"Yumuşak, ama ıslak meşin sağlamlığında bir şeydir bu üstüne gerdikleri dünya. Her tarafına vıcık vıcık yapışır, onsuz nefes alınamaz inanman istenir."
Bireyin zihnine kendi gerçeğini kazırsın. Birey kendi gerçeği inanır. Gözüne kendi rengini çakarsın birey gerçekten renk gördüğünü sanır. Fısıldarsın kulağına kendi amentünü, birey ciddi ciddi meleğin sesini duydum bilir. Hâlbuki her bir detayını hayatın, küçük küçük inşa ederler zihninde senin. Sen bir dünya kurdum sanırsın.
Kurulu dünyalarımıza doğarız. Doktorlar tutunma refleksi der, aslında düşme korkusuna verdiğin ilk tepkidir eline geçirdiğin her şeye parmaklarını kanatırcasına sarılman. Zamanla öğrenirsin evet seni bırakmayacaklarını. Arada küçük kazalar olsa da bunların zihninde telafisi kolaydır. Unutmak diye bir meziyeti vardır insanın. Değilse bir tek dakika gözlerinden ayırsan gözlerini, soluksuz kalacağına bin yemin ettiğin kızın adı ne idi?
Yürümekten korkarsın çünkü yerin nasıl bir yer olduğundan emin değilsin. Yerin seni taşıyacak, birden bire bir dev ağzı olup seni yutmayacağına ve sağlam olduğuna kani olman aylarını alacak. Her bir detayını yavaş yavaş zihnine kazıyacaklar etrafın, görmeyi öğreneceksin, duymayı, sonra kulağından giren sesler, gözünden giren renkler/şekiller ile yavaş yavaş bir dünya kuracaklar. Zihninin zifiri karanlığında kıvıl kıvıl bir dünya yaratacaklar. İşte sen bu dünyaya doğacaksın ve benim dünyam diye şişineceksin.
Sana ulular belletecekler. Kutsallar, karşı durulması mantıksız doğrular Büyük büyük yapılarda, insanı ezen sütunların gölgesinde, zihninin her bir zerresini yeniden ve yeniden inşa edecekler.
Zihnin birbirine dolanmış karmaşık lifler gibi çalışır. İnsan sinir sisteminde 100 trilyon civarında sinir hücresi bulunur. Beyninde 200 milyar civarında. Hepside bir bakıma bağımsız, bir bakıma birbiri ile ilintili varoluşa sahip bu karmaşık, ağaçsı (köklü ve dallı) yapıların içinde/üzerinde inşa ettiğimiz dünya aslında fizyolojik olarak kimyasallar temelli bir ileti/uyarı sistemidir.
İşte bu zihin dünyası; temelde ileti/uyarı yolu ile biriktirdiğimiz bir anlamlar deryasının, her gün yeniden harmanlanması, düzene sokulması, eklenip çıkarılması ve bunun nerede ise sonsuz hız ve sayıda tekrarına dayalı bir devri daim. Onların üzerine çalıştığı dünya bu. Seni burada, bu ruhsuz, vıcık vıcık sinirsel liflerin arasında inşa edecekler. Mesela tanrını burada var ederler. Ülkeni, gurur duyman beklenen teninin rengini, göğsünü kabartması gereken tarihi burada inşa ederler.
Sana mesela hak diye belletirler, tiranların doyumsuz iştahasına kurban edilen ömrünü. Kalabalıkların her sabah, ama sektirmeden her sabah sadece karın tokluğuna yollara düzülmelerini mesela ülken için, az gelirse bu gaz, insanlık için diye kurarlar zihninde. Sonsuz sayıda iletişim yolu ile sana, mesela bir milyon çocuğun demokrasi için öldüğünü izah ederler. Dünya kadar geniş ülkelerde, Karın kasları erimiş kaburgalara gümleyen bir açlığın nasıl olabildiğini, ciddi ciddi adamlar, rakamlar/raporlar ile izaha kalkarlar. Bunun için üniversiteler/kürsüler kurar, yıllarını bu işe koymuş münzeviler inşa ederler. Ellerinde kan ile aşk şiirleri yazarlar mesela.
Arıza çıkarmasan her şey bir makine tutarlılığında sürecek. Ama bir gün adalet diye haykıracaksın. Büyünün bozulduğu ve senin varlığa fışkırdığın yerdir bu haykırışın. Bu senin zihnine kazınan dünya değil artık. Buradan itibaren senin var edeceğin dünyadır. Aşkı tadacaksın mesela, için kavrulacak, gereksiz yere çomak olacaksın tıkır tıkır gidişata. Bu senin dünyanındır artık. Can atıcı, mutsuz edici, geniz yakıcı. Ellerini kanatırcasına yapışacaksın yine her şeye, onları çünkü ancak böyle sahiplenirsen var kılacağını bileceksin. Gönlüne düşen bir rahne gibi bileceksin. Aşka bu yüzden dört elle sarılacaksın, adalete, özgürlüğe bu yüzden Bu yüzden için şerha şerha yarılacak. Bu yüzden gırtlağın düğüm düğüm olacak, kasların kasım kasım kasılacak çelik kıvamında, işte sen o zaman yeniden inşa edeceksin kendi dünyanı
Yumuşak ama ıslak meşin sağlamlığında bir şeydir bu üstüne gerdikleri dünya. Her tarafına vıcık vıcık yapışır, onsuz nefes alınamaz inanman istenir. Gök bir yerinde kızıl kanla resmedilir dünyanın, işe yararsa bulutsu mavilikle başka yerinde, ama sen kendi göğünü çizdiğinde artık çölün ıssızlığına mahkûm bir müzmin muhalifsindir. Ve yinede her bir tanımınla sen bu ıslak/kötü kokulu meşin göklerinde bir büyük delik açmışsındır. İçinden senin var ettiğin güneşinin ipil ipil ışığı düşer saçlarına. Onların kara dediğine sen saman sarısı diyeceksin, onların kara dediğine sen eleğimsağma mavi
Seni tanımlama, sana adlar/sanlar/sınırlar koyma cüretlerini böyle böyle kıracaksın. Böyle böyle var edeceksin kendini yeniden. Hiç bitmeden yenilenen/yinelenen biteviye varoluşunu böyle böyle kuracaksın.
Tanrı'yı böyle bulacaksın. Böyle mümin olacak, gideceğin bir cennete böyle sahip olacaksın. Onların kurduğu tanrı da, vaat ettikleri cennet de, gökleri gibi ıslak/kirli/kokulu işlenmemiş deri kıvamındadır.
Mustafa Ekici, 07.01.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
İlk Yayınlandığı Yer: Haber 10