"Çocuklarımız, kendi hayatımızın yazdığı bir romanın zamanla silinmiş sayfalarını yeniden yazıyor. Romanımız zenginleşiyor. Ve bizim durduğumuz yerden çok farklı bir başka yerden, yaşadıklarımızı, hayatımızı, bizi biz yapan her şeyi bize ayna gibi tutuyor. İnsanın kendisini sorgusuna ışık oluyor."
Bugünden bahsettik. Yarınlardan. Aile olmanın güzelliğinden. Aile olmaya dair bir çok şeyden. Karı koca olmaya kadar derinleşiriz aile konusunda.
Çocukluk yıllarına gittik sonra. Doğumuna kadar indik. Dönüşte, ilkokul yıllarıymış, mahallede bir cuma anısını anlattı. Karşıki mahalleden çocukların hemen önünde oturduğunu. Ve anlamsız bir şekilde geriye dönüp "Ne bakıyorsun?" diye sataştıklarını. "Hoca hutbesini okuyor düşün!" diyor.
O gün cumadan sonra, oğlum arkadaşlarıyla gittiği için sataşma sürmemiş. Bizimkiler ne bakması filan diye kafa tutmuş ama kalmayıp eve dönmüşler. Aradan bir kaç hafta geçtikten sonra ablasıyla o mahalle içinden dolmuş durağına yürürken bu çocuklar yine oğlumu farkedip kalabalık bir şekilde ona yönelmişler. Aralarından biri, durun demiş, ben onu tanıyorum. Ve engellemiş diğerlerini. Anne diyor, o kimse, o çocuk yani, senin yağmur yağdığında o evde nasıl yaşıyorlar ki diye evlerine gidip sonra çocuklarına ve annesine yardım ettiğin ailenin çocuğuydu.
Benim aklımda kalmaz öyle şeyler. Oğlum söyleyince hatırladım. Evet evhanımıyken Konya'da, bundan yaklaşık 15-16 yıl evvel o mahallede bir aileye destek olmuştuk komşularımla.
Demem o ki, iyilik bir şekilde karşına çıkıyor. Ve bu, hani zaman zaman hepimizin yaptığı ufak tefek yardımlar bizi başka musibetlerden koruyor. Ve kesinlikle bu haslet sonradan kazanılmıyor. Allahın bir lütfu. İnsanın yüreğinin titrek olması, Allahın bir lütfu.
Niye yazdım bunu?
Çocuklarımız, kendi hayatımızın yazdığı bir romanın zamanla silinmiş sayfalarını yeniden yazıyor. Romanımız zenginleşiyor. Ve bizim durduğumuz yerden çok farklı bir başka yerden, yaşadıklarımızı, hayatımızı, bizi biz yapan her şeyi bize ayna gibi tutuyor. İnsanın kendisini sorgusuna ışık oluyor.
Başa çıkamadığımız en kaotik şey kendimiz değil miyiz? Hamdettim bir kez daha. Zengin olamadım, hiç gözüm olmadı. Prof olmak isterdim, olamadım. Belki başka şartlarda başka yerlerde yaşamak isterdim, hiç bilmiyorum. Ama güzel bir insan olabilmek istedim hep. Olmaya çalışıyorum. Sanırım eksiğiyle gediğiyle bu kadarını olabildim. Bir de anne olmak, sanırım bu konuda zirveyi buldum. Hazzı, hamdı, şükrü ve keyfi konusunda.
Esasında ilgimi şu da çekti: O, oğlum yani, o yardım olayını çok sıradan bir şeymiş gibi anlattı. Daha fazla mutlu oldum. Evet, yardım etmek ya da mutlu etmek sıradan, insanlığımızdan. Ne zaman sıradanlaşmıştı bu benim için diye düşündüm. Kendi çocukluğuma indim.
Almanya'da yaşarken biz, annem bir Alman'ın evine temizliğe gitmişti. Kız kardeşimle beni de götürdü. Çok güzel bir evdi. Hatırlıyorum, ev o kadar temiz ve düzenliydi ki, annemin ne iş yapacağını anlamamıştım. Annem temizlik yaparken kadın, kızkardeşim ve bana birer lolipop uzattı.
Ben almadım. Gururluydum. İşten sonra eve dönecekken biz, kadın, anneme "Kızların çok tatlı, ama büyüğün biraz inat" demişti. O an, o kadına ayıp etmiş olduğumu anlamıştım. İnsanları mutlu etmeye çalışmak her insanın hakkıydı. Onu o haktan mahrum etmiştim. Saçma bir gurur yüzünden. Oysa annem aile bütçesine katkıda bulunmak için çalışmıştı. Gurur duyulması gereken buyken, ben şekeri almayı gurur yaptım.
Yardımlaşmak güzel. Ve her birimizin zaman zaman desteğe ihtiyacı olur. Mutlaka. Ama maddi ama manevi. Ve bu dahi, bir nizam düşünüldüğünde, ne kıymetli..
(Uzun yazdım. Yine bir çok kimse okumayacak :) Olsun. Ben vazifemi yaptım :) Orada mısın? Tamam. Ben de burada. Muzurluk yapıp, nasılsa kimse okumaz diye saçma bir şeyler daha yazasım var ama, oğlum beni bekliyor. See u!)
Birsen Şöhret, 18.01.2016, Sonsuz Ark, Konu Yazar, Eksiğiyle Gediğiyle Bu Kadar