"Hâlâ göremiyorsunuz size oy veren bölge halkı açısından hiç bir kıymeti harbiyeniz kalmadığını? Bakın arkanızda kim kalmış? Halk yok artık arkanızda. Çağırın bakalım sırtınızı dayadıklarınızı!"
Madem yargılanmaktan çekinmiyorsunuz neden "Bu yargıyı tanımıyoruz!" diyerek ifade vermeyi reddettiniz? İyi veya kötü elimizdeki yargı bu! Bu ülkenin meclisinde milletvekili statüsünde oturacaksın, maaşını alacaksın, bütün özlük haklarından istifade edeceksin, iş yargılanmaya gelince bu yargıyı tanımıyorum diyeceksin. İyi de kim yargılayacak sizi?
Kanun yapmakla görevli ve yetkili bir organda (TBMM) oturan milletvekilleri o ülkenin yargısını tanımıyorum derse; ülkede suç işleyen herkese aynı yol açılmış olmaz mı? Yarın adi suçlular, hırsızlar, tecavüzcüler, katiller vesaire biz bu ülkenin yargısını tanımıyoruz, bizi sadece halk yargılar derse onlara ne demeyi düşünüyorsunuz?
Bizi sadece halk yargılar sözü de boş laftır. Halk, ya devrimci ütopyalarınızda olduğu gibi halk mahkemeleri yoluyla yargılar ki; onlar zaten halk değil sizin yoldaşlarınızdır. Ya da halkın gerçek yargılaması sandıkta yapılan seçimle ortaya çıkar. Öyle görünüyor ki; halk artık sizin yalanlarınızdan bıkmış olduğu için arkanızda durmuyor.
Neden mi? Çünkü siz en son 7 Haziran seçimlerinde sırtınızı kısmen(!) halka dayamıştınız ve karşılığını % 13 küsur oy ve 80 milletvekili olarak almıştınız. Çünkü o halk, devlet sizi barış sürecinde muhatap kabûl ederek masaya oturttuğu için, barışın temsilcileri olarak gördüğü için masada eliniz güçlensin diye olanca gücü ile destekledi. Ama siz, size verilen bu barış kredisini sizi seven halk lehine değil, sizi tayin eden Kandil yani savaş baronlarının lehine kullanarak o halka bir kere daha ihanet ettiniz.
Her ne kadar "Biz Türkiye Partisiyiz" iddiasında olsanız bile, Türk Solu'ndan devşirdiğiniz marjinal ve radikal sol kesim dışında esas desteğinizi bölge halkından yani Kürt seçmenden aldığınızı hepimiz biliyoruz.
Gerek devlet ve gerekse bölge halkı ilk defa PKK’ya 90 yıllık devlet uygulamalarının kaçınılmaz sonucu olarak bakmışken, İmralı’da mukim Abdullah Öcalan’a bile bu süreçte katkı sunmak imkanı tanımışken ve içerdeki silahlı güçlerin sağ salim ülke dışına çıkmasına izin vermişken; siz, sizi tayin eden Kandil Sultası'nın barış yerine uluslararası konsorsiyumların taşeronu olduğunu gördüğünüz halde onlara karşı en ufak bir tepki, direniş göstermediniz.
Dağdaki haydutlar yetmezmiş gibi şehirlere hendek kazılmasına, barikatlar kurulmasına en ufak bir tepki ortaya koyamadığınız için binlerce gencin ölmesine, şehirlerin kasabaların yerle bir olmasına sebep oldunuz. Sizin mecliste olmanızın tek anlamı ve önemi barışa imkan sunabilme ihtimali idi. Bölge halkının sizden en ufak bir ekonomik beklentisi olmadı. Olsaydı belediye başkanı olduğunuz şehirlerin, kasabaların sokaklarını bok götürdüğü halde sizi tekrar tekrar seçmezdi bu halk…
Ama siz, ne devleti anlayabildiniz ne de halkı. Belediye Başkanı olmayı veya TBMM de oturmayı bir dokunulmazlık zırhı sanarak artık barış kelimesini ağzına bile almayan örgüte lojistik destek sağlamanın aracı olarak gördünüz. Dağdaki haydutların siyasi alanda savunuculuğunu yapmak yetmedi belediye kaynaklarını fütursuzca eşkiyanın emrine verdiniz. Hatta hızını alamayıp arabasında silah ve terörist saklayanlarınız bile oldu.
Öylesine pervasızlaştınız ki; ülkenin çeşitli yerlerinde canlı bomba olarak kana bulayan katillerin taziye evine gitmekte bile beis görmediniz.
Barışa değil de savaşa katkı sunduğunuz, hatta ateşe körükle gittiğiniz için; 7 Haziran seçimlerinin ardından “askeri baraj inşaatları” gibi osuruktan tayyare bahanelerle savaşın başlatıldığı günden bu yana memlekette şehit cenazesi gelmeyen bir köy, kasaba kalmadığı halde ısrarla bunu görmemezlikten geldiniz.
Ve işin kötüsü memlekette yükselen tepki dalgasının sadece siz ve dağdaki patronlarınıza değil, mazlum Kürt halkına dönme potansiyeli taşıdığını göremediniz. Batı Yakası'ndaki yükselen tepkinin ırkçı ve faşist eğitimlere evrilme ihtimalini de gözden kaçırarak halklar arasına kin ve nefret tohumları ekilmesine vesile olduğunuzu da es geçtiniz. Atladığınız en önemli şeyin ise Türk Halkının en büyük isteğinin Fetö’cuların asılması ve sizlerin meclisten atılması olduğunu ve bu rüzgara karşı hiç bir siyasi iktidarın duramayacağı görememek oldu.
Sandınız ki bu devran böyle gidecek kimse size dokunamayacak. Evet! Siyaseti, terör örgütünün takım elbiseli, kravatlı temsilciliği sandığınız için geldiniz bu noktaya. Kimseye şikayet etmeye hakkınız kalmadı artık.
Çünkü “yapıp ettikleriniz ve başınıza gelenler sizin yüzünüzden.”
Halâ göremiyorsunuz size oy veren bölge halkı açısından hiç bir kıymeti harbiyeniz kalmadığını? Bakın arkanızda kim kalmış? Halk yok artık arkanızda. Çağırın bakalım sırtınızı dayadıklarınızı!
Arkanızda, arkanızı dayadığınız PKK olduğu için Diyarbakır yine bir canlı bomba ile kana bulandı. İkisi polis olmak üzere 10 insanın canına kıydılar, bir bebeğin tek gözünü aldılar, yüze yakın insanı da yaraladılar sırtınızı dayadıklarınız.
Arkanızda “gibi” duranlar ise; piyonları elinden alınan patronlarınız, yani AB ve genel anlamda Batı Dünyası. AB Birliğine üye ülkelerin Ankara Büyükelçileri olağanüstü toplantı yaptı. Birazdan çıkar kokusu. “Çok endişeliyiz” gibi sözlerle süslenmiş bildiriler düşer birazdan ajanslara. Ama hepsi bu!!!
Hey bizim mahalledekiler! Madem ortada hukuki bir işlem var siz neden bu kadar seviniyorsunuz? Bunu da yarın yazalım inşaallah.
Naim Okur, 06.11.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem
Naim Okur Yazıları