3 Ekim 2016 Pazartesi

SA3496/AŞ73: Su Nereye Akacak?

"Ak Parti'nin Erdoğansızlaştırılması 2010'dan bu yana süren bir proje anlaşıldığı üzere, 15 Temmuz Askerî Darbesi de Halkın Erdoğan tercihini değiştiremedi; çünkü Erdoğan halkın özgürlüğünün bir simgesi..."

 

21.04.2016 tarihinde yazmışım son yazımı, başlığı da net: SA2784/AŞ72:Erdoğan-Davutoğlu; İkilem mi Uyum mu? Yazımdan iki hafta sonra 5 Mayıs 2016'ta Davutoğlu Başbakanlık'tan ve Ak Parti Genel Başkanlığı'ndan istifa etmek zorunda kaldı. (Bense son yazımdan beş buçuk ay sonra 15 Temmuz darbesinden iki buçuk ay sonra yeni bir yazı yazmaya odaklanabildim. Savaşın bizzat içinde iken analiz yapmak mümkün değildir çünkü, savaşıyorsun, saldırıları püskürtüyorsun, ânın dehşetini defetmeye odaklanmışsın.)

O son yazımdan dört parağraf alacağım;

"Her olayın, kişileri, zamanı, yeri ve yaşandığı psikolojik-sosyolojik ve siyasî ortamı aynı değildir, dolayısıyla tarihteki herhangi bir olayla günümüzdeki herhangi bir olay arasında analoji yaparken çok dikkatli ve özellikle uzman, tarafsız ve iyi niyetli bir sorgulayıcı olmak gerekir. Bugün, aslında bugün başlamayan, 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok önce başlayan, başlatılan ve sık sık gündeme sokulan yapay ve kasıtlı bir tartışmanın son demlerini yaşıyoruz."

"Medya’nın oynak karakterinden üreyen her olay ile devlet katlarında yaşanan ‘ihanet’ değişmeyen yapılarından dolayı hakkında çok kolay söz üretilebilen ve kasten yanlış kıyaslarda kullanılan iki olaydır ve bugün aslında biz bu iki değişmez sefaletin sıkıştırdığı bir zamanda yaşıyoruz. İki yüz yıl önce III. Selim’e, yüz yıl önce II. Abduhamid’e, altmış yıl önce Menderes’e, yirmi-otuz yıl önce Özal’a, yirmi yıl önce Erbakan’a, bugün Erdoğan’a karşı her türlü saldırının bu iki sefil alanda yapıldığına ve ilk beş sıkıştırmada da tarihi değiştirecek sonuçlar alındığına dikkat edilirse, Erdoğan ve biz çok dikkatli olmak zorundayız; ancak Davutoğlu bin kere daha fazla diken üstünde olmalı."

"2012’den beri defalarca yaşanan organize saldırıların neden başarısız olduğunu anlayamayanların da sözlerinin kıymeti yoktur. Erdoğan’ın şahsında Türkiye Halkı bir direniş yolunda hızla ilerlerken önüne çıkacak her engeli bir tekmeyle kenara fırlattığını defalarca gösterdi; ötekiler bunu görmek istemeyebilirler, ancak Erdoğan’ın seçip bir görev verdiği başbakan, bakan, vekil ve bürokrat bunu görmeye mecburdur, hatta Erdoğan’ın kendisi bile bu seçimleri yaparken çok dikkatli olmak zorunda olduğunu unutmamaya mecburdur; cemaate karşı gösterdiği sonsuz ihmalin cezasını yatak odasının mahremiyetine dokunulması ile ödedi çünkü."

"Yaşadığımız direniş Büyük Bir Başkaldırı’dır; doğal olarak Erdoğan’ın bu Büyük Başkaldırı’yı Kurtuluş Savaşı’na endeksleyerek değerlendirmesi temelsiz değildir, bu olayın, kişileri, zamanı, stratejik yeri ve yaşandığı psikolojik-sosyolojik ve siyasî ortamı önceki olaylarla aynı değildir ve aynı tali ve esas sonuçları doğurma olasılığı şimdilik yoktur. Kurtuluş Savaşı başka bir formatta olsa da günümüz Büyük Başkaldırısı ile ortak tek yönü, Küresel Soyguncular'a karşı verilmiş olmasıdır."

Times'ın, Türkiye'deki muhabiri Hannah Lucinda Smith, "Erdoğan sınırsız güç sahibiolma amacıyla başbakanını görevden almak için komplo kuruyor" başlıklı alçak bir haber geçiyordu 5 Mayıs'ta.

Alıntıladığım ikinci parağrafta "Erdoğan ve biz çok dikkatli olmak zorundayız; ancak Davutoğlu bin kere daha fazla diken üstünde olmalı." cümlesi ile uyardığım Davutoğlu 4 Mayıs'taki Erdoğan görüşmesi sonrası 5 Mayıs'ta şu sözlerle istifasını açıklamıştı: "Kimseye sitem, öfke, kırgınlık taşımıyorum. Hakkımı helal ediyorum. Genel başkan değişimi daha doğru, kongrede aday olmayı düşünmüyorum... (..)..Benim için yoldan önce önemli olan yol arkadaşıdır. Yol arkadaşlarımın benimle olmadıklarını anladığım anda bunu bana söylemelerini isterim. Hedef önemliyse, refik önemliyse hepimizin bir muhasebe yapması gerekiyordu. İstişareler neticesinde AK Parti’nin birliği için refik değişmesindense genel başkan değişmesinin gerektiği bende hasıl oldu." 

Açıklamadaki Refik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dı. Ancak işin daha tuhaf olan kısmını Bülent Arınç çok sonra 17 Haziran'da BBC'ye verdiği "BülentArınç: Bu parti Tayyip’in partisi değildir " başlığı ile yayınlanan mülakatta  açıklayacaktı: "Ama Sayın Başbakan (Davutoğlu, 4 Mayıs 2016 akşamı) bir akşam köşke gitti ve dönüşünde bana 'Allahaısmarladık' dedi ve hepimiz şaşırdık."

Anlaşılan Davutoğlu, 15 Temmuz Darbesi'nden 27 gün önce BBC'ye, tamamen Erdoğan karşıtı, yeni Başbakan Binali Yıldırım'la alay eden bir dil ve ruhla çok sert, meydan okuyan bir profille mülakat veren Bülent Arınç'la diyalog-istişare hâlindeydi, ama Arınç'ın, "Burada iki büyük engelimiz var. Sayın başbakan sebepleri kendisi söylememiştir, hatta üzerini örtmüştür. Sayın Cumhurbaşkanımıza bağlılık yeminleri yapmıştır, onun namusunu, ailesinin namusunu kendi namusu bilmiştir, onun hukukunu koruyacağını söylemiştir" şeklindeki şikayetinden de anlaşılacağı üzere Arınç'a her şeyi anlatmamıştı.

Arınç'ın 15 Temmuz Darbesi'nden hemen önce ," Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın genel başkan olması, başbakan olması eşitler arasında onu birinci gördüğümüz için olmuştur. Yoksa Allah’ın özel olarak gönderdiği, tek başına her şeyi ifade eden, herkesten daha güçlü, herkesten daha akıllı, herkesten daha bilgili, herkesten daha sorgulanmayan bir insan olarak kendisini görmedik." şeklinde Erdoğan'a meydan okuyan bir cesarete nasıl sahip olduğu başka bir analizin konusu olacak elbette, ama bu hadisenin tek başına bir hadise olmadığını şu an hemen herkes net bir şekilde biliyor olmalı. Çünkü 15 Temmuz Darbesi net bir şekilde püskürtüldükten sonra siyasi figürlerin ne tür bir sürece dahil olduklarını herkes yavaş yavaş öğreniyor.

Arınç, bahse konu mülakatta, " Gazeteciler Hidayet Karaca ve Ekrem Dumanlı vs ama iddianamelerine bakarsanız, gizli sırları ifşadan, devlete zarar veren faaliyetlerden ve casusluktan bahseden garip, inanılması mümkün olmayan birtakım iddianameler yazılmaya başlandı. Bunu zannediyorum paralel devlet yapılanmasıyla mücadele kapsamında bir gizli silahlı terör örgütü kapsamına sokabilecek faaliyetler olarak görüyor savcılar. Böyle dava açıyor. İddianamede suçlamalar korkunç. Bir de tutukluyorlar." diyordu. 15 Temmuz saklanan bütün her şeyi açığa çıkardı ve Bülent Arınç kendini bu yapıdan vareste tutmak için videolarla, tweetlerle açıklamalar yaptı; muhtemelen Gülen Cemaati'nin FETÖ-Silahlı Terör Örgütü olarak iddianamelere girmiş olmasına artık itiraz etmeyecektir.

Davutoğlu konusu halen bir muamma, ancak Başbakan ve Genel Başkan değişiminin 15 Temmuz Darbesi'nin püskürtülmesinde ne kadar etkili olduğu da net bir şekilde görüldü. Başbakan değişimi konusu ciddi bir şekilde irdelenmeli ve 2010-12 Eylül referandumu sonrası devletin hemen tüm kurumlarının tepelerini kendi elemanları ile dolduran ve Erdoğan'ı süpürme harekatlarına başlayan Fetullah Gülen'in Mayıs 2016'da ve öncesinde ne tür hamleler yaptığı açığa çıkarılmalı. Davutoğlu bu husustaki sırları bu Gâzi Halk'a izah etmeye mecburdur. Üstelik ABD Büyükelçisi ile aynı tarihlerde Artvin'de bulunmuş olmasının da henüz bir açıklaması yok... 

Gündemde yeni parti çalışmalarına dair dedikodular dolaşıyorsa Arınç'ın 17 Haziran'da BBC'ye  verdiği mülakatta ifade ettiği cümle çok daha büyük bir anlamı izah etmeye yarayacak çünkü: "Bugün AK Parti’de işlerin iyi gitmediğini düşünenler varsa, artık bu partiden Türkiye’ye hayır gelmez, ben buna oy vermem diyenler varsa, çareyi çözümü onlar bulurlar. Su akacağı yolu mutlaka bulur."

Erdoğan, kızının nikah törenine Gül ve Davutoğlu'nu davet etmiş, 15 Temmuz Darbesi sonrası da Binali Yıldırım eski-yeni bakanları davet etmiş bir birlik gösterisi yapılmıştı. 

Arınç'ın,"Bu AK Parti’nin başarıları tek başına Recep Tayyip Erdoğan’ın başarıları değildir. Sayın Bekir Bozdağ’ın da kulağını çınlatalım. Bu parti Tayyip’in partisi değildir. Bu parti milletin bize bir emanetidir, hepimizin partisidir. Bir kişinin şahsi memaleki haline getirilemez." şeklindeki meydan okumasının, Ak parti'de çok şeyi temsil ettiğini iddia ettiği günden bu yana ciddi bir arka plan cesareti ve gücü taşıdığı muhakkak.

Hepimiz merakla bekliyoruz, susan Arınç ve Davutoğlu ile birlikte Gül de tarihe karşı hep birlikte sorumlular... "Su akacağı yolu mutlaka bulur." diyenin, suyun akacağı yolu, halkın değil de kendisinin ve ABD-AB'nin istediği şekilde tanklar, uçaklar, helikopterle bu milleti öldürerek açmaya çalışan Câni Fetullah Gülen'e soracağı sorular da olmalıdır.

Ak Parti'nin Erdoğansızlaştırılması 2010'dan bu yana süren bir proje anlaşıldığı üzere, 15 Temmuz Askerî Darbesi de Halkın Erdoğan tercihini değiştiremedi; çünkü Erdoğan halkın özgürlüğünün bir simgesi... 

Su Erdoğan'la yürümeyi seçerek akacağı özgürlük yolunu buldu; bakalım buna ne diyeceksiniz?


Arif Şahin, 03.10.2016, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 73



Seçkin Deniz Twitter Akışı