20 Eylül 2016 Salı

SA3450/SD530: Sonsuz Ark’ta Müslüman Bir Minimalist; Cihan Aktaş

"Cihan Aktaş, doğru diye sırtı sıvazlanan çoğunluk algısının içindeki yanlışlara işaret ederek muhtemel bir aldanmaya karşı uyarıcı oluyor kimi zaman ve çoğunluk doğasının standart hışmına uğruyor tarihin her katmanında olduğu gibi."


Bir kişiye, nesneye, olguya, olaya ya da kavrama baktığınızda, baktığınız yerin, baktığınız açının ve baktığınız zamanın ve niyetinizin düşüncelerinizi net olarak değiştiren ve yönlendiren dört temel vektör olduğunu anlarsınız. Bunun farkında olarak yaptığınız bir değerlendirme ya da kritik bu dört temel vektör bir arada olmadan sadece niyete bağlı olarak yaptığınız bir analiz elbette doğru yansıtmak açısından farklı değerlere sahip olacaktır. Bu sebeple Cihan Aktaş gibi özgeçmişinde bir kitap külliyatı bulunan bir yazara bakarken yapacağınız en sağlıklı değerlendirme elbette dört temel vektörle yapacağınız bir işçilik olacaktır.

Yazın dünyasının kendisine ait bir doğası vardır; o doğanın da kendisine ait, özel mevsimleri. Yazarların bu doğadaki mevsimlere göre duygu değişimleri yaşamaları olağandır, ancak esas olan onların, neyi, nasıl, hangi amaca binaen yazıya dönüştürdükleridir; bununla birlikte neyi istedikleridir, okuyucularının bilinçaltına neyi buyurduklarıdır. Evet; yazarların yazdıkları birer buyruktan başka bir şey değildir ve bu buyrukların -temel vicdanî sorumluluklar dikkate alındığında- bir tür yalvaç sözü olma yolculuğu/özlemi yazılanları insanın vicdanına taşıma niyetini haizdir.

Yazarlar yaşadıkları çağa/zamana -önceki çağlara dair bilgilerini harmanlayarak- bakarak insanın o çağa/zamana yönelik duruşunu ve eylemsel çabasını değerlendirir ve sonraki çağlara çıkışın kapılarını aralamaya çalışırlar. Bu anlamda değerli bir çabadır yazmak; bu çabayı da doğru anlamak adına -ya da başka klik-atmosfer çıkarı adına- edebî kritikler yapılır. Bu geleneksel yazın tarihinin en çekişmeli kısmıdır da aynı zamanda; yeren, öven, yok eden, yücelten her türlü kritik bu geleneğin en temel özellikleridir, ama ben bütün bunlardan uzak dört temel vektörün işaret ettiği konumda doğru yansıtmak istedim Cihan Aktaş'ı.

Başlıktaki 'Minimalist' sıfatı benim için şu değeri ile önemli; Soyut dışavurumculuğun biçime ve duyguya verdiği aşırı öneme karşı bir tepki olarak, nesnenin nesne olma, kişinin kişi olma, olgunun olgu olma ve olayın olay olma özelliğine dikkat çekmek ve ifadelerin, tarihsel, sembolik anlamlarını minimuma indirmek, bunu yaparken de o şeyi olduğu gibi algılamak.

Cihan Hanım'ın yazılarını yayına hazırlarken, kişileri, nesneleri, olguları, olayları ya da kavramları nasıl kendi sınırlı varlıkları içinde ve sadece kendi sade anlamları/doğaları dolayısıyla önemsediğini gördüğümde, bu tutumunun zihnimde yaptığı çağrışım karşıma 'minimalizm'i çıkardı ve tabi bu ısrarlı 'minimalizm'in daha büyüğe, daha kapsamlı- maksimal- olana bakışındaki sınırlılık da vardı dikkatimi çeken; fakat bu kadar çok 'büyük resme bak' tantanalarının ve yaygaralarının baskın olduğu kaos devrinde, insanların sade ve kendi olana yönelik bakışlarının da hoyrat bir daralma ürettiğini de görüyoruz, ki zaten minimalizm tam olarak buna karşı bir tepki olarak var, Cihan Hanım'da fark ettiğim de bu. Belki de çoğunluğun ısrarla daha büyüğün içinde küçülerek kaybolmasına karşı vicdanın uyuklamayan sesi olarak da karşı duruşlarını çekinmeden ortaya koyan bir 'ısrarcı kendilik' olarak da tanımlanabilir bu durum.

Yerin, açının, zamanın ve niyetin neye odaklandığı önemli bu durumda. Yanlışsız olanın mı, yanlışı arındırıp tamamen 'beyaz' olanın mı ortaya çıkması gerektiğine karar verecek olan 'bakan kişi'dir ve tabi tamamen bunun karşısında yanlış ve kirli olanın mı dedikoduların satır aralarına sinmesi gerektiğine karar verecek olan da. Cihan Aktaş, doğru diye sırtı sıvazlanan çoğunluk algısının içindeki yanlışlara işaret ederek muhtemel bir aldanmaya karşı uyarıcı oluyor kimi zaman ve çoğunluk doğasının standart hışmına uğruyor tarihin her katmanında olduğu gibi. Maksimal olanı tamamen kaçırmadan daha yakın bakmaya odaklanan diğer başka kimselerin de kendisine karşı bakışında bir güven alanı bulduğunda, uyarıları dikkate alan bir netliğe de sahip.

Sonsuz Ark yerinden, yazın tarihi açısından, yaşadığımız zamanda doğru yansıtma niyetimi esas alarak yapabildiğim kısa kritik bu kadar; elbette daha fazlası, daha iyisi, daha gerçeğe yakını yazılabilir, bu asıl işi kritik olanların yapacağı bir şey, sınırlama da bu babda bence iyi bir tercih.


Cihan Aktaş, 26. Konuk Yazarımız olarak, 3 Mayıs 2015 Pazar günü yayınladığım ‘Karşılaşmalar: Çöp Kutusu Kenarında' başlıklı ilk yazısından bu yana, bir yazar, anne, eş, evlat, insan ve vatandaş olarak gören, ayrıntıyı yok sayanlara karşı daha ısrarcı, daha müslüman bakma telaşı olan Perspektif Yazıları etiketli 79 yazısıyla Sonsuz Ark’a katkıda bulundu; kendisine müteşekkiriz, onu yetiştiren anne babasına, onu öylece koruyan, destekleyen eşine ve çocuklarına bu babda teşekkür etmek de üstümüze borç.

Sonsuz Ark çıktığı sonsuza doğru yolculuğunda kişiliği, kimliği mesleğine olan saygısı net olan dostlarla yürümeye devam edecek.

Bu vesile ile Cihan Aktaş Hanımefendi’ye ve ailesine sağlıklı, huzurlu ve başarılı bir hayat diliyoruz.

 Seçkin Deniz, 20.09.2016, Sonsuz Ark, Eleştiri, Teşekkür



Seçkin Deniz Twitter Akışı