10 Kasım 2016 Perşembe

SA3626/KY49-İTIĞLI21: Afrika’da Gazeteci Olmak

"Gazeteciler Afrika’da genellikle hep birilerinin adamı olmuşlar, farklı amaçlar için gazeteciliği kullanmışlardı. Fakat Türkiye’nin gönderdiği gazeteciler bu imgenin dışına çıkarak, sadece haber yapmak gibi görevleri olduğunu diğer gazetecilere de hatırlattılar."


Son bir yılda Afrika’da 40’tan fazla gazeteci hayatını kaybetti. Bu gazetecilerin önemli bir bölümü bombalar ve kurşunlara maruz kalırken, gözetim ve hapishane koşullarında ölenler de var. Gazeteci ölümleri diğer kıtalara göre oldukça yüksek. Bunun en önemli nedeni kara kıtadaki iç karışıklıklar ve savaşlar olmasına rağmen, gazetecilerin birçok Afrikalı tarafından düşman olarak algılanması.

Beyaz sömürgeci Avrupalılar Afrika’ya önce kâşif olarak geldiler. İspanyollar, Portekizler, Hollandalılar, İngilizler, Fransızlar ve Almanlar neredeyse Afrika’nın girilmedik yerini bırakmadılar. Ormanları, geleneksel yapıları, Afrika medeniyetleri bu kâşifler tarafından yağma edildi. Daha sonra ise Afrika’ya misyonerler geldi.

İncil ellerinde Hristiyanlığı yaymak için gelen bu misyonerler, üç yüz yıl içinde Afrika’nın hemen hemen birçok bölgesine kendi dini öğretilerini ulaştırmayı başardılar. Öyle ki Avrupa’da görülmeyen Hıristiyan mezhepleri ve tarikatları bile Afrika’da kurmayı başardılar.

Avrupalıların Afrika’ya gelişleri birçok Afrikalı lider tarafından başlangıçta yeterince anlaşılamadı. Gelenlere karşı bir misafirperverlik örneği göstererek onlarla varlıklarını paylaştılar. Fakat bu beyaz adamlar kâşif de olsa misyoner de olsa gizli bir gündemleri vardı. 

Afrikalılar her beyazla karşılaştıklarında sanki kendilerinden bir şeyler kaybediyor, kendilerini onlara emanet ediyorlardı. Kısa bir süre sonra beyazların asıl istekleri anlaşılmaya başlandı. Onlar siyah insanların çocuklarını köle olarak götürüyor, İncil ve içki karşılığında elmaslarını, altın gibi değerli madenlerini, ormanlarından kestikleri keresteleri götürüyorlardı.

Aslında Avrupalı bu sömürgecilerin Afrika’ya yayılması hiç kolay olmadı. Gana, Sudan, Tanganika bölgelerinde direnişler başladı, bu direnişler 19. yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar sürdü. Ateşli gelişmiş silahlar karşısında Afrikalılar hiç bir şey yapamadılar ve teslim olmak zorunda kaldılar.

Beyazlar, Etiyopya hariç bütün Afrika’da sömürge imparatorluklarını kurdular. Bu sömürge imparatorlukları Avrupa’dan gönderilen valiler tarafından yönetilerek Afrika insanına kendi topraklarında hâkimiyet hakkı tanımadılar. Bunun en bariz örneği Güney Afrika’da 1994’e kadar süren azınlıkçı beyazların apartheid yönetimiydi.

1950-60’lı yıllarda bağımsızlık hareketleri sonucu Afrika ülkeleri kendi devletlerini kurmaya başladılar. Fakat bu yeni kurulan devletler Afrika halklarının gerçekliğini yansıtmayan beyazların oluşturduğu sınırlar üzerine kurulan yapay devletlerdi. Devlet başkanları, başbakanları ve diğer yöneticileri de sömürgeciliğe karşı ulusal liderler olarak görülseler bile, aslında beyazların devlet modellerini taklit etmekteydiler.

Bağımsızlık sonrası kurulan bu devletlerin iki önemli sorunu vardı aslında, biri nüfus sorunu diğeri ise başkentlerin merkeze uzaklığıydı. Ulus devlet sürecini yaşamamış Afrika ülkelerinde nüfuslar çok değişken bir özellik göstermekteydi. Nijerya’da hâkim olan topluluk Hausa-Fulani, Yoruba ve İgbolarken, Nijer’de Fulaniler çoğunluktaydı. Kamerun’da ise İgbo toplulukları. Yeni kurulan devletler Afrika’nın birçok yerinde kabileleri, etnik toplulukları birbirinden ayırdı. Bu durum aslında Afrika ülkelerinin lehine gibi gözükse de aleyhine olmaya başlayarak ülkedeki etnik ve siyasi gerginliklerde nüfusun dağılımı başat rol oynadı.

Diğer bir husus ise başkentlerin yanlış seçimiydi. Çünkü başkentlerin önemli bir kısmı merkezden uzak, sınır ve kıyı kesimlerdeydi. Mozambik’in başkenti ülkenin ortasında değil, ülkenin en güney şehri olan Maputo’daydı. Afrika’nın yüzölçümü bakımından en büyük iki ülkesinden biri olan Demokratik Kongo Cumhuriyetinde ise başkent merkezden uzak batı sınırında Kinşasa olarak seçilmişti.

Beyazlar artık Afrika’ya kâşif veya misyoner olarak gelmiyor, iş adamı, asker ve gazeteci olarak geliyor. Bunların en masumu gazeteciler gibi görünseler de aslında en tehlikeli olanı gazeteciler. Gazeteciler Afrika’da beyaz sömürgecilerin varisleri gibi davranmaktalar. Afrika’nın gerçeklerini değil, Batılıların görmek istediği Afrika’yı anlattılar dünyaya.

Afrikalılar artık gazetecilerin haber yapmak için Afrika’ya gelmediklerinin farkındalar. Beyaz gazetecileri bir ajan, düşman olarak görmekteler. Bu gazetecilerin amaçlarının çağdaş sömürgeciliği devam ettirmek olduğunun farkındalar.

Fakat küresel güçler basının Afrika’da ne kadar önemli olduğunun farkına vardığı için yerel gazeteciler kullanmayı tercih etmeye başladı. Birçok Batılı basın kuruluşu Afrika’nın birçok bölgesine yayın yapan televizyonlar, internet siteleri ve ajanslar kurdular. Bu kuruluşların sahadaki elemanları yerel gazetecilerden oluşurken yöneticileri, büro elemanları beyazlardan oluşmaktaydı.

Türkiye son beş yıldır Afrika’da gazeteci istihdam etmeye başladı. Afrika’da basın olmadan var olmanın mümkün olmayacağını gören Türkiye, farklı bir habercilik anlayışını Afrika’ya getirmek istedi. Afrika’nın gerçeklerinden yola çıkarak politik amaçlar yerine insan unsurunu önemseyen bir gazetecilik anlayışıydı bu. 

Gazeteciler Afrika’da genellikle hep birilerinin adamı olmuşlar, farklı amaçlar için gazeteciliği kullanmışlardı. Fakat Türkiye’nin gönderdiği gazeteciler bu imgenin dışına çıkarak, sadece haber yapmak gibi görevleri olduğunu diğer gazetecilere de hatırlattılar.

Ancak uzun süredir var olan Afrika’daki yabancı gazeteci algısını kırmak zor. Bu algıyı kırmak kadar Afrika’da gazetecilik yapmak da zor. Devlet yöneticileri size her zaman sanki muhalefetin temsilcisiymişsiniz gibi davranır. Sizinle yapmak istediklerini paylaşmazlar. Daha da önemlisi Afrika’da gazetecilerin güvenliğini sağlamak zordur. Diğer kurumlarda çalışanlar Afrika’nın gerçekleri ile uyumlu daha rahat bir hayat sürerken, gazetecilerin öyle bir şansı yoktur. Onlar korumasızdır, her an bir saldırı ile karşılaşabilirler. Onları koruyacak olan ne kendi devletleri ne de bulundukları devletlerin görevlileri vardır.

Afrika’da gazetecilik gerçekten oldukça zor bir meslektir. Habere giderken her türlü tehdide, saldırıya açık olmanız gerekli. Az, yetersiz imkanlarla daha çok işler başarabilmeniz, haberi okuyucuya en güzel şekilde ulaştırmanız gereklidir. Bir akıllı telefon, donanımlı bir fotoğraf makinası ve internet, gazeteciler için lükstür Afrika’da.

Afrika’da gazeteci olmak cesaret ister, fedakârlık ister, emek ister, her şeyden önce Afrika’yı sevmek ister. Selam olsun bu zor şartlarda yalnız gerçek anlamda gazetecilik yapmak isteyen, haberi hayatından daha önemli gören bu gazetecilere.

İbrahim Tığlı, 10.11.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Afrika'dan
İbrahim Tığlı Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: İbrahim Tığlı Beyefendi'den yazılarının yayınlanması için onay alınmıştır. Seçkin Deniz, 23.06.2016



Yazının İlk Yayınlandığı Yer: Gerçek Hayat

http://www.gercekhayat.com.tr/yazarlar/afrikada-gazeteci-olmak/

Seçkin Deniz Twitter Akışı