"Buradaki sır değerdir. Geniş halk kitlelerini heyecanlandıran hak ve adalet, özgürlük ve ekmektir. Ama değer yerine konjonktüre tapınanlar, ellerindeki gücü, emperyalistlere, sömürgecilere, günübirlik değişen efendilerine sopa diye pazarlayanlar, halkın çocuklarını tiranlara kurban sunanların biraz tarihe bakmalarında yarar var; tarih halklarını sömürgecilere kurban sunanların çürümüş cesetleri ile dolu bir galeridir."
“Bu savaşın İslam’la ilgili bir savaş olmadığını söylemek yanlış olur. Her yönden İslam’ı ilgilendiren bir durum bu ve burada bize düşen ılımlı İslam’ı savunanları desteklemek. Ne kadar kötü ve sert olsa da, Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah el-Sisi’yi alternatif olarak görebiliriz.”
CIA eski Direktörü Michael Hayden
Michael Hayden doğru söylüyor, gerçekten bölgemizde ve dünyada olan biten her şey kesin olarak İslam ile ilgilidir. Çünkü kurdukları zalim sömürü düzenine karşı dünyada nerdeyse tek kayda değer ses Müslümanlardan çıkıyor. Bu yüzden İslam maskesi takmış bütün diktatör bozuntuları, din adamı maskeli sapkın hareketler, FETÖ’ler, Sisi’ler, DAEŞ’ler, PYD/PKK’lar, aklınıza ne kadar kriminal kişi, örgüt ve siyasa geliyorsa Batı’ya vekalet edebilecek, hepsine toptan ‘ılımlı İslam’ diyebilirsiniz. Batı’nın azgın sömürü düzenini ve çıkarlarını koruyabilecek kim varsa hepsi muteberdir, ılımlıdır, kafa da kesse, akıl dışı zulümler de işlese makuldur. Yeter ki İslam sokağındaki ‘Allah’tan başkasına kul olmayız’ diye haykıran sesi bastırabilsin.
Halkı hak heyecanlandırır
Amerika’nın dört elle Stalinist bir terör örgütüne sarılmasının nedeni de budur. Yukarıda alıntıladığım sözlerinin başında Mr. Hayden’ın “Kürtlerin Amerika’nın en güçlü müteffiki olduğunu ve doğrudan silahlandırılmalarının gerektiğini” söylerken de kast ettiği Müslüman Kürt toplumu değil, Suriye’de üç kasabada Amerika adına diktatorya kuran seküler, Batıcı örgütlerdir.
1918’de Kürt Lawrence olarak bilinen Binbaşı Edward Noel marifeti ile onlarca proje geliştiren İngiltere’nin o gün yaşadıkları ayni ile bugün Amerika’nın da başına gelmektedir, gelecektir.
Neredeyse her ay farklı bir oyun planı uygulayan Amerika ve ortakları, Suriye, Türkiye ve Irak’ta Müslüman Kürt bariyerine takılmaktadır. Yüzyıllık Baas ve Kemalist rejimler eli ile üretilen seküler Kürt hareketlerinin nefesi, Müslüman Kürt toplumunu emperyalizme kul köle kılmaya yetmemiştir, yetmeyecektir.
Siyaset, değer odaklı yapıldığında muazzam bir enerji üretiyor. Bin 400 yıl evvel çölün en ıssız yerinde, küçük bir kasabada, hak ve adalet üzerine bir değer ortaya koyan küçük bir topluluğun yarattığı muazzam enerji, bir insan ömrü içinde dünyanın en büyük imparatorluklarının, Bizans’ın surlarına gümlemiş, Pers’in sarayını yerle yeksan etmiştir. Buradaki sır değerdir. Geniş halk kitlelerini heyecanlandıran hak ve adalet, özgürlük ve ekmektir. Ama değer yerine konjonktüre tapınanlar, ellerindeki gücü, emperyalistlere, sömürgecilere, günübirlik değişen efendilerine sopa diye pazarlayanlar, halkın çocuklarını tiranlara kurban sunanların biraz tarihe bakmalarında yarar var; tarih halklarını sömürgecilere kurban sunanların çürümüş cesetleri ile dolu bir galeridir.
Kürtlere özgürlük iddiası ile 40 yıldır en başta Kürt’e kan kusturan örgütlerin geldiği nokta, 40 yıldır küfür ettikleri, düşman ilan ettikleri bütün odaklarla iş tutmak, onlara övgüler dizmek, bayraklarını dikmek ve sonuç olarak yüzüstü bırakılmaktır.
Türkiye’de en başat siyasi muarızları olan Kemalistlerle, can düşmanı belledikleri Fetöistlerle, kendilerini inkar eden ulusalcılarla ve akla gelen her çevre ile işbirliği yapan, dışarıda İngiliz, Alman, Amerikan, İtalyan... bölgede emperyalist sömürü hedefi olan bütün ülkelerle ilişki geliştiren, ve fakat geniş halk kitlelerinin teveccühünü kazanmış olan iktidar partisine sıra geldiğinde ‘zinhar’ diyen, Kürt toplumundan yaygın bir teveccüh kazanmış bir lider olan Barzani dendiğinde ortakları gibi ‘aşiret’ diye aşağılayan, TBMM’de 60 vekil ile temsil edilen siyasanın lideri Irak Kürdistan yönetimine ziyaret gerçekleştirdiğinde, hafızamdaki en canlı kare “Seni başkan yaptırmayacağız” diye salon inlettiği kare oldu.
O slogan inandıkları bir değerden neşet etmedi. O slogan, bu halkın bütün değerlerine düşman odaklarca yazılıp önlerine kondu. İşte değerden yoksun siyasetin insanı savurduğu yer burasıdır. İnandığınız bir değer yoktur, sadece elinize hasbelkader geçmiş, birilerinin kullanım değeriniz oranında size bahşettiği imkanlar ölçüsünde kuracağınız bir oyun bu. Açıktır ki bu oyun sizin değil. O yüzden sahadan sahaya savrulacaksınız. Bugün şizofrenik derecede Amerikancı, yarın aklı zorlayacak seviyede Kemalist, Sosyalist, İslamcı... Konjonktür ne emrediyorsa o. İşte bu karede halk yoktur. Çocuklarını Amerikan çıkarı için kurulacak olan üç kasaba devleti oyununa, hendeğe gömdüğünüzde halk sizi terk eder. 80 yıllık Kemalist inkarcılarla kolkola girdiğinizde halk sizi terk eder.
Barzani’ye koştular
Cerablus operasyonu, hiç şüphesiz PKK/PYD’nin ayarını bozmuştur. Tarihte defalarca olduğu gibi, sırtını emperyalist güçlere dayayanlar, değerden yoksun konjonktür siyaseti güdenler, küçük tavizler veya ciddi diş göstermeler karşsında savrulmuştur. PKK/PYD’de de şu an bunu yaşamaktadır. Hem Türkiye içinde, hem kanton fantezilerinde hem de savaş ağalarının karargahı Kandil’de feci sıkışmışlardır. Kendilerini cesaretlendiren Batı başkentlerinde kimse telefonlarına çıkmamaktadır.
Şimdi iyice sıkıştıkları bu cendereden bir çıkış arıyorlar. O yüzden Başkan Barzani’ye koşuyorlar can havliyle. “Türkiye ile aramızı bul” diyorlar, “Barış” diyorlar utanmadan, “Diyalog” diyorlar. İçini kendi elleriyle boşalttıkları ne kadar kavram varsa peşpeşe dizerek anlamlı cümleler kurduklarını sanıyorlar. Oysa o cümlelerin, o barışın, o diyaloğun dibinde 10 binlerce Kürt/Türk evladının haksızca dökülmüş kanları, acı çektirdikleri 10 binlerce Kürt/Türk ananın, bacının, yavuklunun kurumuş gözyaşları, kahırları, bedduaları durmaktadır. Verdikleri her sözü, ilk dönemeçte bir başka efendinin vaadi ile yutanların sözüne itibar edilebilir mi, zaman gösterecek.
Şengal ve Rojava masalları üzerinden Barzani’ye kurmaya kalkıştıkları baskı ve kumpasları şimdilik sona erdirecekler, Erbil’in banliyölerine kadar, çöktükleri köy ve kasabalardan çekilecekler.
Barzani kendisini kırmızı halı ile kapıda karşıladı. Karşıladığı stalinsit/sosyalistler değil, karşıladığı çocukları hendeklerde boğdurulan halktı, Surlulardı, Cızirlilerdi, Nısebinlilerdi... Karşıladığı LGBT dostu Nişantaşı ahalisi değildi. Kadim Kürt beylerini karşıladı, mellaları, meşayixi karşıladı Başkan Barzani.
Muhtemelen Süleymaniye’de KCK yetkilileri ile de görüştü, istenen teminatlar oldu ki, onları iletmek için dönüşte yeniden uğradı Başkan Barzani’ye. Onları zamanla öğrenecek kamuoyu şüphesiz. Şimdi siyasal dilin en maliyetsizini ve en üstencisini kullanıyorlar. Pankürdist, Kürtlerin ulusal birliği gibi, diyalog gibi, Kürtlerin bölgede geleceği gibi oldukça konformist bir dil. Bununla Başkan Barzani’ye ayar verecekler, bununla zihinlerini ve çocuklarını mahvettikleri Kürt sokağına ayar verecekler.
Aslında yol bellidir. Öcalan’ın 2013 Newruzu'nda kitlelere okunduğunda büyük bir umut yaratan şu cümleleri bile muazzam bir çıkış zemini sunmaktadır: “Ortadoğu halkları kökleri üzerinden yeniden doğmak ve ayağa kalkmak istiyorlar. Bu Nevroz hepimize yeni bir müjdedir. Hz Musa, Hz İsa ve Hz Muhammed’in mesajlarındaki hakikatler bugün yeni müjdelerle harekete geçiyor. İnsanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor.”
Hepsi budur. Önümüzde Kürt’e dair iki yol vardır, iki siyaset tarzı vardır. Birisi emperyalizmin (100 yıl evvel Binbaşı Noel’in de hedefi olan) küçük parçalara bölerek, düşmanlaştırarak, sömürge yardımları ile ve emperyalist koruma ile yaşayabilecek kuklalar siyaseti. Diğeri (yeni) Türkiye’nin ortaya koyduğu bütünleşen, büyüyen, paylaşan, ortaklaşan, emperyalizmin aralarına gerdiği sözde çitleri hükümsüz kılan kardeşlik siyaseti.Şüphesiz Kürt ikincisini seçmiştir. Sade bugün değil, 100 yıl evvel, payitahtın göbeğindeki bir çoklarını çok daha azına satın aldıkları altınlarla emperyalistler, kapısına vardıkları Simko’nun, Tahir Ağa’nın, Seyyid Muslihiddin’in, onurlu ve kahraman Müslüman aşiret büyüklerinin hemen hepsi tarafından kapı dışarı edildikleri günden beri ikincisini seçmiştir.
Kendi liderini Kandil’e gömen, verdiği her sözü emperyalistlerle kurduğu ilişki adına unutan, hiç gereği yokken, Amerika’nın yükselen güç olarak Türkiye’nin önünü kesmek için çok arzu ettiği kasaba devletçiklerine tav olup savaş çıkaran, binlerce Kürt/Türk Müslüman evladını hendeklerde, dağbaşlarında tiranlara kurban eden bu kadrolar, hızla tasfiye edilmeden, bu kokuşmuş, arkaik, sadece kan üzerinden var olabilen ve hiç bir değer üretmeden Kürt’e ancak ölüm vaad eden bu fantastik Nişantaşı siyaseti terk edilmeden Kürt’ün bir daha yüzünü göremeyeceklerdir.
Bütün Kürtlerin, bütün Ortadoğu’nun kanlarının bir varil petrol etmediği bu rezil siyasa terk edilmeden Kürtü’n sokağında bile yürüyemeyeceklerdir. “Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmeyiz” diye günde beş kez haykıran bu Müslüman mazlum halkı asla sömürge ağalarına kiralayamayacaklardır.
Mustafa Ekici, 02.10.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar