12 Kasım 2016 Cumartesi

SA3633/KY20-MEK44: Bese Brêmın!

"Nasıl becerebiliyordu akıl işi değil, bu kadar çok övgüyü, takdiri, hayranlığı, sevgiyi, dostluğu, güveni ve insanın gönlünü okşayan ne varsa hepsini sadece iki kelimenin içine nasıl sığdırabiliyordu, o ses tonlarının var/yok belirsizliğinde ki ton farklarının daracık yarıklarına bu kadar çok duyguyu bu kadar coşkun bir şekilde saklayabilmek sadece Memedali’'nin becerebildiği bir şeydi."


Sonradan birbirlerine bu kadar derin, çıplak ve içli düşkünlüklerine bir açıklama bulamadığım bu altı kardeş, Beyaz’ın dokunaklı yetimleri, köyün içinde herkesin biraz içleri kıyılarak baktığı, özellikle kadınların gözlerini kaçırdıkları bu sert yüzlü ciddi çocuklar için birbirlerine tutunmaktan, birbirlerini sevmekten, birbirlerinden korkmaktan başkaca bir yolları da yoktu aslında.

Zaman hızlıca evrildi, sonbahar rüzgarıyla, insanın etinin altına işleyen ıslak, karlı soğuğuyla, yokluğuyla gelip çöktü içine köyün. Beraberinde, zaten yaşadıkları, zaten omuzlarına yüklü gerçekliğin sert ve yabanıl yüzünü de getirip bıraktı orta yere.

Ramazan ve deliliği üstünde Kaya, olur olmaz yerlerde ve sık sık yerinden fırlayıp bayır aşağı yuvarlanan, kırılan, dağılan demir kasnaklı tekerleri ile at arabasını alıp Abdullah'’ın, aksak Ağa'’nın, Alevi akrabaların köylerine, karlar kapamadan yolları, yeter miktarda odun ‘çılo’(*) ve ağaç kökü toplayıp köye getirmenin telaşına kapıldılar. 

Qırğıl ve Kölemis, orman denemeyecek olsa da, seyrek meşe ocaklarının başladığı ve giderek sıklaştığı köylerdi. Kadim Dêsım’(**)'ın giriş kapıları olan bu köyler aynı zamanda Alevi/Sünni akrabalıkların en yoğun olduğu, akrabalıkların yanı sıra bu düzlüklerde sıralı onlarca köy boyunca Alevi/Sünni inançlarının birbirini etkilediği, yer yer birbirine girdiği, kuşkunun yanı başında derin dostlukların da kök saldığı köylerdi. 

Abdullah ve aksak Ağa, anneleri, Ramazan'’ın halası olduğundan dayılarına çok düşkün, belki yetimlikten, tek gerçek desteği dayılarından gördüklerinden belki çok derin ve içli bir sevgi beslerlerdi dayı çocuklarına. Zaten sınırlı olan odun ve yakacak kaynağı hemen her zaman köylerde niza konusuyken, iş belalı aksak Ağa ve tehlikeli biçimde ciddi olan Abdullah'’ın dayılarına geldiğinde kimse söz edemez ve aslında belki anneleri rahmetli Bêzar'’ın köyde bıraktığı kadirşinas ve candan dostluklardan ötürü kimse içinden de kem bir hissiyat geçirmez, kimse bu iki deli, tehlikeli ve çok sevimli ciddi oğlanı kendi çocuklarından ayırmazdı. 

Köy içinde yüklü veya yüksüz, önlerinden geçtikleri evlerin herhangi birinden teklifsizce gelen yemek daveti veya koyunlarına sokulan elma armut kuruları, dut Kurusu, ceplerine sokuşturulan bir avuç kara üzüm hemen her gün yaşadıkları rutindendi. Biraz utana sıkıla da olsa bunu ne Ramazan ne de Kaya hiç yadırgamazdı.

Köyden bir kaç akranın yardımı ile her gün iki sefer yaparak, sabah namazından evvel başlayıp, ikinci seferi, gecenin bir yarısı, Molla Vahdettin'in okuduğu yatsı ezanının taa Yalanciyan Tepesi'nde inleyen yankısı duyulurken, korku nedir bilmeden, bir atın çektiği ve tepeleme yüklü at arabası, yedeğinde iki merkep, insafsızca yüklü ve Kaya'’nın ağzı açılmadık küfürleri eşliğinde Ramazan iki haftaya yakın her gün odun ve çılo çekti Kırğıl’'dan.

Bir öğlen vakti, ilk seferi kapıya yıkıp, samanlığın omuzuna yaslı yüksek ve karanlık odunluğa taşırken, Memedali'nin tok sesi duyuldu.

"‘Bese Brêmın’."

Yeter mi?!!

Gerçekten yeter mi?!

Neredeyse her gün ve gece bu büyük övgüyü bekliyordu Ramazan. Kaya her zamanki gibi anlaşılmaz homurtularla küfür etti, ama Ramazan’ın gözleri doldu; ‘Bese Brêmın’, bu, zaten az konuşan, konuşurken de çoğunlukla buyuran yada yargılayan Memedali’'nin ağzından kolay kolay çıkmayacak bir övgü idi.

‘Bese Brêmın’, yani afferin, yani ne iyi bir iş çıkardın, yani ne kadar çok iyi bir iş yaptın, yani seninle gurur duyuyorum.

Nasıl becerebiliyordu akıl işi değil, bu kadar çok övgüyü, takdiri, hayranlığı, sevgiyi, dostluğu, güveni ve insanın gönlünü okşayan ne varsa hepsini sadece iki kelimenin içine nasıl sığdırabiliyordu, o ses tonlarının var/yok belirsizliğinde ki ton farklarının daracık yarıklarına bu kadar çok duyguyu bu kadar coşkun bir şekilde saklayabilmek sadece Memedali’'nin becerebildiği bir şeydi.



Mustafa Ekici, 12.11.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 



Not:  Bese Brêmın: Yeter Kardeşim.

*kuru, yapraklı meşe dalı, kışın kar üstünde koyuna/davara yaprakları yedirilip odunu yakacak olarak kullanılan kuru meşe dalları.

**Dêsım, Dersim'in halk ağzıyla söylenişi



İlk Yayınlandığı Yer: Haber 10

Seçkin Deniz Twitter Akışı