10 Aralık 2016 Cumartesi

SA3739/KY20-MEK49: Gerçek

"Sen ne kadar gerçeksin?"


‘Bir kandilden bir kandile atıldım/ Toprak oldum yeryüzüne saçıldım
Bir zaman da çakmak olup çakıldım/ Gönlüme od düştü yandım da geldim.’ 
Şeyh Hata’i

Sen gerçeksin. Parmakların, gözlerin, dudakların gerçek.

Yüzünü yalayıp geçen sabah esintisi gerçektir, damağını haz ile dolduran lezzet gerçek….

Algıladığın şeydir gerçek. Senin gerçeğin. Zihninin içinde bir yansıması var ise gerçektir eşyanın / oluşun. Ses ile ışık ile bir şekilde o kapalı, kuytu zihnine ulaşabildi ise gerçektir.  Ve gerçekler katman katmandır. Her bir katmanın gerçekliği bir sonraki veya öncekinde feci halde yanılsama olabilir.

İşte insanın büyük başarısı bu yanılsamalar, bu ses ve ışık dalgaları içinden kendine dair bir gerçeği hem de çoğunlukla topluca inşa edebilmesinde yatmaktadır. Dil üzerinden dışa vurduğu bu ‘kendi gerçeği’ dünyasında insan kendisini var kılmaktadır. Hem de ölümün her an beyhude hale getirdiği, içini boşalttığı, süreğen bir şekilde kanattığı bir acılı sürece rağmen var kılmaktadır kendisini.

Sadece bu görünen yüzüne bakarak ‘insan’ dilden başka da bir şey değildir diyesi geliyor insanın.

"‘Biz âdeme bütün isimleri bellettik’"

Bizim oluş felsefemiz böyle başlar. Tanrı Âdemi yaratır. Ama o henüz yoktur. Ona isimler belletilir. Âdem o zaman var olur. O zaman, çünkü ancak o zaman bilinç dediğimiz şey işlemeye başlar. Adını koymadığın şey, yoktur.

Hislerin, düşüncelerin, inançların hepsi, ama hepsi birer ifadeden ibarettir. Kimi güçlü, kimi biraz kekre, tebessüm gibi bazısı, bazısı iç burkan…

Ama hepsi de birer ifadedir. İncecik bir tül gibidir ifade. İnsanı bilinç ile bilinçsizlik, varlık ile yokluk çizgisinde tutan şeydir.

Var oluşun bu denli itibari oluşunu kabullenmek zordur. Ama insanın başarısı da tam olarak bu itibari zeminde kendine dair bir sabite var kılmasıdır.

Varlığın kökeni akıl almaz boyutlarda fiktiftir. En kaba anlamı ile madde fiktiftir. Bütün şiddetler, güçler, basınçlar, hızlar, oranlar, mesafeler fiktiftir. Daha beteri, son yıllarda yapılan araştırmalar ile daha da belirginleşen maddenin bütün yapıtaşlarının fiktif olmasıdır. Bizim üzerine yaşam bina ettiğimiz hemen her şey soyut ve somut oluşuna bakılmaksızın itibari duruşa sahiptir. Varlığın bizatihi kendisi itibaridir. Bu itibarilik varlığı tecrübe eden bir süje ortaya çıkınca başlamaktadır. O süje insandır. İnsan varlığı tecrübe edince varlık var olmaktadır. Ama bu varlık da nerede ise bütün detaylarına ve kökenine kadar itibaridir.

İşte insanın kendini var kılma deneyimi, acılı insanlaşma süreci buradan itibaren başlar. Bütün bu soyut, bu kararsız, bu ele avuca gelmez zemin üzerinde bir sabite var kılabilir ise, bu sabitelerin de itibari olduğu acı gerçeğini sindirebilirse insan kendi varoluşunu gerçekleştirebilecektir.

Şimdi gerçeğe tekrar dönelim.

Gerçeğe bir de buradan bakmayı deneyelim.

Gerçek ne kadar gerçektir.

Sen ne kadar gerçeksin?

Elinde tuttuğun bardak sen bardak dediğin, birisi bardak kıldığı, adını bardak koyduğu için bardak. Bir başka katmandan biraz silis biraz soda, biraz ateş olarak görünür o bardak. Başka katmanlarda delice hızlarda dönenen atom ve parçacıkları, ...  Bütün bu oluşlar yine oldukça itibari olarak işleyen süreçlerden ibarettir. Zamanın maddeye dair ve maddenin zamana dair bir özellik olduğunu iddia eden fizik kuramları ne kadar da haklıdır.

İnsan bütün bu itibari zeminlerde BELİRİVEREN bir ışıltıdır işte. Belirir insan. Sisin içinden önümüze dikilen dağ kadar gerçektir insan. Kendi çabası oranında, kendi kararsız maddi varlığına giydirebildiği değerler oranında varlığa fışkırıverir.

İfade, her anlamda dil, insanın bu kendini gerçek kılabilme çabasının kendisidir. Bir şey ifade edilebildiği için vardır. Bu anlamda bütün sanat, bütün felsefe, bütün duygu dünyası, bir üst ifade olarak şiir ve müzik, bir öte inşası ve sistemi anlamında din, kararsız maddeye işlev yükleyen teknoloji, insanın kendini var kılma çabasıdır. Buradan insan soyunu kıyıcı orman dünyasından naif ve kırılgan insani yaşama sıçratacak oluşlar fışkırır.

Zulme böyle direnir insan, bedeni zorlayarak kendini aşar, varlığını bir üst katmana taşırtarak daha az kıyıcı dünyalar oluşturur insan. Bedeni ateşlerde eriyen Tunuslu Muhammed Buazizi'nin, babasının kucağında can veren Filistinli Muhammed Cemal'in,  İsrail dozerinin önüne fırlayan Rachel Corrie’nin parçalanan bedenlerinde varlığa fışkıran şey insanı insan kılan o çabadır. 

İnsanın kendini gerçekleştirme ve var kılabilme çabası olarak değer ve ifade, yine itibari oluşu dolayımı ile insanı ezen, karikatürleştiren de bir özelliğe sahip. Tamda insanı var kıldığı, yücelttiği için yok eder bu değer ve ifade süreci. İnsan ürettiği ve ifade ettiği değerin fiktifliğinin farkında olduğunda ve bu farkındalığın peşi sıra gittiğinde ortaya tam göreceli, absürd ve yaşama karşı sorumsuz ve saygısız bir süreç işler. Tersinden bu değer ve ifadeyi yücelttiğinde de benzer saygısızlık işler. Faşizan sistem ve davranış böyle yüceltilerden beslenir. 

O halde esasa dönelim. 

Hakikat sınırsız sayıda veçhesi olan bir fışkırmadır yokluktan varlığa. 

Onun her bir veçhesini aynı ihtimam ile karşılayalım. 

İnsanın var oluş acısına dair bir kutsama olarak….



Mustafa Ekici, 10.12.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 



İlk Yayınlandığı Yer: Haber 10

Seçkin Deniz Twitter Akışı