"Kültür, Afrika insanı için sadece yaşatılması gereken bir miras değil, aynı zamanda yok olmaya karşı kendilerini diri tutacak bir canlılık. Bu canlılığın kaybolmamasının yolu, genç kuşaklara kültürün aktarılmasından geçmekte. Çünkü kültür, ancak sahip çıkılırsa kendini koruyabilir."
Kültürel açıdan ise Afrika’nın daha büyük köklü izler bıraktığını söyleyebiliriz. Medeniyetler, kültürler kadar kalıcı değil aslında. Diğer milletleri etkilese bile medeniyetlerin kültür kadar uzun süreli etkileri yok. Örneğin Fars medeniyeti 200 yıl Anadolu’yu etki altına almasına rağmen bu kültürel etkilenme oldukça sınırlı kalmış ve Hititlilerin bıraktığı kültürel miras karşısında etkisizleşmişti.
Kültür ve medeniyet konusu aslında sadece sosyologlara bırakılmayacak kadar ciddi bir konu. Bazı sosyologlar bunlar arasında farklılıklar olmadığını söylese de kültür ve medeniyetin birbirinden farklı unsurlar olduğu en fazla Afrika’da ortaya çıkıyor. Afrika’da kültür gerçekten çok zengin, adeta her kabile topluluğunun ayrı bir kültürü var.
Etiyopya’nın en ilkel topluluklarından hala medeniyetten uzak bir hayat süren Mursi topluluğunun sözlü kültürünün olduğu kadar, yazı ile aktarılan bir kültürleri de var. M.S 1000 yıllarında kendilerine ait bir alfabe kullandıklarını biliyoruz. Bu alfabe günümüze kadar ulaşmamışsa da göçebe bir hayat yaşayan Mursilerin edebiyat geleneğinin oldukça güçlü olduğu görülüyor.
Etiyopya Afrika’nın en zengin kültürlerine ev sahipliği yapıyor. Özellikle Ortodoks inanışı ile yerel inanışların birbirini nasıl etkilediği, özel bir harmoni oluşturduğu fark ediliyor.
Geçen hafta cumartesi günü, Etiyopya Hıristiyanları Noel’i kutladı. Katolik dünyasının kutlamasından bir hafta sonra yapıldı bu kutlama. Etiyopyalıların Noel yortusu ile bizim Kurban Bayramı arasında bir benzerlik var. Günler öncesinden Noel günü için kurbanlık alınıyor. Kurbanlar, koyun, keçi, sığır ya da deve olabiliyor. Koyun olursa tek kişilik, sığır ve deve ise 6-8 kişi hisseye girebiliyor.
Akşamüzeri kadınlar ve erkekler kiliseye giderek farklı bölümlerde ibadet ettikten sonra, kurbanlarını kesmek için evlerine dönüyor. Noel öncesinde oruç da tutuluyor, bu oruç bir gün ile 2 ay arasında değişebiliyor. Kurbanlar kesildikten sonra ailenin en yaşlısının evinde toplanılıyor, aile üyeleri birbirlerinin Noellerini kutladıktan sonra akraba ve dost ziyaretinde bulunuyorlar.
Etiyopyalıların en önemli bayramlarından biri de Timket Bayramı. Bu bayram Noel’den bir hafta kadar sonra gerçekleşiyor. Bu bayramda Etiyopya bir renk cümbüşünü andırıyor, sokaklar, caddeler süsleniyor. O gün insanlar en güzel renkli kıyafetlerini giyerek bayramın kutlanacağı bölgeye giderek ilahiler ve dualar eşliğinde bir renk seremonisi yaparak Timket Bayramı’nı kutluyorlar.
Timket Bayramı’nın en önemli özelliği meydanlarda kutlanan bir bayram olması. Dini törenlerin kilise değil papazlar eşliğinde belirli bir seremoni ile meydanlarda geniş katılımlarla yapılması, birlik ve beraberlik vurgusu bu bayramın öne çıkan ritüellerinden. Bayramı kutlayanların din kardeşi olduğu barış ve huzur içinde yaşamalarının Tanrı tarafından istendiği vurgulanarak “bir olalım beraber olalım” ilahisi törene katılan her bir katılımcı tarafından birlikte söyleniyor.
Timket Bayramı aynı zamanda ülkedeki kültürel zenginliğin çeşitliliğini de gözler önüne seriyor. Her etnik topluluk her kabile ayrı bir elbise ve başlık takıyor. Fakat kadınların elbiselerinin rengarenk olmasına rağmen her elbisede beyazın kullanılması ayrıca dikkat çekiyor. Söylenilen ilahilerde farklı dilleri kullanmayı tercih ediyorlar. İlahilerde Amharik, Oramiya, Afar, Tigrey, Tigirinya dillerine geçişler yapılıyor.
Ocak ayı Etiyopyalılar için en kutsal ay. Bu nedenle dindar olan Etiyopyalılar Ocak ayında evlenmeyi tercih ediyor. Ocak ayında evlenilirse evliliğin bereket ve huzur içinde geçeceğini düşünüyorlar. Timket Bayramı’nda da evlilikler olabiliyor. Genelde 40-50 çift birlikte yapılan bir törenle evleniyorlar. Fakat kimlerin bu bayramda evlenebileceğine bağlı oldukları kilise karar verebiliyor.
Kültürel zenginliği gösteren en önemli unsurlardan biri de Timket Bayramı’na katılanların taktıkları takılar. Kulak, el, ayak ve bileklere çeşitli takılar takılıyor. Bu takıların bir kısmı değerli taşlardan oluşan mücevherlerken bir kısmı da basit taşlardan oluşuyor. Fakat her kabile ayrı bir takı takıyor, bir kabile başka bir kabilenin taktığı takıları takmıyor. Böylelikle bu takılara bakıldığında hangi kabileden oldukları rahatlıkla anlaşılmış oluyor.
Timket Bayramı’nda dans etme imtiyazına sahip sadece genç kızlar ve erkekler. Kızlar ellerinde limon taşıyarak erkeklerin yanlarına geliyor ve erkeklere limondan tattırmaya çalışıyorlar. Eğer kızlar erkekleri limonu tattırmaya ikna edemezlerse, başka kızlar gelip onlar deniyor. Erkekler beğendikleri kızların ellerinden limonları aldıktan sonra limonları ısırıyor ve dans etmeye başlıyorlar. Dans, beraberliği simgeliyor, kızlar ve erkekler aynı ritimde dans etmeye özen gösteriyorlar.
Afrikalılar için en önemli şey kültürlerine sahip çıkmak. Eğer kültürlerine sahip çıkarlarsa var olabileceklerinin farkındalar. Batı medeniyeti ile mücadele etmenin yolu yeni bir medeniyet inşa etmekten değil, kültürlerine sahip çıkmaktan geçtiğini biliyorlar. Afrika insanının kültürel zenginliği Batı medeniyetinin popüler kültürü ile baş edecek bir durumda. Fakat özellikle şehirler, artık kendi miraslarına değil Batı medeniyetine hizmet ediyor. Afrika’daki her büyük şehir, geleneksel kültürden bir adım daha uzaklaşıyor.
Kültür, Afrika insanı için sadece yaşatılması gereken bir miras değil, aynı zamanda yok olmaya karşı kendilerini diri tutacak bir canlılık. Bu canlılığın kaybolmamasının yolu, genç kuşaklara kültürün aktarılmasından geçmekte. Çünkü kültür, ancak sahip çıkılırsa kendini koruyabilir. Afrika insanına “sizin neyiniz var” dendiğinde “Bizim yüzyıllardır kendimizi kaybetmemize imkan vermeyen kültürümüz var” diyeceklerdir.
İbrahim Tığlı, 19.01.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Afrika'dan
İbrahim Tığlı Yazıları
Takip et:@ibrahimtigli
Sonsuz Ark'ın Notu: İbrahim Tığlı Beyefendi'den yazılarının yayınlanması için onay alınmıştır. Seçkin Deniz, 23.06.2016
Yazının İlk Yayınlandığı Yer: Gerçek Hayat