"Şimdi Anastasiadis, Dört Özgürlüğü kötüleyerek Türkiye’nin Dört Özgürlüğün T.C. vatandaşlarına da uygulanması isteğinden kurtulmak çabaları içine girdi. Ne vakit iğnenin ucu Anastasiadis’i acıttı, yaptığı hatanın farkına vardı, sınırsız ve akıl dışı isteklerinin gerçekleşemeyeceğini iyice anladı."
Kıbrıslı Rumların, tüm Kıbrıs adasının, Doğu Akdeniz’in ve bilumum Levant bölgesinin Cumhurbaşkanı havasında 8 Ocak günü afra tafrayla Cenevre’ye giden Anastasiadis, müzakerelerden sonra, özellikle de 12 Ocak’ta gerçekleştirilen “Beşli Konferans”tan sonra gerçek makamının ne olduğu, kendisinin kim olduğu, kimi temsil ettiği ve önem katsayısının ne boyutta bulunduğu ortaya çıkınca, kös kös ve de ancak Kıbrıslı Rumların Muhtarı düzeyinde Kıbrıs Rum Kesimine geri dönmek zorunda kaldı. Ne afrası kaldı, ne de tafrası. Kendi gommaları (çok yakın arkadaşları ), baryaları (samimi arkadaşları) ve diğer Rum siyasiler ve politikacılar “Anastasiadis Cenevre’ye Cumhurbaşkanı olarak gitti, Muhtar olarak döndü” diyerek kendisi ile dalga geçmeye ve başarısızlığını bu sözlerle hicvetmeye başladılar.
Cenevre’de dersini aldıktan sonra, özellikle de T.C. Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın “Dört Özgürlük, yani serbest yerleşim, çalışma, mülk edinme ve iş kurma öyle olmaz, böyle olur” diyerek, “Yunanlıların tüm ada üzerinde Dört Özgürlük hakkı olacaksa, T.C. vatandaşlarının da Kıbrıs adasının tümü üzerinde Dört Özgürlük hakkı olacaktır” sözünden sonra, kendisinin uydurduğu ve masaya koyduğu “Dört Özgürlük” fikrinin aleyhine konuşmaya başladı.
Herhalde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dört Özgürlükle ilgili sözleri, Anastasiadis’e “başa düşen saksı” etkisi yapmış olmalı ki, Cenevre dönüşü fikir değiştirdi Anastasiadis.
25 Ocak Çarşamba günü yaptığı açıklamada Anastasiadis “Türk vatandaşlarının AB’nin Dört temel özgürlüğünden yararlanması, adada Türk Silahlı Kuvvetlerinin mevcudiyetinden çok daha vahim bir durumdur” diyerek, ilk kez, çuvaldızı bizler Kıbrıslı Türklere batırırken, iğneyi de kendisine batırdı.
Şimdi Anastasiadis, Dört Özgürlüğü kötüleyerek Türkiye’nin Dört Özgürlüğün T.C. vatandaşlarına da uygulanması isteğinden kurtulmak çabaları içine girdi. Ne vakit iğnenin ucu Anastasiadis’i acıttı, yaptığı hatanın farkına vardı, sınırsız ve akıl dışı isteklerinin gerçekleşemeyeceğini iyice anladı.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocias da, Cenevre’de masanın bozulması ve müzakerelerin çıkmaza girmesi sorumluluğu başına yıkılınca kıvırmaya ve yeni yeni akıl almaz önerileri ortaya koymaya başladı. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kıbrıs adasından “tamamen” çekilmesi konusunu bu sefer de Rusya’nın Doğu Almanya’dan çekilmesi Paktına bağladı ve kendince dahiyane olan “Geçici Kalmak Paktı”nı önerdi.
Ya bu insanlar aptal, ya da biz, ya da bu insanlar bizi aptal yerine koyuyor.
ABD, 1945 yılından beridir Almanya’nin stratejik garantörü ve Almanya’da 70 tane askeri üssü bulunmakta. İş garantiler ve Garantörlük konusuna gelince Anastasiadis çıkar ortaya ve gözümüzün içine baka baka “AB üyesi olmayan bir ülke, AB üyesi bir ülkenin garantörü olamaz” yalanını söyler ve bizleri aptal yerine koyar. İş askerlerin çekilmesine gelince, bu defa Yunanistan’ın dahi çocuğu, aşırı sağcı Kocias ortaya çıkar ve Rusya-Almanya anlaşmasını örnek gösterip TSK’nın Kıbrıs’tan aynı koşullarda çekilmesini ister.
Rumların ve Yunanlıların işine gelmediği için ABD’nin Almanya Garantörlüğü yok sayılır, işlerine geldiği için de Rusya-Almanya asker çekme Paktı var sayılır.
Bizans’ın torunlarından “yalan, dolan, entrika, saray oyunu ve benzeri düzenbazlıklardan” başka ne beklenir ki. …
Ata Atun, 27.01.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, KKTC Stratejileri