"Yaşadığımız duyduğumuz gördüğümüz düşündüğümüz hissettiğimiz bu binlerce yüz binlerce şey arasından adil, haklı, iyi, güzel olanı seçmeye yatkın bir yaratılışın aksine bunlara öyle kolay izin vermeyen, bunlar için emek harcanmasını, bedel ödenmesini talep eden bir dünyada hayata geçmesi, yaşaması, hissedilmesi, başarılması o kadar zor."
Dolar meselâ; son günlerin inişi çıkışı en çok takip edilen 'nesne'si. Her bir artışında veya azalışında düşündüğünüzün, yorumunuzun o an için bir değeri veya anlamı olabilir ama nihayetinde hiçbir şey “o an”la sınırlı değil.
Yükselecekse yükselmeye inecekse inmeye devam ediyor.
Bu geliş gidişi karmaşık bir hale getirecekse onu da yapıyor. O yüzden ekonomistler analistler hareketliliğinden çok muhtemel duraklama, durma, nihaî hedefini anlamaya çalışıyorlar.
Velhasıl hayatın kendisi de parçalardan oluşsa bile başka bir bütün.
Ok'un menziline giderken her seferinde bir santim ilerlediğini, o bir santimlerin uc uca eklenmesiyle hedefine vardığını düşünmeyiz.
Sadece ekonomide, dolarda, nefes alıp verişimizde veya yürüyüşümüzde değil bu an'ların tekil hallerine dair aldatan parçalanmışlık.
Sosyal hayat, siyaset, dış politika… her alan kişisel veya toplumsal olarak bizi heyecanlandıran an'lardan, tekil olaylardan bağımsız bir bütüne işaret ediyor.
O bütün nedir?
Bunu yaşarken anlamak ve çok doğru analiz edip olanı da olacakları da hakikate en yakın tahmin etmek hep zordu, şimdi de zor.
İletişimin hızı ve çeşitliliği hem her türlü detayı önümüze bırakın yazılı anında görsel olarak da sererken bunların doğurduğu heyecanlar hüzünler şaşırmalar tepkiler veya tepkisizlikler de zincirler halinde inip çıkıyor akıp duruyor birbirinin peşine takılıp ilerleyip gidiyor işte.
İnternet, haber alıp vermedeki bu hız ve alternatif mecralarla sosyal medyanın da katlamalı olarak karşımıza koyduğu şeylerin bütünü bile bir 'bütün'e işaret etmekten daha fazla uzaklaştırıyor aslında olup biteni.
Niye böyle oluyor acaba?
Yaşananların birbirinden kopuk olması mı, bizim onları böyle algılamamız mı, bir “bilgi” bombardımanı altında bağlantılı algılamamızın imkânsız hale gelmesi mi gerçek sebep?
Hayat muhtemelen hep zordu şu yeryüzü üzerinde.
Zor olmasının, zorluklarından biri de muhtemelen işte bunca an'a, tekil olaya, her bir kelimeye, minik minik icraatlara her seferinde özen göstermenin insan olmak için şart olmasından.
İnsan olmanın zor olmasından yani bizatihi…
Yaşadığımız duyduğumuz gördüğümüz düşündüğümüz hissettiğimiz bu binlerce yüz binlerce şey arasından adil, haklı, iyi, güzel olanı seçmeye yatkın bir yaratılışın aksine bunlara öyle kolay izin vermeyen, bunlar için emek harcanmasını, bedel ödenmesini talep eden bir dünyada hayata geçmesi, yaşaması, hissedilmesi, başarılması o kadar zor.
Yine de ne olup bittiğini anlama çabasından çünkü yine yaratılışın en önemli özelliklerinden merak yakasını bırakmıyor insanın.
Ve yağan her bir kar tanesine merakla bakıyor işte.
Oysa o kadar çok o kadar takip etmesi imkânsız o kadar parçalı.
Geriye kalan her yerin bembeyaz olması.
Her biri kendine ait, orijinal benzersiz o kristallerin peşine düşmek de bir şey ama sonunda oluşan tabloyu seyir asıl varılan yerin kendisi.
Yarın da kar belli belirsiz, takip etmesi çok zor şekilde eriyip yerini tekrar toprağın görüntüsüne verirken tek tek o yeşil uç vermiş başakları filizleri saymak mümkün olmayacak.
Birden kahverengi birden açık yeşil birden yemyeşil olacak işte yeryüzünün kuzey yarımküresi.
Yaşar Taşkın Koç, 15.01.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları
Takip et: @yasartaskinkoc
Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015
İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak