"O çocuk konuyu sizin
gördüğünüz gibi görmüyor ve o sorun onun için sizin gördüğünüz kadar büyük bir
sorun değil."
Bazen
dağınıklığımızın içimizde biriken sonuçlarını birdenbire patlayan
sinirlerimizle dışavuruyoruz... Bir dışavurum seansı sarsıyor etrafımızı...
nedenlerini bizim de bilmediğimiz, ama bütün bu belirsizliğe rağmen 'kesinlikle
haklı' olduğumuz bir son durum patolojisi bu belki de. Tüm titizliğimize rağmen
çalışmayan bir arabaya, bütün çabalarımıza rağmen başa çıkamadığımız ekonomik
sorunlara, her şeye iyilik merkezli bakmamıza rağmen her seferinde tosladığımız
insan nefsine, ne yaparsak yapalım bizim istediğimiz gibi davranış çerçevesi
belirlememekte ısrar eden çocuklarımıza, saklanmış ve bizi susarak biriktirmeye
zorlayan hemen her şeye karşı bir patlama ya da.
Bence
tam olarak bu bir yenilgi ilanı, ama bencesini kim önemser ki? Yenilgi çünkü;
konu neyse, ona dair tüm tezlerimiz çürümüş, tüm organizasyonlarımız başarısız
bir sona mahkum olmuştur ve açıkça yenilmişizdir. Bunu kabullenmek belki de
daha büyük yenilgilere karşı tedbirli olmak demek, ama kaç kişi bunun farkında
ki?
Çocukluğumdan
beri gayet iyi anlaştığım, ilk muallimim, ilk Kur'an öğretmenim babamla
anlaşmazlığımızın başladığı yaşlar 17-18; o yaşlarda bile anlaşmazlığımıza
sebep olan şey dışında neredeyse her konuda babamın hoşnut olacağı şeyler
yapmaya çalışırdım, bundan memnun oluyordum çünkü.
Hayatı
sıkıntılarla, amcasız, dayısız, teyzesiz, erkek kardeşsiz yalnızlıkla ve yetim hüznüyle
geçmiş olan babama memnun olacağı bir hayat sunabilmek için elimden gelen neyse
onu yapmayı koymuştum kafama... Onu memnun etmek, onun memnun olmayacağı bir
işi yapmadan önce düşünmek ve onu yapmaktan vazgeçmek benim düşüncelerimin esas
belirleyicisi oluyordu hep. Bir gömlek alacaksam, gömlekçiden iki tane alır
gelir, babama gösterirdim, hangisini beğenirse onu alırdım. Eni sonu bir
gömlekti ve o ne tür gömlekten hoşlanırsa onu giymeliydim.
Babamla
anlaşmazlığımız, beni köyden getireceği bir uzak akraba kızıyla evlendirme
isteğiyle başlamıştı. Babam kızı görmemişti bile ve kız benden birkaç yaş
büyüktü. Oysa ben okuyacaktım, ekonomik durumumuz berbattı. 12 Eylül darbesinin
çökerttiği iş hayatımız düzene girecek gibi görünmüyordu, varlıktan yokluğa
düşmüştük; inşaatlarda, çiftliklerde
çalışarak babama destek oluyordum. Babamsa torun derdindeydi, evlensem sığacağımız
bir evimiz de yoktu (evde 7 kardeş, anne-baba, nene 10 kişiydik zaten), kirayı
ödeyecek gelirimiz, hatta düğün yapacak paramız... Karşı komşunun alt katını
gözüne kestirmişti babam; ama bu bana
tamamen ters geliyordu. Üstelik kız benden yaşça da büyüktü... hem güzel de
değildi; görmüştüm.
Babamla
bağlarımız o zaman koptu; ben büyük bir boşluğa düşmüştüm. Bir sohbet
arkadaşımı, öğretmenimi, muallimimi kaybetmiştim. Babam nasıl dayandı buna
bugün bile anlayamıyorum, ama dayandı, benle tüm bağlarını kopardı neredeyse,
sürekli asık suratını gösterdi bana... of of. Buna karşılık annem daha bir sarılmıştı bana,
ben üzülmeyeyim diye elinden ne gelirse yapıyordu.
Babam
tam 17 yıl sonra bana, "Nasıl bir baba istiyorsun?" diye sormuştu. Demek
ki 17 yıl sürmüştü babamın asık suratı, sürekli olumsuz bakan gözleri... Çünkü
o zaman babama, "Artık benle kavga etme Baba?" demiştim. Allah ona ve
anneme rahmet etsin, ikisinden de razı olsun; Babama her şeyin kendi kafasında
olduğu gibi olmadığını söylemiştim, "Bazı şeyler başka türlü de olabilir"
demiştim.
O kuşak öyleydi şimdi uzaktan bakınca görüyorum.
O kuşak öyleydi şimdi uzaktan bakınca görüyorum.
Bugün
geldiğimiz noktada, aynı şeyi biz de, bizim kuşağımız da yapıyoruz ebeveynler
olarak, ama ben aldığım ağır dersten dolayı daha geniş, daha sabırlı olmaya
kararlıydım, şimdi oturup düşündüğümde bu kararlılığımın da çok fazla sorun
çözmediğini görüyorum. Çocuklarımızı ne kadar anlarsak anlayalım, kendi
kafamızdaki şeyleri dayatıyoruz onlara.
Bizim istediğimiz şeyin doğru olduğunu
ve onların da bu doğruluğa neredeyse iman etmesi gerektiğini düşündüğümüzü fark
ediyorum. Ve bizi o patolojik patlamaya götüren şeyin de tam olarak
çaresizliğimiz ve insan karşısındaki yenilgimiz olduğunu anlıyorum.
Belki
atalarımıza karşılık biz çok daha kısa süreli yalnızlıklar yaşatıyoruz çocuklarımıza
ve belki de bu aslında çocuklarımızın da kişisel gelişiminde bir gereklilik, ki
öyle olmasaydı, biz de bu gerekliliğin sonuçlarını yaşıyor olmazdık.
Genetiğimize kodlanan bir kaçınılmazlık diye düşünüyorum. İnsan budur ve her
insan özellikle evlat insan için büyük bir sınavdır.
Çok
fazla bilgisayar oyunu oynama, namazını kıl, sağlıklı beslen, sıkı giyin, derslerine
günlük çalış, saç tıraşının zamanı geçti, şu meslek daha iyi, doktor ol, falan derken tükenen bir ömür ve
bunlara bağlı olarak gerginlikler ve çoğunlukla susulan, tatlı sözlerle
anlatılan her şeye karşılık çocuklarda büyüyen umursamazlık. Sonrasında sıkışmışlığın
verdiği bir kışkırtıcı patlama...
Evet; bu
bir yenilgi, ama büyük bir yenilgi değil. İşte en çok annelerin anlaması
gereken gerçek bu. Biz babaları da kışkırtan mükemmeliyetçiliklerinden, biz
babaların da sabrını zorlayan beklentilerinden ve şikayetlerinden daha başka
bir yerden bakarak görmemiz gereken bu yenilgilerin büyük yenilgiler olmadığı
gerçeği. Bir çocuğu kaybetmek çok daha büyük bir yenilgi çünkü... ondan
uzaklaşmak ya da onu uzaklaştırmak bir iflastır bana göre; ne bilirseniz bilin,
hangi konumda olursanız olun.
O çocuk
konuyu sizin gördüğünüz gibi görmüyor ve o sorun onun için sizin gördüğünüz
kadar büyük bir sorun değil. Bırakın o da sorunlarıyla yüzleşsin ve en azından
sizin ısrarla uyardığınız duvara toslasın... eğer toslamasını engellerseniz
sürekli, sizin yokluğunuzda tosladığında ilgili sorunları çözme becerisi
kazanmamış olduğundan dolayı dağılabilir, işte asıl yenilginiz bu olur.
Tarih
böyle teşekkül etmiştir; çocuk anne-babasından farklı düşündüğü için, kendisine
ait bir hayat tasarladığı için bir birey olarak kendisini hayata hazırlar.
Patlamak onu şaşırtmak demek, düşüncelerini rayından çıkartmak ve dengesini
bozarak sonraki denge arayışlarını kökünden kurutmak demek.
Hiçbir
şey kolay değil, ama göründüğü kadar da zor değil. Sabır işin temel taşıdır ve
dikkatle taşınması gerekir..
Doğa Toprak, 18.01.2017,
Sonsuz Ark , Kırlangıç Zamanları,