"Ve ellerinde kirli ruhları, Şebbiha'nın köye/kasabaya bir karanlık gölge gibi çökmesinin, kan ve çürümüş insan eti kokan elleri ile dokundukları her şeye ölüm getirmesinin, nasıl boğucu ve umut kırıcı bir şey olduğunu senin yokluğa karışan bakışından anlıyorum çocuk
"
Senin acı ile kısılmış gözlerine bakınca çocuk, bir vatanın nasıl bir şey olduğunu anlıyorum.
İnsanın ruhunu tutuşturan o büyülü erdemden bir iz yakalıyorum senin bakışında, yüreği burkan o âteşin arzudan bir nefha akıyor yüreğime...
Özgür ve hür bir şekilde, dağbaşında ki boran gibi esmek hayatın içinden, özgürce yaşamak, ürkmeden-korkmadan, sokaklar ve evler dolusu yaşamak...
Gece çalınan kapının bedende yükselttiği ürküyü anlıyorum çocuk.
Bir vatan nasıl varlığın düzüne çıkarmış anlıyorum.
Ve ellerinde kirli ruhları, Şebbiha'nın köye/kasabaya bir karanlık gölge gibi çökmesinin, kan ve çürümüş insan eti kokan elleri ile dokundukları her şeye ölüm getirmesinin, nasıl boğucu ve umut kırıcı bir şey olduğunu senin yokluğa karışan bakışından anlıyorum çocuk
Bu halde bile senin özgürlük meftunu bakışlarının, sıradan çorak toprağı, çorak ruhları, bakışları vatan ile, aşk ile, kan ve şehid ile doldurup bunun içinde umut kırıcı bütün o kan ve kokuşmuş ceset kokan şeytani gölgelerin boğularak yokluğa karıştıkların görüyorum çocuk.
Belki bir umut, sınıra taşınan paramparça cesedine koşan Anneyi, babayı ve diğerlerini gördüm daracık bir odada. Ah çocuk, gözleri nemlenirken bile utanan mübarek annene bakınca bir vatanın 'nedeni'ni anlıyorum.
Bir Şebbiha'nın paslı bıçağı ile gövdenden ayrılan başını okşarken o anne, ağlamayı bile çok görür ya kendine, hep dik duran babayı saymıyorum bile, işte bir vatan nasıl var kılınır onu anlıyorum yüz yıl sonra yeniden.
İmad Hemedo 17 yaşında bir çocuk. Selmede, küçücük bir kasabada, inanılmaz güzellikte bir bahçe içinde, kardeşler, amcalar, halalar ve teyzeler ile haleli, derin ve sıcak bir sevgi içinde yaşardı.
O'da her çocuk gibi elindeki elektronik oyuncakları ile Twitterdan cik cik etmeyi ve Facebook'dan resim paylaşmayı oyun oynaş sanıyordu.
Ama bir gece sabaha karşı, Selme'de ki bahçeli evin kapısı çalınıp Şebbiha katillerinin karanlık ve ürkünç elleri bedenine değince, zinhar çok ciddi bir iş yaptığını anladı.
Çünkü karanlık evet sadece karanlıktan beslenir, çürümüşlük sadece çürümüşlükten ve sadece öldürerek var kalan vahşet hep yaptığı gibi yeniden insana kıyarak, insanı doğrayarak, İmadı doğrayarak, çürümüş insan etine hastalıklı bedeni ile yeniden ve yeniden değdi.
Ve Çocuk öldü. Öldürüldü!
Böylece sıradan toprağı, bir sıradan insan kalabalığını kendi ateşli kanı ve yüreğe gümleyen ürkünç şehadeti ile nasıl vatan kılınacağını arsız yeryüzüne haykırdı çocuk.
Oysa hepimiz İmad'ın böyle bir derdi ve hedefinin olmadığını biliyoruz... Ve evet 17 yaşında zıpır bir çocuğun iki satır yazısı ve iki kare fotoğraf paylaşması vahşice bir ölümü getirecek denli büyük bir suçtu.
İşte kendini küresel politik aktörlerin arkalaması ile iktidar sanıp böyle ölümlük suçlar tanımlayanlarn suratına şehadetleri ile büyük ve ölümcül tokatlar savuran bu çocuklar, bir vatanın nasıl var kılınacağını öğretiyorlar.
Hiç Suriyeli olmamış, hiç bir zaman bir vatan duygusu yaşamamış, hep başkaları hesabına ve başkalarının arkalaması ile zulüm üstüne zulüm inşaa ederek bir vatana sahip olacağını sanan orta malı politik figürlere, bu çocuklar gerçeğin dehşetini yaşatıyorlar. Ölerek, boğularak, süreğen biçimde kanayarak bir kalabalığı millet ve bir çorak toprağı vatan kılıyorlar.
Mustafa Ekici, 31.12.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
İlk Yayınlandığı Yer: Haber 10