"Unutmayalım ki bir tarihte yaşamış, ölmüş ve tarihe mal olmuş bir Atatürk, bir de halâ öldürülmeyen ve ısrarla yaşatılan bir Atatürk vardır. Tarihte yaşamış olan Atatürk’ü aşk ve nefret ikileminden kurtularak objektif bir şekilde konuşacak kadar olgunlaştığımız gün, en büyük iyiliği Atatürk’e yapmış olacağız."
'Atatürk Karalaması', neredeyse bir asra dayanan 'Atatürk Dayatması'na aksülâmel/tepki olarak gelişen ve devir devir İslâmcı mahallede de moda haline gelen reaksiyoner bir olgudur.
Her iki tarafta Atatürk’ü rahat bırakmalıdır artık. Hatasıyla sevabıyla Türkiye tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olarak yerini almalıdır ve almıştır da. Ne olağanüstü vasıflar atfederek kutsamak, ne de hakaret etmek insani ve İslâmi değildir bana göre…
Ayrıca M. Kemal’in şahsı ile kendisinin ölümünden sonra iktidarlarını devam ettirmek isteyen politika simsarlarının icat ettiği Kemalizm’i de birbirinden ayırt etmeliyiz. M. Kemal’in İslama bakışı ve İslâm hakkındaki görüşleri ile İstiklal Harbi sırasında yapıp ettikleri birbirinden ayrı değerlendirilmelidir.
Biri ilgilenenler için ilâhiyatın ilgi alanına, diğeri ise tarihçilerin sahasına girmektedir. M. Kemal, kim ne derse desin Kazım Karabekir’in Sultan Vahdeddin’e tavsiye etmesi ve Saray’dan İngiliz baskısı ile verilen azl kararını dinlemeyerek biat etmesi örneğinden de anlaşılacağı gibi İstiklâl Harbi'nin en dominant, en önemli aktörüdür.
M.Kemal’in İslâma dost veya düşman olduğunun ispatı Bugünün Türkiyesi'nde kimseye fayda sağlamayacaktır. Onun din düşmanı olduğunu ispatlama çabası da tıpkı dindar bir Müslüman olduğunu ispat etme çabası gibi ergenlik hastalığıdır. Madem her iki tarafta Allah’a inanıyor, bırakın meleklerden rol çalıp günahını veya sevabını hesaplayarak Cehenneme veya Cennete şimdiden yerleştirme çabasını…
“Tarih analizleri, yaşandığı zamanın şartları ve psikolojisi göz önünde bulundurarak yapılmalıdır” demişti İlber Ortaylı. Esas konuşulması ve tartışılması gereken İstiklal Harbinin akabinde ülkeyi işgalden kurtaran temel motivasyon olan milli ve İslâmi değerlere sırtını dönerek, savaşı beraber kazandığı yol/dava arkadaşlarının hemen hepsini elimine ederek, neden ülkemizi işgal eden Batı’ya ve Batı düşüncesine yüzünü dönmüş olmasıdır. Bana göre bugün yaşadığımız pek çok sıkıntının temelinde bu tercih yatmaktadır.
Gelelim herkesin kendine yonttuğu ve son 50 yılda her türlü kötülüğü örtmede kullanışlı bir enstrüman haline getirilen Kemalizm’e.
Bizler, yani hepimiz Kemalizm’in acımasız tezgahından geçmiş bir nesil/generationuz! Kemalizm, jön Türkler dediğimiz romantik jakobenizmin kıyıcı İttihatçılığa evrilmiş halinden süzülen en kaba ve insafsız, ufuksuz, sadece ülkeyi yönetebilme inhisarına sahip olma içgüdüsü ile hareket eden tarihin gördüğü en faşist ideolojilerden biridir.
Bize bıraktığı en kötü miras sadece geliş(e)memiş bir ülke değil, her türlü yenilik ve gelişmeye direnen, her şeyin en doğrusunu kendisinin bildiğine iman derecesinde inanan, ideolojik faşizmden ziyade davranışsal bir faşizmin genlerimize işlenmesine sebeb ve vesile olmuş olmasıdır.
Dolayısıyla ideolojik faşizmden kurtulsak dahi genlerimizdeki zihni faşizmden, davranışsal faşizmden azade olmamız çok zor. Zira bir nevi “beyaz Türk yetiştirme projesi” olan Kemalizm, kendini üstün insan zanneden hayvanlar yetiştirmesi ile ünlüdür ve bu konuda pek mahirdir.
Ve bizim yapmamız gereken; tıpkı Almanlarda olduğu gibi genetiğimize kodlanmış faşizan düşünce (ideolojik değil), faşizan zihniyet ve davranışlarımıza engel olabilmek; içimizdeki öküze her an dur diyebilecek bir bilinçle sahip olmaktır.
Unutmayalım ki bir tarihte yaşamış, ölmüş ve tarihe mal olmuş bir Atatürk, bir de halâ öldürülmeyen ve ısrarla yaşatılan bir Atatürk vardır. Tarihte yaşamış olan Atatürk’ü aşk ve nefret ikileminden kurtularak objektif bir şekilde konuşacak kadar olgunlaştığımız gün, en büyük iyiliği Atatürk’e yapmış olacağız.
Naim Okur, 13.11.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem
Naim Okur Yazıları