1 Aralık 2016 Perşembe

SA3702/KY35-YTK138: Gerçeğin Ortadoğucası

"Burada da iki kere iki dört ediyor, burada da su normal şartlar altında yüz derecede kaynıyor, burada da güç, konjonktür, ortaklık dengeleri, zamanlama ve coğrafyanın bileşkesi nerede, kimin nasıl hayatta kalacağını belirliyor."


Geçtiğimiz hafta bir dolar rekor üstüne rekor haberleriyle gündemdeydi bir de Ortadoğu'daki gelişmelerin hızı. Özellikle Halep…

Neredeyse her gün Halep'te muhaliflerin birkaç yerleşimi daha kaybettiklerinin haberleri düştü, düşmeye devam ediyor ajanslara.

2009 Ramazan Bayramı'nda dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un gazetecilerle yaptığı sürpriz Sınırtepe Hudut Karakolu ziyaretinde bizleri taşıyan helikopter sınır üzerinde uçarken topraklar üzerindeki kesintisizliği de çıplak gözle tepeden görmüştük. 

Benzer renkte bir arazi, her iki tarafta da birbirinin kopyası aynı kasabalar, birbirinin tıpkısı evler, aynı ustaların biçimlendirdiği tek tip mimarî…

Ama 20. yüzyılın başında böyle bölünmüştü işte Türkiye ile Suriye ve bu suni bölünmüşlük belki bütün sınırlar için geçerliydi zaten. Kilis veya Hatay'a gidenler karşıya geçilebilen yıllarda her şeyin neredeyse dilden kıyafete yemeğe çarşıya kadar benzerliğini görüyordu. Halep'in sizi ilk karşılayan lokantasında pürüzsüz bir Türkçeyle konuşan Ermeni sahibi bütün tarihin ortalamasıydı belki.
Şimdi o lokanta var mı, o lokantacı yaşıyor mu bilmiyorum.

Halep'in, o, sınırın bu tarafından daha fazla Osmanlı kokan atmosferinin yerinde ne kadar yıkıntı ne kadar bomba izi ne kadar kan ne kadar ölüm var herkesin malûmu…

Ama Suriyeli ama Rus pilotların yine Rus yapımı uçaklarla sivil asker ayırmadan hastane karargâh bilmeden çocuk yaşlı erkek kadın acımadan gün be gün bombaladığı bu şehirden gelen görüntülere bakmaya devam edecek yürek kalmadı pek kimsede.

Olan biten bu ama başka türlü olabilir miydi acaba?

Son birkaç yılın güç dengelerindeki yenilenmeye, uzun zamandır üçe bölünmüş görünen ülke haritasına ve Halep'in pozisyonuna bakınca “Başka türlü olurdu” demek zor.

Arazide olanlar, baştan beri yakından takip edenler muhtemelen yakın tarih içinde olup biten kimi olayların, alınmış veya alınmamış/alınamamış kararların, yanlış tercihlerin, kaypak partnerlerin hepsi değişse… sonucun farklı olacağını söylüyordur.

Öyle olmadı fakat ve bugün bu noktada Halep.

Savaş varsa sonucu değiştirmeye yarayacak güçten başka çok az şey kalıyor.

Halep nüfus ve gelişmişlik, büyüklük açısından ülkenin en büyük ikinci şehri.

Sadece bugün değil Osmanlı'nın da sanayisi dikkate alınır, ciddi ihracatçı merkezlerinden biriydi.

Selanik veya hatta Trablusgarp gibi…

Ve oluşmaya başlamış parçalı Suriye haritasına bakınca görülüyor ki Şam rejimi ayakta kalmayı başarırsa Halep'ten vazgeçmesi mümkün değil.

Sadece bugünden bahsetmiyorum, Şam'da hangi iktidar olursa olsun Halep'ten vazgeçmez.

Tıpkı aslında Anadolu'daki bir iktidarın da Halep'ten hiç vazgeçemeyeceği gibi.

Ama niyetler değil soğuk, acımasız gerçekler dünyasında sonucu belirleyen hep aynı şeyler.

Dünyanın her yerindeki bu kural tabii ki Ortadoğu'da da aynen geçerli.

Burada da iki kere iki dört ediyor, burada da su normal şartlar altında yüz derecede kaynıyor, burada da güç, konjonktür, ortaklık dengeleri, zamanlama ve coğrafyanın bileşkesi nerede, kimin nasıl hayatta kalacağını belirliyor.

1453'te Bizans'ın son tutamağı İstanbul'un, 1492'de 7 asır sonra Endülüs'ün son şehri Granada'nın, 1911'de Trablusgarp'ın, hemen peşinden o kaybı pekiştiren Balkan Savaşları'nda bir yıl sonra Osmanlı'nın en sanayileşmiş şehri Selanik'in el değiştirmesi hangi sebeplerle olmuşsa Halep'te bugün olan da bu.

Yine dönüp o koca Ortadoğu haritasına bakınca 20. yüzyıl başında çizilen sınırlardaki keskin cetvel izlerine rağmen oynaklığın bitmediğini, bugünkü sancı veya el değiştirmelerin kuşbakışı bir taramada kalıcı olmadığının görüldüğü de asıl tarihî gerçek.

Peki o gerçek ne zaman görünür olup hayatla temas edecek?

Bilmiyorum.

Bildiğim, o gerçeğin dışına çıkıldıkça hayat yerine ölümün kol gezdiği.

O gerçek toprağı sulayıp yeşillendirmesin, kuşlar sınırları gökyüzünde bir oraya bir buraya özgür gezemesin, Halep kadar Suriye'nin bütün şehirlerinde her mezhepten “çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler” diye şimdi herkes her yerde bombalarını kurşunlarını harcıyor.

Dilerim, umut ederim, dua ederim ki bu gelip geçecek ve belli ki tarihe kalmayacak, kaldığı kadarıyla da hiç hayırla anılmayacak kısa, keskin zaman kesiti toprağı daha az kana bulasın, daha az çocuk ölümlerine, daha az kuş korkusuna sebep olsun.


Yaşar Taşkın Koç, 01.12.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015


İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak, 

http://www.yenisafak.com/yazarlar/yasartaskinkoc/gercegin-ortadogucasi-2034460

Seçkin Deniz Twitter Akışı