16 Ekim 2016 Pazar

SA3544/KY35-YTK126: Dinamit'in Edebiyat'a Ettiği

"Bakalım bu gidişle dinamiti bulup ölümlerin katlanmasında büyük payı olan Nobel'in buradan kazandığı korkunç zenginlikle icad ettiği biraz günah çıkarma amaçlı bu miras önümüzdeki senelerde daha hangi “yeni türler”e verilecek?"


Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan isim açıklandığında büyük alkış ve bir o kadar ıslık sesi aynı anda yükseldi yeryüzünden; Bob Dylan ismine aynı yüksek şaşkınlıkla sevinenler hayranları, müzikseverlerdi en önce.

Başkalarına ihtimal verenler içinde en çok “Murakami almalıydı” diyenler büyük hayal kırıklığı yaşıyordu belli ki.

Bir asırdan fazladır dünya bilim-sanat-kültür-edebiyat alanındaki ödül ve prestij konusunda çatıyı en yükseğe koyan dinamitten gelen servetin bu yılki büyük sürpriziydi Bob Dylan.

Müziğini çok seven ve yakından takip edenlerin bildiği gibi, asıl adı Robert Allen Zimmerman olan sanatçının bizi biraz daha ilgilendiren özelliği büyükbabasının Osmanlı döneminde Trabzon'dan Odessa'ya göç edip, antisemitizmdeki yükseliş sonrası ABD'ye göçmüş olması.

Dylan, anne tarafının Litvanyalı Yahudi, babaannesinin Kağızmanlı, babaannesinin evlenmeden önceki adının Kırgız ve İstanbul'dan göçen sülalenin ayakkabı ustası olduğunu da belirtiyor.

Daha çok gazetecilik ürünü eserleriyle Belaruslu Svetlana Aleksiyeviç geçen yıl aynı ödülü aldığında Nobel komitesinin farklı bir şey yaptığı belliydi, ama hemen ertesi yıl şarkı sözlerini tahta oturtacakları çok da akla gelebilecek bir şey değildi.

Siyasal sürgün hayatı da yaşayan Aleksiyeviç özellikle Sovyetler dönemine ait gazeteciliğin de verdiği avantajla çok çarpıcı kesitler sunuyor kitaplarında.

Bunlar arasında şüphesiz günümüzde de muhtemelen yaşananlar, olup bitenler, görünenler nedeniyle belli ki yakın geleceğimizde de “şimdiki an”a dair hissimizi canımızı yakacak şekilde resmedeni savaş üzerine yazdıkları.

İlgili kitabının adı Çinko Çocukları… Çünkü işgal ettikleri Afganistan'daki çatışmalarda öldürülen Rus askerleri evlerine, memleketlerine birer çinko tabutta dönüyorlardı.

Birbirinden çarpıcı, etinize kıyasıya batan ve muhtemelen çoğu gerçek, tanıklık edilmiş öykülerde savaş;

Ya da SSCB dağıldıktan sonraki umutsuz perişan dönemin insanlarının o büyük toplumsal altüst oluştaki tek tek bireylerin her bir ademoğlunun ağır travmasını, dramını anlatan savrulunmuş yıllar;
Ya da Çernobil Kazası'nın arkasındaki kimselerin görmek istemediği insan hikâyeleri…

Hepsi gazetecilik yönü daha ağır bassa da hayata ilişkin ve 21. yüzyılda karşı karşıya kalmaya başladığımız ve gittikçe kanıksadığımız terör, iç savaş, işgal ve benzeri dehşetlere dair hatırlatmalar yaptığı için Nobel komitesi belki özellikle seçmişti Aleksiyeviç'i.

“Niye o kazanmadı?” diyen Murakami taraftarlarından olamam, çünkü kitaplarını okumadım.

“İyi ki o kazandı, tabii ki hak ediyor” diyen Dylan hayranlarından olacak kadar şarkılarına ve şarkı sözlerine ilişkin kulağımda kalan birkaç parçasının hatırası dışında birikimim de yok.

Dylan'ı seçerken günümüze dair şarkı sözlerinde veya temsil ettiği değerlerde veya tekabül ettiği sembolde ne var gerçekten bilmiyorum. Uzmanları önümüzdeki günlerde yazdıkça biz de öğreneceğiz.

İşin sırrı sadece edebî bir tercih mi, 'savaş-Aleksiyeviç' karşıtlığı/ koşutluğu gibi zamana dair bir seçim mi…

Jüri neredeyse kökten değişen ve her şeyle birlikte edebiyatı da değiştiren iletişimin hızına ayak uydurmaya mı çalışıyor acaba?

Akla yatkın bir sebebini okuyana kadar Dylan'ın en bilinen ve sevilen şarkılarından “one more cup of coffee”yi dinleyeceğim muhtemelen birkaç kez.

Elimde kahve fincanı değil bir bardak çay olacak tabi ki.

Aleksiyeviç'in Çernobil üzerine kitabını da okuyor olsam çok iyi olacak, ama koca bir hayal engel olacak biliyorum.

Gazi Basın Yayın kantininde fakirlikten zaten başka bir şey içme şansı olmayan gencecik üniversiteliler olarak çaylarımızı içerken dönemin Sanayi Bakanı Cahit Aral'ın Karadeniz'deki ürünlerimizin hele ki çaylarımızın radyasyona maruz kaldığı dedikodularına verdiği cevap gelecek gözümün önüne.

Aral, elinde çay bardağıyla fotoğraf çektirdiği, verdiği demeçte “İçin bir şey olmaz” diyerek yüreklerimizi “ferahlatmıştı(?)”.

Hiçbirimiz inanmasak da çay içmekten vaz da geçmemiştik.

Fonda Dylan şarkıları daha o yıllarda da çalabilirken Çernobil'deki insanların ne yaşadığını otuz yıl sonra öğrenebiliyorduk.

Bu arada, eğer bir Kırgız Nobel edebiyat ödülünü alacaksa benim gönlümden geçen tabii ki o kantin yıllarında kitaplarıyla tanıştığımız Cengiz Aytmatov'dan yanaydı.

Yaşarken vermediler, kural gereği artık isteseler de veremezler.

Bakalım bu gidişle dinamiti bulup ölümlerin katlanmasında büyük payı olan Nobel'in buradan kazandığı korkunç zenginlikle icad ettiği biraz günah çıkarma amaçlı bu miras önümüzdeki senelerde daha hangi “yeni türler”e verilecek?


Yaşar Taşkın Koç, 16.10.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar

Yaşar Taşkın Koç Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015


İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak, 

http://www.yenisafak.com/yazarlar/yasartaskinkoc/dinamitin-edebiyata-ettigi-2033470

Seçkin Deniz Twitter Akışı