
Seçkin Deniz, 20.09.2016, Sonsuz Ark, Eleştiri, Teşekkür